İbn Kuzman kimdir?

479 (1086) yılından sonra Kurtuba'da (Cordoba) doğdu. Kendisi gibi şair ve kâtip olup "el-Ekber" lakabıyla tanınan amcası Ebû Bekir Muhammed b. Abdülmelik'ten ayırmak için ona "el-Asgar" lakabı verilmiştir. Divanından kültürlü bir kişi olduğu, Ebû Temmâm, Mütenebbî, Cerîr b. Atıyye, Ferezdak, Zürrumme gibi şairlerin divanlarını, Kindî, Gazzâlî, İbn Bâcce ve İbn Rüşd gibi filozofların eserlerini, Buhârî ve Müslim'in el-Câmiʿu'ṣ-ṣaḥîḥ'lerini, Câhiz'in el-Beyân ve't-tebyîn'ini ve Ebû Bekir Muhammed b. Dâvûd ez-Zâhirî'nin aşka dair hikâye ve şiirleri topladığı ez-Zehre'sini okuduğu anlaşılmaktadır. Önceleri klasik türde şiir yazmayı denemiş, fakat bu alanda İbn Hafâce gibi çağdaş şairlere rakip olamayacağını anlayınca popüler bir şiir tarzı olan zecele yönelmiş ve bunu geliştirerek edebî türler arasına sokmaya çalışmıştır. Zecel türü halk şiirinde zirveye yükselen İbn Kuzmân "zecel şairlerinin imamı" olarak anılmıştır.

Murâbıtlar'dan Yûsuf b. Tâşfîn, 489'da (1096) Endülüs'te şairlerin saraylarda lüks içinde yaşadıkları ve ihsanlara mazhar oldukları döneme son vermiş, Kurtuba'nın yeni hâkimleri olan sultanlar, vezirler ve valiler sahrada Berberîce konuştukları ve Arap şiirinin ustaca yazılmış örneklerini anlayamadıkları için şairlerin himayesi Endülüs'ün zengin ve güçlü kişilerine kalmıştı. Bu dönemde yetişen İbn Kuzmân ilk şiirlerini Kurtuba'nın Hamdîn, Rüşd, Sirâc, Ebü'l-Hısâl, Rebî', Şüheyd, Mugīs, Münâsıf ve Yennak gibi ileri gelen ailelerinin temsilcilerine ithaf etti. Ayrıca yeni hâmiler bulmak amacıyla birçok yere seyahat etmek zorunda kaldı. İşbîliye'de (Sevilla) bulunduğu sırada Ebü'l-Alâ İbn Zühr ve İbnü'l-Kureşî ez-Zührî'nin himayelerine mazhar oldu. Gırnata Kadısı Ali b. Adhâ el-Hemedânî, Ali b. Hânî ve özellikle maliye müfettişi Ebû Bekir Muhammed b. Saîd'e methiyelerini takdim için Gırnata'ya gitti. Ebû Bekir'in evinde meşhur kadın şair Nezhûn ile karşılaştı ve onunla şiddetli bir tartışmaya girişti (Makkarî, IV, 295-298). Yaşayış tarzı ve içkiye olan aşırı düşkünlüğünden dolayı zındıklık ve dinsizlikle itham edilerek hapse atılan İbn Kuzmân, ölüme mahkûm edildiyse de Murâbıtlar'ın ileri gelenlerinden Muhammed b. Sîr'in tavassutuyla ölümden kurtuldu.

İbn Kuzmân, hayatının son on altı yılını Endülüs'te isyanlar ve savaşların hâkim olduğu bir dönemde geçirdi. Murâbıt Hükümdarı Tâşfîn'in 539'da (1145) öldürülmesinden sonra Muvahhidler devleti ele geçirerek 543'te (1148) Kurtuba'yı başşehir yaptılar. Bu arada çeşitli şehirlerde isyanlar çıktı. Kastilya (Castilla) Kralı VII. Alfonso, doğrudan yahut İbn Merdenîş ve İbn Hemüşk gibi müslüman bendeleri vasıtasıyla olaylara müdahale edince durum daha da kötüleşti. 539'da (1145) Murâbıtlar'a karşı bir ayaklanma sonucunda kendini emîr ilân eden İbn Kuzmân'ın hâmisi Kurtuba Başkadısı Ebû Ca'fer Hamdîn, VII. Alfonso tarafından desteklenmesine rağmen öldürüldü (548/1153). Bunun üzerine durumu giderek kötüleşen İbn Kuzmân, İbn Merdenîş'in Kurtuba'yı muhasara ettiği sırada 29 Ramazan 555 (2 Ekim 1160) tarihinde sefalet içinde öldü. İbn Kuzmân, kendisini yakışıklı bir kimse olarak tanıtmaktaysa da kaynaklarda onun çirkin olduğu kaydedilmektedir (meselâ bk. Makkarî, IV, 297). Ebû Nüvâs gibi ahlâkî kuralları hiçe sayması ve şehvet düşkünü olması sebebiyle özellikle fakihler tarafından şiddetle eleştirilmiştir. Bundan dolayı şair yazılarında fakih kelimesini "münafık" anlamında kullanmıştır.

Zecel türü hakkındaki görüşlerini ve kendisinin bu türe olan katkılarını divanının giriş bölümünde anlatan İbn Kuzmân'a göre halk için söylenen şiirde i'raba uymak zevksizliğe ve zorlamaya yol açmaktadır. Herkesin anlayabilmesi için şiirin halk diliyle nazmedilmesi zaruridir. Zecel belâgat ve zorlamalardan uzak, halkın ilgisini çeken, hayat ve neşe dolu, akıcı, şaka yönü ağır basan konularla sıradan bir kişinin ya da eğlence meclislerinde şarkı söyleyenlerin dilinden düşmeyen avamî sözlerle dolu olmalıdır. İbn Kuzmân kendisinden önceki şairlerin zecellerini incelediğini, bu türü ıslah ettiğini ve bir sisteme bağladığını, zorlamaya dayalı edebî sanatlardan ve gramer kurallarından kurtardığını söyler. Ancak yine de herkesin zecel söyleyemeyeceğini, zecel söyleyenlerin bir kısmının taklitçi olmaktan öteye gidemediğini belirtir. Kendi zecellerinin mükemmel olduğunu söyleyen İbn Kuzmân, önceki şairlerden sadece Ahtal b. Nümâre'nin zecellerini beğendiğini ifade eder. Fakat İbn Nümâre'nin çizdiği yolda yürümekle beraber zecellerini avama has özelliklerle doldurmuştur. Şiirlerinde Kurtuba'nın kenar mahallelerinde oturan insanların kullandığı basit kelimeler, kaba ve müstehcen ifadeler dikkat çekmektedir.

İbn Kuzmân'a göre zecel gazelle başlamalı ve daha sonra methiyeye geçilmelidir. Onun zecellerinin gazel bölümünde aşk, şarap, eğlenceden ve bütün bunları sağlayan paradan söz edilir. Methiye bölümü ise mübalağalarla dolu olup ilgi çekici değildir. Ancak gazelden methiyeye geçerken kurduğu münasebetler (hüsn-i tehallus) şairin şiirdeki yeteneğini göstermesi bakımından önemlidir. Methiyelerinde bazan kendisiyle de övünür; kendini zecelin babası olarak tanıtır ve şiirlerinin intihal edildiğinden yakınır. İbn Kuzmân hicve yönelmemiştir. Bunun sebebi ise herkesle iyi geçindiğini gösterme isteği olmalıdır. Mersiye konusunu da sadece bir zecelinde işlemiş ve burada Kurtuba hâkimi Ebü'l-Kāsım b. Hamdîn'e ağıt yakmıştır. Zecellerinde Arap tarihine hiç temas etmeyen şair klasik şiirin temel imajları deveden, çölden ve bedevî hayatından da söz etmemiş, dinî konulara ise çok az yer vermiştir.

Zecellerinde Arapça'nın Güney Endülüs ağzını kullanan İbn Kuzmân, Kuzey Afrika'dan göç edenler sayesinde Berberîce'ye de âşina idi. Murâbıtlar'ın ileri gelenleri için yazdığı bazı zecellerinde Berberîce kelimelere rastlanır. Kullandığı yabancı kelimeler, Endülüs'ün mahallî dil ve lehçelerinden ve özellikle İspanyolca'dan alınmıştır.

İbn Kuzmân'ın Doğu'da ve Batı'da meşhur olduğu belirtilen (İbn Saîd el-Mağribî, I, 166) divanı kaybolmuştur. Bugün elde mevcut divanında 149 zecel bulunmaktadır. Divanın tıpkıbasımı David Gunzburg tarafından yapılmış (Berlin 1896), Latin harfleriyle neşri ise A. R. Nykl tarafından gerçekleştirilmiştir (Madrid 1933). Bu baskıda İspanyolca bir giriş ve zecellerin bir kısmının İspanyolca tercümesi de yer almaktadır. Daha sonra Don Emilio García Gómez (Todo Ben Quzmān, I-III, Madrid 1972) ve Federico Corriente'nin (La Gramatica, métrica y texto del cancionero hispano-árabe de Aban Quzmān, Madrid 1980) yayımladığı divanı Federico Corriente İspanyolca'ya çevirmiştir (El cancionero hispano-árabe de Ibn Quzmān, Madrid 1984). Federico Corriente, ayrıca İbn Kuzmân'ın kaynaklarda nakledilen diğer zecellerini de ekleyerek toplam 193 zecel ihtiva eden divanı yeniden neşretmiştir (Kahire 1995).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA