80'ler arabeskin altın çağıydı... Startı 70'lerin ortalarında verilse de Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Hakkı Bulut, Bergen, Tüdanya, Mine Koşan, Kamuran Akkor, Gülden Karaböcek gibi isimlerin fırtına olup estiği yıllardı... Öyle ki, dönemin tek kanallı TRT'sinin desteği olmadan, sadece kaset satışıyla, gazino programlarıyla, halk konserleriyle esiyordu bu fırtına. TRT denetimlerinden geçmiyordu arabesk... 'İki arada bir derede' buluyordu tepedeki 'uzmanlar' bu müziği. İçinde Arap melodileri de vardı, Klasik Türk Müziği makamları da, Batı sazları da... Orhan Gencebay boşuna 'serbest müzik' diye tanımlamamıştı bu türü... O dönemin elitleri tarafından aşağılansa da aslında 'serbest' bir arayıştı arabesk. Kent ormanında sıkışıp kalmış, sabah sekiz, akşam altı hayatların acısını, kederini, umutlarını, umutsuzluğunu, karşılıksız aşklarını anlatıyordu sözleri... Hayat kadar karamsardı... Ama dinleyenler için bir sırdaş, bir gönüldaştı da aynı zamanda...
Arabeskin yasaklı olduğu, hor görüldüğü zamanlardan bu yana köprünün altından çok sular aktı. Arabeskin fenomen ismi, nam-ı diğer Müslüm Baba, bu aleme veda etmesine yakın zamanlarda yaptığı pop-rock cover'larıyla 7'den 70'e herkese sevdirdi bu türü... Sonrasında Müslüm Baba'nın ve arabeskin diğer klasiklerini, eskilerini de keşfetti gençler. Türkiye'de dijital platformlarda geçen senenin en çok dinlenen türü arabeskti...
Yalnız öyle bir nokta var ki, arabesk kolay kolay star çıkarmıyor. Bu türün dinleyicisi her sesi kolay kolay kabul edip dünyasına almıyor. Çünkü 'sahicilik' bu işte kilit nokta. İşte Derya Bedavacı için arabeskin son starlarından diyebiliriz... Sesinde 70'lerdeki, 80'lerdeki buğulu, hüzün dozu arabesk tınısı var. Sahiciliği kendinden, ruhundan...
Bedavacı bugünlerde yeni single'ı Hüzün Maskesi'yle karşımızda... Kendisi için Türkiye'nin en yoğun müzisyenlerinden biri diyebiliriz. Seveni öyle çok ki, haftanın beş günü sahne alıyor... Arabeskin buğulu sesi Bedavacı'yla yeni single'ı vesilesiyle konuştuk...
- Nerede, nasıl bir ailede, hangi duygularla büyüdünüz? Çocukluğunuzdan aklınızda nasıl fotoğraf kareleri kaldı?
- Çok güzel bir aile de mutlu, huzurlu büyüdüm. Aslında çok, çok fotoğraf var. Seçemem ki! Hepsi kıymetlim... Sonuçta acı, tatlı pek çok yaşanmışlık hayatlarımızı besliyor. Bir sürü anı bizi biz yapan unsurları oluşturuyor. O yüzden hayatın her anı çok kıymetli.
- Müzikle ilk temasınız, müziğin ruhunuzda yer etmesi nasıl oldu? Hangi sesler, sözler dokundu ruhunuza?
- Çok küçük yaşlardan beri sahnede şarkı söyleme hayalim vardı ve yeteneğimin de farkındaydım. Ancak tam anlamıyla kendimi keşfetmem, lise yıllarımda arkadaşlarımın da beni bu konuda desteklemesiyle oldu. Sonrasında, Konak Belediyesi Türk Müziği Korosu, sahneler, konservatuvar diye sıralayabilirim.
- Arabesk müzik sizin için ne ifade ediyor? İlk dinlediğiniz arabesk şarkıcılar, şarkıcılar kimler oldu? Hangi yönleriyle etkilediler sizi?
- Aslında tek huzur bulduğum yer sahnem, tarzım ve duruşum. Arabesk benim tutkum, aşkım açıkçası... Arabeskin ruha dokunan bir derinliği, sahiciliği vardır. Bu tarzı dinleyenler tutkuludur bu müziğe. Arabesk dinleyenin sırdaşı olur kimi zaman... Arabesk bir ruha dokunma sanatıdır aynı zamanda. Bir şarkıyla dertleşir insan...
- Konservatuvar okumaya nasıl karar verdiniz?
- Sanırsam tek istediğim şeydi ve iyi ki okudum... Müzik elbette ki duygu ve yetenek işi. Tabii ki alaylı olan çok iyi müzisyenler de var. Ama bunu eğitimle taçlandırdığınız zaman daha özgür hissediyorsunuz...
- Sadece bir yorumcu değil aynı zamanda komple bir şarkı yazarısınız? Şarkı yazarlığınızı neler besliyor? Hangi kaynaklar lezzet katıyor söz yazarlığı ve besteciliğinize?
- İlham perisi dediğimiz şey çok kıymetli. O yazma şeklini anlatamam. Ama yaşanmışlıklar, gözlemlerim bende bunu destekliyor. Çok farklı bir duygu şarkı yazmak. Bazen "Bunu ben mi yazdım!" diyorum ve bu duygumu seyircimle paylaşıyorum.
MÜZİKTE RİYA OLMAZ
- Buğulu, güçlü ama güç gösterisi yapmaktan kaçınan, doğal bir sesiniz var. Çok zor yerlere çıkarken şarkılarınızda sesinizle, bunu o kadar rahat yapıyorsunuz ki, dinleyen kolay sanıyor. Şarkıcılık sürecinizi hangi tecrübeler, neler etkiledi?
- Bunun sırrı her gün kendimi yenileyerek çalışmam... Haftanın beş günü sahne alıyorum. Sahne sesi de, ruhun da, kalbi de pişiriyor. Olgunlaştırıyor... O yaşanmışlık duygusu da oradan geliyor herhalde... Öyle seviyorum ki sahneyi, bir gün ayrı kalınca özlüyorum.
- Duygu ve müzik eğitimi arasında nasıl bir denge var sizce. Bazen aşırı müzikal bilgiye sahip olan kişilerde duygu eksikliği hissedebiliyoruz. Bazen biri çıkıp elinde gitarı, üç akorla mırıldanarak bir şarkı söylüyor. Yüreğimize dokunuyor... Bu işin sırrı ne sizce?
- Ah bir bilsem. (Gülüyor) Şaka bir yana içinizden geleni karşı tarafa hissettirmek galiba bunun sırlarından biri. Ve tabii söz yazarken de beste yaparken de samimi olmak. Dinleyici samimiyeti ve sahiciliği hemen hisseder. Müzikte riya olmaz... Kimseyi kandıramazsınız. Duygular nettir. Ben böyle düşünüyorum... Bence burada dinleyenin ruh hali, sizi ne kadar kabul ettiği ve sesinizin, sözünüzün ona ne kadar hitap ettiği ne önemli.