Gulâm Şâdî kimdir ?

Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Herevî nisbesiyle de anılır. Abdülkādir-i Merâgī'nin (ö. 838/1435) önde gelen talebeleri arasında yer aldığı mûsiki tarihiyle ilgili eserlerin çoğunda kaydedilirse de onun 1518 yılında henüz hayatta bulunduğu dikkate alındığında, Merâgī'nin sözü geçen talebesinin Gulâm Şâdî değil babası Hânende Şâdî olduğu daha kuvvetli bir ihtimal olarak ortaya çıkar.

Sultan Baykara'nın sarayında yetişen Gulâm Şâdî, sarayda düzenlenen üst seviyedeki mûsiki toplantılarının vazgeçilmez bir üyesi olarak devrin ünlü mûsikişinasları arasında yer aldı. Ayrıca Ali Şîr Nevâî'den de büyük yardım ve destek gördü. Çeşitli mûsiki aletlerini çalmakla birlikte asıl şöhretini bestekârlığı ve hânendeliğiyle yapmıştır. Mahmut Ragıp Gazimihal, onun ve Abdülkādir-i Merâgī'nin eserlerinin talebelerinden Zeynelâbidîn adlı bir sanatkâr tarafından Anadolu'da tanıtılıp yayıldığından bahseder. Bu sanatkârın, Ḳānûn-ı ʿİlmî ve ʿAmeliyy-i Mûsiḳī adlı eserin müellifi bestekâr Zeynelâbidîn el-Hüseynî olması kuvvetle muhtemeldir. Gulâm Şâdî'nin Fâtih Sultan Mehmed tarafından İstanbul'a davet edildiği de rivayet edilir.

Gulâm Şâdî 1512 yıllarında, şöhretini duyan Kazan hanlarından Muhammed Emin Han'ın isteği üzerine Hüseyin Baykara'nın halefi Şeybak Han tarafından Kazan'a gönderildi. Burada Emin Han'ın iltifatlarına mazhar olduysa da Horasan ile Kazan'ın mûsiki anlayışları arasındaki farklılıktan dolayı Kazan'daki icrasının dinleyiciler tarafından beğenildiği söylenemez. Gulâm Şâdî, büyük ihtimalle Muhammed Emin Han'ın ölümünden (1518) sonraki fetret devrinde söylediği bir söz yüzünden Bargaç Han'ın emriyle suda boğularak öldürüldü. Küçük kardeşi Şâdî Beçe de XVI. yüzyılın önemli mûsikişinaslarındandır.

Herat sarayının kültür ortamında yetişen Gulâm Şâdî araştırmacıların çoğuna göre Abdülkādir-i Merâgī'den sonra XV. yüzyılın en büyük mûsiki sanatkârı kabul edilmiştir. Gulâm Şâdî ile Merâgī arasında geçen bir olaydan bazı kaynaklarda söz edilmektedir. Buna göre, eserlerinin başkaları tarafından öğrenilmesini istemeyen Merâgī'nin hizmetine Hüseyin Baykara tarafından sağır ve dilsiz bir köle diye Gulâm Şâdî verilir. Gulâm Şâdî gizlice saraya giderek öğrendiği eserleri oradaki mûsikişinaslara öğretir. Daha sonra Merâgī'nin de hazır bulunduğu bir mûsiki meclisinde Hüseyin Baykara bu eserleri icra ettirir. Bu duruma çok sinirlenen Merâgī olaydan kısa bir müddet sonra vefat eder. Bu rivayet, her şeyden önce Abdülkādir-i Merâgī'nin sanatkârlık anlayışı ile bağdaşmadığı gibi Merâgī'nin 1435'te öldüğü, Hüseyin Baykara'nın ise 1438'de doğduğu göz önüne alındığında böyle bir olayın gerçekleşmesinin tarih bakımından da mümkün olmadığı görülür.

Gulâm Şâdî'nin adı eski kaynaklarda bazı mûsikişinasların sanatkârlık kudretini gösteren bir vasıf olarak da kullanılmıştır. Meselâ, "Fenn-i mûsikīde şehrin Gulâm Şâdî'si idi" gibi ifadeler bunlardandır. Eserlerine çeşitli el yazması güfte mecmualarında bazan "Gulâm" imzası ile rastlanan Gulâm Şâdî'nin tesbit edilen üç kârından Farsça olan ikisinin notası Dârülelhân Külliyâtı arasında neşredilmiştir (bk. bibl.). Güftesi Molla Câmî'ye ait olan Arapça kârının notası da bestekârı zikredilmeden "Tawšīh" başlığı altında La musique arabe'da yayımlanmıştır (Paris 1959, VI, 243).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA