Jose Marcio da Costa bilinen adıyla Marcia Mossoro. Lakabı doğduğu şehir olan Mossoro'dan geliyor. Tam bir Brezilyalı. Beş çocuklu kalabalık bir aileden geliyor. Mutlu bir çocukluk geçirmiş. Anne, babası çalıştığı için ağabeyleri onunla ilgilenmiş. Her Brezilyalı gibi onlar da futbolla yatıp, kalkan bir aile. Ağabeylerden biri Mossoro şehir takımının sportif direktörü, bir diğeri ise profesyonel futbolcu. Yani Mossoro'nun futbol aşığı olması kaçınılmazmış. Bugün Süper Lig'de Medipol Başakşehir'de top koşturuyor. Hem kendisi hem de takımı çok formda. Medipol Başakşehir ligin lideri, Mossoro ise ligin en golcü oyuncularından biri. Çocukluğu yoksulluk içinde geçmiş Mossoro'nun. Alamadığı spor ayakkabıları öylesine dert olmuş ki içine, bugün o yıllara inat beğendiği her spor ayakkabısını alıyor. Giymese bile... Tek lüksünün bu olduğunu söylüyor. Zira futbolcunun kariyerinin ve para kazanma döneminin kısa olduğunu bu nedenle tutumlu olmak gerektiğini düşünüyor. Mossoro evinin kapısını Pazar SABAH'a açtı. Bakın neler anlattı...
- Çocukluğunuz mutlu ama yoksul geçmiş. Şimdi ekonomik durumunuz iyi. ilenize destek oluyor musunuz?
- Bugün sahip olduklarımı onlara borçluyum. Elbette karşılığını vermeye çalışıyorum. Eski evlerine kıyasla annem-babam daha iyi bir evde yaşıyor. Elimden geldiğince yardımcı oluyorum. Brezilya'da inşaat ve başka alanlarda yatırımlarım var. Brezilya'daki işlerimin başında ailem var. Birbirine bağlı bir aileyiz.
- Tutumlu biri misiniz? Yoksa geçmişin acısını çıkarmak için canınızın istediği gibi para harcayan biri misiniz?
- Futbolcunun kariyeri de para kazandığı dönem de çok kısa. O nedenle futbolcu tutumlu olmalı. Futbol sonrası da rahat bir hayat için bazı yatırımlar yapmalı. Ben de yatırım yapıyorum, savurgan değilim yani. Kendime tanıdığım tek özgürlük, beğendiğim spor ayakkabısını alma noktasında. Çünkü, çocukluğumda beğendiklerimi alamamıştım.
- O zaman kaç spor ayakkabınız var?
- Beğendiğim bir spor ayakkabıyı anında alıyorum. Kullanmayacağımı bilsem de alıyorum... Çok erkek kardeşim olduğu için belli bir süre kullandıktan sonra onlara veriyorum. Brezilya'ya en son 15 çift spor ayakkabısıyla gittim ve kardeşlerime dağıttım. Bunun dışında gayet tutumluyum.
- Zor hayatlardan başarı hikayesi daha mı çok çıkıyor?
- Brezilya'da "Mossoro Türkiye'de oynuyor, iyi paralar kazanıyor" diye düşünüyorlar. Ama arka planına bakmalı. Bugünlere kolay gelmedim. Zorluklar insanı olgunlaştırıyor, hayata karşı duruşunu değiştiriyor. Bu benim de başıma geldi. Çünkü hayat benim için asla toz pembe değildi. Futbola başladığım andan itibaren başıma gelen bir sürü zorluk oldu. Bazı arkadaşlarım zorluklar karşısında pes etti ama ben zorlukları göğüslemeyi tercih ettim ve bugünlere ulaştım.
- Nasıl zorluklar yaşadınız, anlatır mısınız biraz?
- Brezilya'da futbola başladığım ilk yıllarda önemli bir sakatlık yaşadım. Internacional Takımı'nda oynarken. Bu sakatlıktan sonra insanlar, futbola dönebilecek mi dediler ama döndüm. Portekiz'de oynarken de ayağım kırıldı ve ciddi bir sakatlık geçirdim. Çok uzun bir süre saha dışındaydım. Ama daha kuvvetli ve daha formda döndüm.
VOLEYBOLA BOYUM İZİN VERMEDİ
- Futbol çocukluk hayalinizdi her halde?
- Evet, çocukluk hayalimdi. Üst düzey futbolcu olmak istediğim için ilk günden çalışmalarımı bu yönde yaptım. Futbolda büyük rekabet var ve daha çocuk yaşlarda başlıyor. Profesyonel olduktan sonra rekabet daha da artıyor. O nedenle sürekli daha iyiye gitmem gerekiyordu. Bu gelişmeyi sağlayamasaydım, futbol olarak geriye gidecektim. Voleybolcu olmak da bir başka hayalimdi. Ama boyum buna izin vermedi.
- Biri mi keşfetti sizi, nasıl oldu futbola başlamanız?
- Brezilya'da çocuklar iki metrekarelik bir alan bulduğu zaman, hemen iki taşla kale ve saha yapar. Biz de böyleydik. Kendi aramızda turnuvalar, okullarda da maçlar yapardık. Zaten hep izleyen insanlar olurdu. İnsanlar artık beni tanımaya başlamıştı. Buralarda oynarken, bir menajer Ferroviaria takımına götürdü beni.
- Futbola küçük yaşlarda başlamışsınız... Peki eğitim durumunuz nedir?
- Ortaokula kadar, futbol ve eğitimi aynı anda götürdüm. Günde çift idman olduğu için akşam okula gitmem gerekiyordu. Ortaokul döneminde ikisi zor oldu. Ayrıca ben şehir değiştirmek zorunda kaldım. İkisini yürütemediğim için ortaokulu uzaktan eğitimle tamamlayabildim.
- Herhangi bir futbolcudan etkilendiniz mi?
- Pele dönemine yetişemedim. Ucundan biraz Ziko'yu izleyebildim. Ama direkt etkilendiğim kimse olmadı. Zaten kardeşler olarak sürekli futbol oynuyorduk. Evimiz futbol sahasının iki metre yanındaydı. Sürekli futbol maçları izleyip, oynuyorduk. Ama içinde bulunduğum ortamdan dolayı futbol oynadık. Benim de bir potansiyelim var ki, bu ortaya çıktı.
- Peki şu an hayal ettiğiniz noktada mısınız? Yoksa daha yolunuz var mı?
- Bugün kulübümden ve ortamımdan çok mutluyum. Ama bazı şeyler de içimde kaldı; Mesela Braga'da oynarken UEFA finalini kaybettik. Porto'ya karşı kazansaydık, Avrupa Şampiyonu olacaktık. Yine Braga'da lig şampiyonluğunu son anda kaçırdık. 33 yaşımda olduğum için insanlar benim artık son demlerimde olduğumu düşünebilir. Ama ben hâlâ gerçekleştirilecek hayallerimin olduğuna inanıyorum. Bu ucundan kaçırdığım şeyleri gerçekleştirebileceğimize inanıyorum. Başakşehir'de de iki sezonu dördüncü olarak bitirdik. UEFA'yı erken bırakmak zorunda kaldık. O nedenle gerçekleştirilecek rüyalar var.
İSTANBUL'UN TRAFİĞİ ÇOK CAN SIKICI
- Türkiye ve Brezilya gelenekleri, yaşam tarzı, yemekleri... Birbirine benziyor mu?
- Yaşam tarzları farklı. Benzerliğimiz iki ülke insanının, cana yakınlığı. Burada gittiğimiz her yerde en iyi şekilde karşılanıyoruz, ağırlanıyoruz. Herkes bize çok iyi davranıyor. Biz de insan canlısıyız, dışarıdan geleni içimize alırız.
- Türkiye'de en çok neye şaşırdınız?
- Trafiğine şaşırdım. İstanbul büyük bir şehir ama trafiği can sıkıcı. Evden çıkmadan önce trafik durumuna bakıyorum. Yoğunsa evden çıkmıyorum.
- Hangi yemeklerimizi sevdiniz?
- Her şeyi yiyen bir insan olduğum için yemekle ilgili sıkıntım olmadı. Kulübümüzün tesisinde çok iyi yemek yapan Şaban Ustamız var. Onun yaptığı somon balığını ve elbasan tavayı çok seviyorum.
Şenol Güneş'li Bursaspor inanılmaz ve üst düzey bir takımdı. Birçok oyuncusu zaten transfer oldu. Bireysel olarak yetenekli olduğu için Volkan Şen'i beğeniyorum. Ama oyuna kendini daha fazla vermesi lazım
EV İŞLERİNE YARDIM EDERİM
- Eşinizle nasıl tanıştınız?
- Ortak arkadaşımız tanıştırdı. Bir partideydik, dikkatimi çekmişti ve parti süresince ona odaklanmıştım. Birbirimizin telefon numaralarını aldık. Futbol için başka şehre gidince arkadaşlığımızı iki sene telefonla sürdürdük. Mossoro'ya döndüğümde ilişkimiz ciddileşti.
- Eşinize yardımcı olur musunuz?
- Aileme çok bağlıyım. Her yere beraber gideriz. Eşim en büyük destekçim. Ben de antrenman biter bitmez zaman kaybetmeden eve gidiyorum. Çocuklarımla oynuyorum. Evde yardımcımız var ama ev işlerine de yardımcı oluyorum.
- Neler yapıyorsunuz mesela...
- Nikolas dokuz yaşında. Bir de Guilherme'miz var. O da sekiz aylık. Bebeğin altını değiştiriyorum, sütünü veriyorum, yemeğini yediyorum, banyosunu yaptırıyorum. - Çocuklarınızın futbolcu olmasını ister misiniz? - Baba olarak isterim ama baskı yapmam. Kendileri olmak istiyorsa ve yetenekleri varsa hayır da demem. Büyük oğlum sürekli futbolla yatıp futbolla kalkıyor. Zaman gösterecek...
- Sultanahmet'e, Boğaz'a ya da başka semtlere gider misiniz?
- Boğaz ve diğer tarihi yerleri gezdik. Artık oraları biliyoruz. Misafirlerimizi oralara götürüyoruz. İki oğlum olduğu için evimize yakın AVM'leri tercih ediyoruz. Eşim mağazaları gezerken ben de çocukları parkta oynatıyorum.
- Brezilya'daki aileniz ve yakın çevreniz Türkiye'yi nasıl tanıyor?
- Hem benim hem eşimin ailesi Türkiye'ye geldiler ve buraya âşık oldular. Avrupa ülkesi olduğunu gördüler. Benim arkadaşlarım burada olduğu için ben zaten tanıyordum burayı. Üzüldüğüm tek nokta, saldırılarla çok insanın ölmesi. İnşallah saldırılar son bulur. Çünkü, bu dışarıdaki insanları korkutuyor.
ASİST YAPTIĞIMDA DAHA MUTLUYUM
- Şu an lidersiniz, siz de peş peşe goller atıyorsunuz. Liderliği sürdürebilecek misiniz?
- İki sezonu dördüncülükle tamamlayan takımımızın bu başarısı tesadüf değil. Nedenlerinden biri de, yönetimin aynı teknik ekibe güvenmesi. Takım her yıl yeni oyuncularla kuvvetlendiriliyor. Sezon başlarken, takım olarak hedef koyuyoruz. İki sezonu dördüncü bitiren bir takım için hedef zaten ilk dördün içinde olmak, daha da üstlerde yer almaktır. Dördüncülüğün altına düşmeyi, başarısızlık sayarız. Ben de geldiğim sezon dört gol atmıştım. Geçtiğimiz sezon bu sayı ikiye düştü. Bu da beni rahatsız ediyordu. Şimdiden dört haftada üç gol attım. Ama gol atmaktan çok asist yapmak benim için çok daha önemli. Asist yaptığım zaman gol attığımdan daha fazla mutlu oluyorum. Bu daha fazla gol atmayacağım anlamına gelmez daha da fazla atmak istiyorum. Gol atmaktan ziyade benim için takım bütün maçları kazanması çok daha önemli.
- Asist demişken Mesut Özil, en iyi asist oyuncusu seçildi. Özil'i takip ediyor musunuz?
- Evet, takip ediyorum. Büyük oyuncu...
- Peki Türk futbolunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Türk futbolu sürekli gelişim ve büyüme halinde. Bu şekilde olmasaydı zaten Barcelona, Real Madrid, Liverpool gibi büyük takımlarda oynamış futbolcular burayı seçmezdi. Türkiye'de her türlü imkan var, futbol gelişimi açısından.
- Futbolda Brezilya mı Almanya mı İngiltere mi önde? Ya da başka bir ülke mi?
- Bireysel olarak baktığınızda Brezilya derim. Çünkü, bireysel özelliklerde doğal futbol yeteneği var. Ama takım oyununda kesinlikle Avrupa önde. 2007'de Portekiz'e geldiğimden bugüne Avrupa'da oynuyorum. Buradaki futbolu izleyerek futboldaki bakış açım da değişti ve Avrupa futbolunu daha çok sevmeye başladım. Ama Brezilya, hiçbir zaman takım oyunu oynamadı.
- Klasik bir soruyla devam edelim; Ronaldo mu Messi mi?
- Kesinlikle Messi. Çünkü, çok farklı bir futbolcu. Ronaldo'ya saygısızlık etmek istemiyorum, o da olağanüstü bir futbolcu ama ne olursa olsun Messi'nin takıma yaptıkları, bireysel performansı Ronaldo'nun çok çok üstünde.