İbn Hacer el-Heytemî kimdir ?

Aslen Mısır'ın Aynişems yakınlarındaki Selmünt nahiyesinden olup atalarının daha sonra yerleştiği Garbiye bölgesindeki Mahalletü Ebi'l-Heytem (Heyâtim) köyünde dünyaya geldi. Doğum tarihi olarak kaynaklarda 899 (1494) ve 911 (1505-1506) yılları da verilmekle birlikte doğrusu kendi Muʿcem'indeki bir kayıttan anlaşıldığı üzere (Abdülkādir el-Ayderûsî, s. 262; Abdülmuiz Abdülhamîd el-Cezzâr, s. 28) 909 (1503-1504) yılıdır. Mensup olduğu Benî Sa'd kabilesinin soyu ensara kadar uzandığı için Ensârî nisbesiyle de anılmaktadır. Büyük dedelerinden birine çok az konuşması sebebiyle "Hacer" (taş) lakabı takılmış, onun soyundan gelenler de İbn Hacer diye anılmıştır.

Küçük yaşta babasını kaybeden İbn Hacer ilk öğrenimini, babasının şeyhi olan sûfî İbn Ebü'l-Hamâil ve onun talebesi Şemseddin eş-Şinnâvî'den gördü. Kur'an'ı ezberledikten sonra Şinnâvî'nin himayesinde önce Tanta'ya, ardından Kahire'ye giderek (924/1518) tahsiline Ahmediyye Medresesi'nde ve Ezher'de devam etti. Zekeriyyâ el-Ensârî, Şehâbeddin Ahmed b. Ahmed er-Remlî, Ebü'l-Hasan el-Bekrî es-Sıddîkī, Abdülhak b. Muhammed es-Sünbâtî, İbnü'n-Neccâr el-Fütûhî ve Reîsületıbbâ Şehâbeddin İbnü's-Sâiğ gibi âlimlerden ders okudu. Başta Nevevî'nin Minhâcü'ṭ-ṭâlibîn'i olmak üzere çeşitli metinleri ezberleyen İbn Hacer daha yirmi yaşında iken fetva ve ders vermek üzere hocalarından icâzet aldı. Tefsir, hadis, fıkıh, usûl-i fıkıh, ferâiz, kelâm, matematik, tıp, mantık, sarf, nahiv, meânî, beyân ve tasavvuf gibi ilim dallarının çoğunda eser verecek seviyeye ulaştı. 933 (1527) ve 937'de (1531) yaptığı hac ziyaretlerinin ardından bir süre Mekke'de kaldı. 940'ta (1534) üçüncü hac ziyareti için gittiği Mekke'ye yerleşti. Günlerini Harem-i şerif'te ders ve fetva vermeye, ayrıca eser yazmaya hasretti. "Şeyhülislâm, İmâmü'l-Haremeyn, Müfti'l-Irâkeyn" gibi lakaplarla tanındı. Kendisine İslâm dünyasının her tarafından fetva sorulurdu. Bazı fetvalarının tartışmalara yol açması üzerine bu meselelerle ilgili müstakil risâleler kaleme aldı; el-Fetâva'l-kübrâ'sı içinde zikredilen risâleler bunlardandır. Zebîd Şâfiî müftüsü İbn Ziyâd el-Gaysî ile sert tartışmalara girdi. Özellikle hac için Mekke'ye gelen birçok talebeye ders verdi. Muhammed Tâhir Fettenî, Vecîhüddin Abdurrahman b. Ömer el-Amûdî, Şeyh Sadr İbn Abdülkuddûs, Abdülkādir el-Fâkihî, Muhammed b. Ahmed el-Fâkihî ve Muhammed b. Abdülazîz ez-Zemzemî tanınmış talebelerinden bazılarıdır. İbn Hacer 23 Receb 974 (3 Şubat 1567) tarihinde Mekke'de vefat etti ve Cennetü'l-muallâ'daki Türbetü't-Taberiyyîn kısmına defnedildi. Bazı kaynaklarda ölümü için verilen 973 tarihi yanlış olmalıdır.

Genellikle Eş'ariyye'nin itikadî görüşünü benimseyen İbn Hacer el-Heytemî Allah'ın dünyada görülebileceği, gaybın velîlerce bilineceği, kullara ait fiillerde beşerî kudretin etkili olamayacağı, kâinatın "nûr-ı Muhammedî"den yaratıldığı, Hz. Peygamber'in kabrinde diri olup velîlerin kendisiyle görüşebildiği, Kur'an okumanın bedenî hastalıkları da iyileştirebileceği gibi bazı görüşleri savunmuş ve bunları zayıf veya mevzû birtakım rivayetlere dayandırmıştır (et-Taʿarruf, s. 109-111; Şerḥ ʿalâ metni'l-Hemziyye, s. 16-17, 85, 139, 157, 158). Hemen hemen bütün günahları "kebîre" olarak sayması da bunun bir sonucudur (ez-Zevâcir ʿan iḳtirâfi'l-kebâʾir, tür.yer.). Zayıf veya mevzû olup olmadıklarını dikkate almadan bütün rivayetleri sahih kabul etme anlayışının yaygınlaşmasına sebep olan İbn Hacer'in bu tutumunu ve tasavvufa olan teslimiyetçi bakışını, ayrıca İbn Teymiyye'yi haksız olarak eleştirmesini Nu'mân b. Mahmûd el-Âlûsî Cilâʾü'l-ʿayneyn fî muḥâkemeti'l-Aḥmedeyn adlı eserinde (bk. bibl.) tenkit etmiştir.

İbn Hacer, Hulefâ-yi Râşidîn'le ilgili genel Sünnî akîdenin savunuculuğunu yapmış, özellikle imâmet meselesine dair eser ve fetvalarında Şîa'ya karşı sert bir tutum takınmıştır. Bir yandan Hz. Ali'nin Allah ile resulü katındaki mertebesini ve imâmete liyakatini ikrar ederken öte yandan Muâviye'ye sövmenin inanç bakımından tehlikelerini vurgulayan bir eser kaleme almıştır. Bu yüzden Şîa âlimleri tarafından küfürle ithamına kadar varan tenkitlere mâruz kalmıştır (meselâ bk. Hânsârî, I, 347, 353, 361-364; DMBİ, III, 332). Tasavvufa bakışı müsbet olan ve kendisi de tarikata mensup bulunan İbn Hacer Kitap ve Sünnet'e dayanmayan, fıkıh bilgisiyle beslenmeyen tasavvufun karşısında yer almıştır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA