Ebu Ali el-Farmedi Kimdir?

401'de (1010-11) Tûs yakınındaki Fârmed (Fârmez) köyünde doğdu. Rüknü'l-İslâm, el-mürşid, kutbü'z-zamân ve şeyhü'l-meşâyih gibi unvanlarla anılır. İlk öğrenimini doğduğu köyde yaptıktan sonra Nîşâbur'a giderek meşhur sûfî müellif Abdülkerîm el-Kuşeyrî'nin medresesine girdi ve kısa sürede en seçkin öğrencilerinden biri oldu; özellikle vaaz ve hitabet tarzının tesirinde kaldı. Fârmedî'nin son derece güzel ve etkileyici konuştuğunu söyleyen Abdülgāfir onun vaaz meclislerini, çeşit çeşit çiçek açan meyve ağaçlarıyla dolu bir bahçeye benzetir.

Tasavvuf konusunda da Kuşeyrî'den faydalanan Fârmedî, Nîşâbur'a gelen Ebû Saîd-i Ebü'l-Hayr'ı ziyaret etti ve ilk görüşmesinde kuvvetli bir şekilde tesirinde kalarak büyük bir sevgiyle ona bağlandı; sohbet ve semâ meclislerine devam etti. Ebû Saîd Nîşâbur'dan ayrılınca üstadı Kuşeyrî'nin huzuruna çıkarak kendisinde meydana gelen ruhî gelişmeleri anlattı. Fakat Kuşeyrî ona ilim öğrenmeye devam etmesini tavsiye etti. İki üç yıl sonra tasavvufa meyli gittikçe arttığından üstadının izniyle medreseden ayrılarak bir tekkeye yerleşti; bir süre mücahede ve riyâzetle meşgul oldu. Bir gün kendisinde zuhur eden mânevî halleri Kuşeyrî'ye anlatınca üstadı, ulaştığı bu mertebeden sonra ona yardımcı olamayacağını, zira kendi mertebesinin onunkinden daha yüksek olmadığını söyledi. Yeni bir mürşide ihtiyacı bulunduğunu anlayan Fârmedî, ününü duyduğu Ebü'l-Kāsım el-Cürcânî ile görüşmek üzere Tûs'a gitti. Cürcânî'nin yanında mücahede ve riyâzet dönemini tamamladıktan sonra vaaz vermek için icâzet aldı. Dili ve gönlü açıldığından olağan üstü güzel ve etkili konuşmalar yapmaya başladı. Bir ara Tûs'u ziyaret eden Ebû Saîd-i Ebü'l-Hayr ile bir kere daha görüşme fırsatı buldu. Nakşibendî silsilesinin önemli simalarından olan Ebü'l-Hasan el-Harakānî'den de faydalandı. Kuşeyrî'nin kızıyla evlenen Fârmedî 477'de (1084) Tûs'ta vefat etti. Bazı kaynaklar vefat tarihini 472 (1080) olarak vermektedir. Fârmedî'nin Ebü'l-Mehâsin Ali, Ebü'l-Fazl Muhammed ve Ebû Bekir Abdülvâhid adlı üç oğlu olduğunu ve bunlarla tanışma fırsatı bulduğunu söyleyen Sem'ânî, şeyhin kabrini defalarca ziyaret ettiğini de kaydeder.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi


BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA