Suriye savaşı sekizinci yılında. Türkiye, en başından itibaren savaşın etkilerinin en çok yansıdığı ülke konumunda. Milyonlarca göçmen, darmadağın olan bölge ekonomisi, sayısız terör saldırısı... Tüm bunlara ek olarak DEAŞ ve YPG gibi terör örgütlerinin ulusal güvenliğe oluşturduğu tehditler... Türkiye, etrafındaki ateş çemberi ile tek başına mücadele etti. İzlenen istikrarlı ve kararlı politika ile şimdiye kadar milyonlarca sivilin canına kalkan olundu. ABD ve Batı ise tüm gerçekler bu kadar net bir şekilde ortada olmasına rağmen Türkiye'nin yıllardır süren tüm uyarılarına rağmen terör örgütü YPG'yi desteklemeyi sürdürdü. Türkiye'nin bölgedeki endişeleri gidermek için atmak istediği ortak adımları her seferinde reddeden Batı, YPG konusunda da Ankara'yı yalnız bırakmakla kalmadı kaosun içine çekmek istedi. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatları'nın ardından beklendiği gibi Türkiye'nin Barış Pınarı Harekatı ile bir kez daha terör yuvalarını hedef almaya başlamasıyla birlikte ise Batı hiç zaman kaybetmeden en iyi yaptığı işlerden biri olan 'karalama propagandasına' girişti. İşte başlık başlık Batı'nın dile getirdiği 'endişeler' ve gerçekte yaşananlar...
Batılı liderler ve basın organları, Türk Silahlı Kuveetleri'nin başlattığı Barış Pınarı Harekatı ile 'sivil kayıpların yaşanabileceğini' söylüyor. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonları'nda bölgedeki sivil halkın Türk askerini nasıl karşıladığı görmezden geliniyor. Bu yetmezmiş gibi Türkiye'nin sekiz yıldır Suriye'de milyonlarca sivili kurtardığı gerçeği halktan gizleniyor. Daha birkaç ay önce Esad rejiminin olası İdlib saldırıları Türkiye'nin çabalarıyla engellendi. Birleşmiş Milletler bile olası saldırının günümüzün en büyük insanlık krizine yol açacağını söylemişti. İdlib'de sıkışan 4 milyon sivil, Türkiye'nin devreye girmesiyle kurtuldu ama Batı şimdi Türkiye'nin sivilleri öldürebileceğini söylüyor. Bu arada aynı Avrupa basını ABD, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerden oluşan koalisyonun Suriye'de bilinen rakamlarla 3 binden fazla sivil ölümüne neden olduğuna dair bir cümleye bile yer ayırma zahmetini göstermiyor.
1000 Avrupa basını Türkiye'nin operasyonu sırasında göçmen furyası yaşanabileceğini söylüyor. Aynı tarafsız basın organları kendi ülkelerinin tek bir Suriyeli bile kabul etmek istemediğini, denizin ortasında göçmenlerin haftalarca gemilerde bekletilip Avrupa limanlarına yanaşmalarına izin verilmediğini ve sadece bu yıl Akdeniz'de binden fazla mültecinin boğularak can verdiğini yazmıyor.
11.000 Batı'nın Türkiye karşıtlığında başvurduğu bir diğer bahane terör örgütü YPG'nin kontrolünde olan DEAŞ'lı tutuklular ve aileleri meselesi. Avrupa, Türkiye'nin operasyonu ile bu tutukluların serbest kalıp DEAŞ'ın yeniden ortaya çıkabileceğini söylüyor. ABD basınına göre YPG'nin kontrolünde 11 bin DEAŞ'lı tutuklu var. Türk makamları ise Barış Pınarı Harekat Bölgesi'ndeki kamplarda sayıları en çok 200 olan DEAŞ'lı tutuklunun olduğunu belirtse de Avrupa basını bu gerçeği gizliyor. Tutuklu olan DEAŞ'lıların büyük bir kısmının Avrupa ülkelerinin vatandaşları olması konusu ise gündeme getirilmeyerek Batılı devletlerin sorumlulukları ört bas ediliyor.
% 80 Gelelim 'bölge istikrarsızlaşır' söylemine. Batı'ya göre Barış Pınarı Operasyonu ile bölge daha da kötü bir hal alabilir. Ortadoğu'yu bu kadar düşünmeleri aslında çok normal. Gelin kısaca rakamlara bakalım; Almanya'nın eylül ayı sonuna kadar silah satışları 6 milyar 350 milyon euro'ya ulaştı. Birinci sırada tabi ki Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri var. Türkiye'ye uyarılar gönderen İngiltere'ye bakalım. Geçen yıl yaptıkları 14 milyar sterlinlik silah satışının yüzde 80'i Ortadoğu'ya oldu. Peki terör örgütü YPG'ye en çok kol kanat germeye çalışan Fransa'da durum nedir? Fransızların geçen yıl toplamda sattıkları 9 milyar euro'luk silahın 1 milyar euro'luk kısmını Suudi Arabistan aldı. Hani Türkiye'ye "Suriye operasyonu durdurun" çağrısı yapıp Yemen'de onbinlerce sivili ölüme terk eden Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden bahsediyoruz.
11 Avrupa ve ABD basını Türkiye'yi 'işgalci' olarak tanımlamaya çalışıyor. Örneğin ABD merkezli AP haber ajansı ilk günden bu yana harekâtı "işgal" olarak tanımlıyor. Ya da Fransa merkezli France 24 kanalı da aynı iftirayı atıyor. Oysa ki aynı Fransız kanalı kendi ülkelerinin sadece Afrika genelinde hâlâ 11 ülkede askeri üsleri olduğuna değinmiyor bile
GEÇ GELEN İTİRAFLAR
Türkiye, Suriye savaşının daha ikinci yılında yani 2013 yılında dünyaya 'Uçuşa yasak bölge ilan edilsin' teklifini sundu. O dönem ABD ve Batı buna karşı çıktı. Aradan geçen altı yılın ardından ise Almanya eski Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, "Uçuşa yasak bölge konusunda Türkiye'yi dinlemeyerek hata yaptık" itirafında bulundu.
Terör örgütü DEAŞ'ın ortaya çıkmasının ardından Türkiye'den bu kez "DEAŞ ile biz mücadele edelim" teklifi geldi. Ancak ABD ve Batı bunu da reddetti. Gelinen son noktada Türkiye'nin bu konuda da haklı olduğu ortaya çıktı.
Terör örgütü DEAŞ ile mücadele bahanesiyle İslam karşıtlığını da devreye sokan Batı, devreye bir diğer terör örtüğü olan PKK'nın Suriyeli kolu YPG'yi devreye sokmaya başladı. YPG'nin "İslam karşıtı" açıklamaları sonrasında ABD ve Avrupa basınının 'gönüllü savaşçılar' olarak adlandırdığı binlerce İngiliz, Fransız, Alman ve ABD'li YPG saflarında savaşa katıldı. Türkiye'nin 2015 yılında "YPG ile PKK aynı" itirazlarının ardından ise ABD, YPG'nin ismi Suriye Demokratik Güçleri (SDG) yaparak yeni bir oyuna girişti.
Son olarak Türkiye'nin Suriyeli göçmenlerin geri dönüşünü sağlayacak olan Güvenli Bölge planına da Batı'dan destek gelmedi.
YPG'nin savaş suçlarını konuşan yok
ABD ve Batı'nın kol kanat gerdiği terör örgütü YPG'nin şimdiye kadar işlediği birçok savaş suçu defalarca kez bağımsız kuruluşların raporlarına yansıdı. Ancak Avrupa'daki tarafsız basın tabii ki de YPG'nin çocukları zorla silah altına aldığından, işkenceler yaptığından, Arap ve hatta kendilerine muhalif olan Kürt halkı zorla evlerinden çıkardıklarından, DEAŞ ve Esad rejimi ile işbirliği yaptığından bahsetmiyor.