Hasan Rızâ Efendi Hacı

Üsküdar'da doğdu. Babası, Tırnova eski posta müdürü ve Mustafa Reşid Paşa'nın kilercisi Ahmed Nazif Efendi'dir. İlk tahsil yıllarından itibaren hüsn-i hatta ilgi duyan Hasan Rızâ, aralarında Yahyâ Hilmi Efendi gibi büyük bir hattatın da bulunduğu birkaç hocadan hat meşketti. Babasının tekrar posta müdürlüğüne tayini üzerine ailesiyle birlikte Tırnova'ya gitti. 1865'te İstanbul'a döndükten bir süre sonra babası vefat edince Pertevniyal Vâlide Sultan'ın kapu çuhadarı olan amcasının aracılığıyla Muzıka-yi Hümâyun'a kaydedildi. Burada hüsn-i hat muallimi Mehmed Şefik Bey'den meşke başlayan Hasan Rızâ on altı arkadaşıyla beraber icâzet aldı. Şefik Bey, onun Kazasker Mustafa İzzet Efendi'den de faydalanmasını sağladı. Ta'lik hattını Sâmi Efendi'den öğrendi. 1871'de Muzıka-yi Hümâyun imamlığına tayin edildi. 1876'da hac farîzasını eda etti. Şefik Bey'in Sultan V. Murad'a yakınlığından dolayı emekliye ayrılması üzerine Muzıka-yi Hümâyun hat muallimliğine getirildi (1879).

Hasan Rızâ Efendi, Muzıka-yi Hümâyun'dan hüsn-i hat dersi kaldırılınca imâmet vazifesini sürdürdü. 1908'de padişah mevlidhanları arasına katıldı. 6 Receb 1332 (31 Mayıs 1914) tarihinde açılan Medresetü'l-hattâtîn'in sülüs-nesih hocalığına tayin edildi. Ancak gözlerindeki rahatsızlık yüzünden bir süre sonra bu görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Uzun yıllar ikamet ettiği Cihangir semtinde 1916 yılında çıkan yangında evi yandıktan sonra taşındığı Rumelihisarı'ndaki evinde 10 Cemâziyelâhir 1338'de (1 Mart 1920) vefat etti ve hisarın yanındaki kabristana defnedildi. Kabir kitâbesi sonradan yazdırılmıştır. Oturduğu ev ölümünden iki gün sonra yanmış, ancak eserleri kurtarılmıştır.

Sülüs, celî sülüs, ta'lik, celî ta'lik yazılarıyla da bir hayli eser vermiş olmakla beraber Hasan Rızâ Efendi'nin en çok başarı kazandığı nesih hattıdır. Nesihle yazdığı mushaflar harflerinin güzelliği kadar rahat okunabilmesi, harekelerinin isabetli yerlere konulması bakımından da erişilmesi güç bir mükemmelliktedir. 1878-1912 yılları arası Hasan Rızâ Efendi'nin sanat hayatının en verimli devresidir. Bu devrenin sonlarında Sultan Reşad'ın arzusuyla yazdığı sekiz ciltlik (1067 varak) Ṣaḥîḥ-i Buḫârî (TSMK, Hırka-i Saâdet, nr. 39) onun en önemli eserleri arasında sayılabilir. Ayrıca muhtelif boyutlarda yazdığı sayısız hilye-i saâdet levhaları arasında çok büyük olanlarının müstesna bir yeri vardır. Bunlardan ilk akla gelenler İstanbul Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi, Silivrikapı Bâlâ Camii, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi (Yıldız, nr. 4282) ve Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Yazma Bağışlar, nr. 510) muhafaza edilmektedir. Sultan Reşad'ın Rumeli seyahati sırasında Edirne Selimiye Camiine hediyesi olan hilye 1995 yılından beri kayıptır. On yedi talebeye hat icâzeti veren Hasan Rızâ Efendi'nin hayatı boyunca, ikisi devir hatmi için cüzler halinde olmak üzere muhtelif boylarda yazdığı on dokuz mushaftan 1308 (1891) tarihli vezîrî kıtada olanı İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde (AY, nr. 6682), Sultan Reşad'ın türbesi için yazdığı 1330 (1912) tarihli büyük mushafı da Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'ndedir (Yeni Yazmalar, nr. 2138). Ayrıca akrabası olan hattat Mehmed Şevki Efendi'ye ait yarım bir mushafı da 1311'de (1893) tamamlamıştır (TSMK, Halil Edhem Arda, nr. 12). Sülüs-nesih murakka'larının sayısı bilinmemektedir. Celî sülüsü nesih hattı kadar mükemmel değildir. Bostancı ve Cihangir camilerindeki çâryâr-ı güzîn levhaları, Topkapı Sarayı Harem-i Hümâyunu'ndaki çini kitâbesi, Alman Konsolosluğu bahçesindeki çeşmenin ve Hürriyet-i Ebediyye şehidlerinin kitâbeleri bu yoldaki eserlerinden akla ilk gelenlerdir. Bayezid Umumi Kütüphanesi'nin imzasız kitâbesi de Hasan Rızâ Efendi'nin celî ta'likte başarılı sayılmayan bir eseridir.

Hasan Rızâ Efendi asıl şöhretini basılmak üzere yazdığı "âyet-berkenar" mushafla kazanmıştır. Eczalı kâğıda eczalı mürekkep kullanarak özellikle hıfza çalışanlara kolaylık sağlamak üzere, âyetlerin sayfa başında başlayıp sonunda bitecek şekilde düzenlendiği (berkenar tertip) ve her sayfasını on beş satır olarak yazdığı bu mushafın Matbaa-i Âmire baskısı 1301'den (1884) itibaren birçok defa basılmış, fakat bu basımlar yüzünden yazısı bazı özelliklerini kaybetmiştir. Hasan Rızâ'nın yine basılmak üzere âharlı kâğıda ve etrafı meâlli olarak yazdığı başka bir mushaf nüshası 1296'da (1879) Osman Bey Matbaası'nda basılmıştır. Bu mushafın aslının Mahmud Muhtar Paşa koleksiyonundan Dârü'l-kütübi'l-Mısriyye'ye geçtiği rivayet edilmektedir (söz konusu mushafla meâlinin on iki cüzü Hasan Rızâ Efendi, meâlin on beş cüzü Kayışzâde Hâfız Osman Efendi, üç cüzü de Çerkez Alâeddin Bey tarafından ince nesih hattıyla yazılmıştır).

Bazı tasavvufî manzumeler de kaleme alan Hasan Rızâ Efendi'nin tezhiple de meşgul olduğu müzehhip olarak imzasını taşıyan levhalarından anlaşılıyorsa da bu çalışmaları hattı kadar önemli değildir.

Hasan Rızâ Efendi'nin kızı Mükerrem Hanım, Kandilli Rasathânesi'nin kurucusu Mehmet Fatin Gökmen'in eşidir. Oğlu Ahmet Süreyya Saltuk (ö. 1969) Dîvân-ı Hümâyun Kalemi hulefâsından olup harf inkılâbına kadar Bâbıâli'de hattatlığı meslek edinmiş, daha sonra liselerde edebiyat muallimliği yapmıştır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA