İbnü’l-mu‘tez

23 Şâban 247'de (1 Kasım 861) hilâfet merkezi olan Sâmerrâ şehrinde doğdu. Müntasır-Billâh döneminde veliahtlıktan azledilmiş olan babası Muhammed, Müstaîn-Billâh zamanında Sâmerrâ'da üç yıl hapiste kaldıktan sonra Mu'tez-Billâh lakabıyla halife ilân edilmişti (866). Oğluna çok düşkün olan Mu'tez-Billâh onun adına dinar bastırdı. Eğitimi için özel hocalar tuttu. İlk derslerini bunlardan alan İbnü'l-Mu'tez, kardeşi İsmâil ile birlikte babası tarafından amcası Müeyyed-Billâh'ın azliyle veliaht tayin edildi (7 Receb 252 / 24 Temmuz 866). Babası 255'te (869) tahttan indirildi ve yerine geçen Mühtedî-Billâh tarafından atıldığı hapiste öldü. İbnü'l-Mu'tez, bu olaydan bir süre sonra babaannesi Kabîha ile birlikte Mekke'ye sürgüne gönderildi. Ardından da yeni halife ve amcası Mu'temid-Alellah tarafından Sâmerrâ'ya geri getirildi. Babaannesi İbnü'l-Mu'tezz'in eğitimiyle özel olarak ilgilendi. Ona zengin bir kütüphane tahsis etti; özel hocalar tutarak dil, tarih, lugat, ahbâr, edebiyat, şiir, kelâm, astroloji, hadis ve fıkıh gibi alanlarda geniş bir kültüre sahip olma imkânı sağladı. İbnü'l-Mu'tez, Ahmed b. Saîd ed-Dımaşkī'den dil ve din ilimleri sahasında uzun yıllar istifade etti. Basra ve Kûfe dil mekteplerinin önde gelen simaları Müberred ile Ebü'l-Abbas Sa'leb, Ebû Ali İbn Alîl el-Anezî, Ebû Saîd İbn Hübeyre el-Esedî, İbn Ebû Fenen, Muhammed b. İmrân ed-Dabbî, tarihçi Belâzürî onun başta gelen hocalarındandır. İbnü'l-Mu'tez ayrıca, Sâmerrâ'ya gelip kendisini ziyaret eden bedevîlerden de nâdir kullanılan lugat ve deyimlerle atasözü, özlü söz, nükteli hikâye ve fıkraları öğrenmeye çalıştı. Evinde düzenlediği ilim ve edebiyat meclislerine başta anılan hocaları olmak üzere zamanın ileri gelen âlim, edip ve şairleri katılıyordu. İlmî ve edebî toplantılara sık sık katılan Basra dil mektebi reisi Müberred her gelişinde birkaç gününü İbnü'l-Mu'tezz'in konağında geçirirdi. Bu meclislerin cazibesine kapılan Belâzürî onun hocaları arasına girmek için babaannesine başvurmuştu. Üstadı Ahmed ed-Dımaşkī bu olayı duyunca gücenmiş, bunun üzerine İbnü'l-Mu'tez, hocasının çeşitli ilimlerdeki gücünden övgüyle söz eden bir kaside nazmetmişti (Merzübânî, Nûrü'l-ḳabes, s. 340-341; Yâkūt, Muʿcemü'l-üdebâʾ, III, 47-48). Bu kaside henüz on üç yaşında bir çocuk olan İbnü'l-Mu'tezz'in şiir yeteneğini, dil, edebiyat ve din ilimlerinde geniş bir kültüre sahip olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Aslında İbnü'l-Mu'tez babasının saray şairi Buhtürî'nin şiirleriyle büyümüştür. Onun sanat zevkinin oluşmasında bu büyük ustanın yanı sıra aynı zamanda iyi bir şair olan babası Mu'tez-Billâh'ın da etkisi görülür. On yedi yaşında iken babaannesi Kabîha'nın vefatıyla zor günler geçiren İbnü'l-Mu'tez, Sâmerrâ yakınındaki mesire yeri Matîre'ye taşındı. Hayatının on beş yılını geçirdiği ve eserlerinden birçoğunu telif ettiği bu dönemden şiirlerinde övgüyle söz eder.

İbnü'l-Mu'tez, dedesi ve babasının öldürülmesinden devlet erkânını sorumlu tuttuğu için halifeler onun siyasetle uğraşmasını engellemek amacıyla ilim, edebiyat, şiir ve eğlence ile meşgul olmasına imkânlar sağladılar. İbnü'l-Mu'tez de kendisini içki, şiir, müzik ve eğlenceye, ilim ve edebiyata verdi. Zamanla bu duruma alışan şair, amcası Mu'temid-Alellah'ın uzun süren hilâfeti döneminde (870-892) onunla ve bu devrede yönetimde ağırlığı görülen diğer amcası Muvaffak el-Abbâsî ile iyi ilişkiler içinde oldu, kendileri için birçok kaside yazdı.

279'da (892) halife olan amcazadesi Mu'tazıd-Billâh'ın izniyle İbnü'l-Mu'tez hilâfet merkezi Bağdat'a taşındı. Bu değişikliğin, kendisini yakından takip etmek isteyen yeni halifenin isteğiyle gerçekleştiğini ileri sürerler varsa da (EI2 [Fr.], III, 916) halifeyi metheden bir kasidesinden anlaşıldığına göre (Dîvân, I, 492-495, 506-507) bu talep bizzat ondan gelmiştir. Halife, İbnü'l-Mu'tezz'i yeni inşa ettirdiği Süreyyâ adlı sarayın bir konağına yerleştirdi. İbnü'l-Mu'tez, onun hilâfeti döneminde (892-902) ilim, edebiyat ve eğlence meclislerinin vazgeçilmez nedimi olduğu gibi saray şairi sıfatıyla halifeyi öven yirmi kadar manzume ile Süreyyâ sarayını tasvir eden birçok kaside kaleme almıştır (Dîvân, I, 477-479, 520-521). İbnü'l-Mu'tez Bağdat'ta da konağında ilim ve edebiyat meclisleri düzenledi. Bu meclislere başta Ebû Saîd İbn Hübeyre el-Esedî olmak üzere zamanın birçok âlim ve edibi devam etmiştir.

Müktefî-Billâh halife olunca (902) bu kritik dönemde kumandan Mûnis el-Muzaffer, İbnü'l-Mu'tez'den kuşkulanarak onu diğer bazı Abbâsî hânedanı mensuplarıyla birlikte hapse attı. Ancak İbnü'l-Mu'tez, Vezir Kāsım b. Ubeydullah b. Vehb'e yazdığı şikâyet dilekçesiyle hapisten kurtuldu. Halife Müktefî-Billâh ile veziri Kāsım b. Ubeydullah için kasideler yazmış olmasına rağmen sarayda dönen çeşitli entrikalardan bıkarak oradaki konağını terkedip eski bir evde yaşamaya başladı (Dîvân, II, 172-206). Hayatının bu devresinde törenlere, hatta cenaze, cuma ve bayram namazlarına bile katılmaktan çekinen İbnü'l-Mu'tez devlet görevlilerinin yakın takibinden kurtulamadı (Hatîb, X, 96). Şiddetli gurbet ve yalnızlık duyguları ile Bağdat'a sitem ve serzenişlerini, Sâmerrâ'ya övgülerini terennüm ettiği şiirlerini bu dönemde kaleme almıştır (Dîvân, II, 38-47).

Muktedir-Billâh'ın hilâfete geçmesiyle (908) başta Vezir Abbas b. Hasan el-Cercerâî ve halifenin annesi Şağab Hatun olmak üzere devlet görevlilerinin yönetimde uyguladıkları baskıcı tutum bazı kumandan, kadı ve kâtipleri rahatsız etti. Bunlar, 20 Rebîülevvel 296 (17 Aralık 908) tarihinde toplanarak halifeyi hal'edip İbnü'l-Mu'tezz'i Murtazî-Billâh (Râzî-Billâh, Muntasıf-Billâh) lakabıyla halife, bu eylemde lider durumundaki Muhammed b. Dâvûd b. Cerrâh'ı da vezir ilân ettiler. Ancak ertesi gün Mûnis el-Muzeffer'in başını çektiği, çoğu saray gulâmlarından oluşan taraftarları hücuma geçince eylemciler tutunamadılar. Yalnız kaldığını gören İbnü'l-Mu'tez mücevher tâciri İbnü'l-Cessâs'ın evinde gizlenmek zorunda kaldı. Bir rivayete göre tâcirin ihbarı üzerine 28 Rebîülevvel 296'da (25 Aralık 908) yakalandı. Beş gün süren ağır işkencelerden sonra 2 Rebîülâhir 296 (29 Aralık 908) tarihinde öldürüldü. Bir gün, bir gece süren hilâfeti sebebiyle birçok tarihçi İbnü'l-Mu'tezz'i Abbâsî halifeleri arasında saymamıştır. Onun hilâfeti, bir şeyin süre bakımından kısalığı konusunda Arap edebiyatında darbımesel olmuştur.

İbnü'l-Mu'tezz'in ölümüne, Ali b. Muhammed b. Bessâm el-Bağdâdî'nin birkaç beyitlik manzumesi dışında mersiye yazan olmamıştır (Hatîb, X, 101; İbnü'l-Verdî, I, 370). Zamanın ileri gelen şairlerinden yakın dostu Ebû Bekir İbnü'l-Allâf'ın, hikemiyat tarzında altmış beş beyitten oluşan fabl üslûbu ile nazmettiği el-Ḳaṣîdetü'd-dâliyye'sinin İbnü'l-Mu'tezz'in vefatına bir mersiye niteliği taşıdığını ilk defa edip ve vezir Sâhib b. Abbâd'ın farkettiği kaydedilmektedir. Bu kasidede şair, güvercinlerini yiyeceği endişesiyle komşuları tarafından öldürülen kedisine göz yaşı dökmektedir (Seâlibî, S̱îmârü'l-ḳulûb, s. 152; İbn Hallikân, II, 107-111; Safedî, Nektü'l-himyân, s. 142). Muktedir-Billâh'tan sonraki Abbâsî halifeleri, Ali evlâdına karşı Abbâsîler'in güçlü savunucusu konumundaki İbnü'l-Mu'tezz'in anısına ve şiirlerine lâyık olduğu değeri vermişlerdir (Mes'ûdî, Mürûcü'ẕ-ẕeheb, IV, 362-363; Ebû Bekir ez-Zübeydî, s. 123-124).

Zekâ, kültür ve yüksek seciye timsali, mağrur, cömert, yumuşak huylu, sabırlı, ancak kindar bir kişiliğe sahip olan İbnü'l-Mu'tez, Vezir İbnü'l-Furât'ı da ürkütmüştü. Onu yönetimden uzak tutmanın akıllıca bir iş olduğu fikri İbnü'l-Furât'a aitti (Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, X, 274-276; Hilâl es-Sâbî, el-Vüzerâ, s. 130). İbnü'l-Mu'tez, hilâfet konusunda Abbâsîler ile Ali evlâdı arasındaki kavgadan son derece rahatsızdı. Bu sebeple şiirlerinde iki hânedanın kardeş olduğunu, barış içinde yaşamaları gerektiğini savunmuş, Hz. Ali ve Hz. Hüseyin için methiyeler yazmış, Ehl-i beyt soyundan gelenlere karşı yergilerinde daha mutedil bir çizgi takip etmeye özen göstermiştir. İbnü'l-Mu'tez, taraflar arasında barışın tesisi için birbirinden kız alıp vermek suretiyle gerçekleşecek zorunlu bir evlilik projesinin de mimarı olmuştur (Ebû Ali et-Tenûhî, IV, 111).

Çağının şairleri arasında onun kadar değişik tür ve temada şiir nazmetmiş bir kimse bulunmadığı için "zamanın büyük şairi" ve "Hâşimoğulları şairi" gibi sıfatlarla nitelenen İbnü'l-Mu'tezz'in divanı öğrencisi Ebû Bekir es-Sûlî tarafından derlenmiştir. Divanında yer alan şiirler fahr, gazel, medih, muâtebât, tardiyyât, vasf, hamriyyât, risâ', zühd ve hicâ başlıkları altında gruplandırılmıştır. Geleneksel hamâsî şiirlerin devamı niteliğinde çok sayıdaki fahriyyesinde kendi cömertlik, yiğitlik ve cengâverliğiyle şairliğini methetmiş, atası ve Hz. Peygamber'in amcası Abbas ve atalarının yiğitliğiyle övünmüştür. Fahriyyelerinde ailesinden söz ederken Abbâsîler'le Ali evlâdı arasındaki ihtilâfa da temas etmiş, Abbâsî hânedanının hilâfete liyakatini savunmuş, buna karşı çıkan Şîa, Karmatî, Hâricî gibi grupları eleştirmiştir. Eleştirilerinde Şîa'ya karşı mutedil bir tavır sergilerken diğer aşırı gruplara karşı sert ve tehditkâr olduğu görülmektedir.

Abbâsî hânedanından biri olduğu için kazanç sağlamak gibi bir amacı bulunmadığından methiyelerinde abartıdan uzak gerçekçi bir üslûp göze çarpar. Çoğu Abbâsî halifelerine yazılmış methiyeleri arasında Mu'tazıd-Billâh'a ait olanların dışındakiler sönüktür. Mu'tazıd-Billâh'ın başarı ve kahramanlıklarını öven, onun Süreyyâ adlı sarayını tasvir eden çok sayıda kasidesi vardır. Birçok kaynakta, İbnü'l-Mu'tezz'in devlet yönetimindeki amcaları ile amcazadeleri hakkındaki bu şiirleri hayatından endişe duyduğu için yazdığı kaydedilir (M. Abdülazîz el-Küfrâvî, s. 286). Bu övgülerin Abbâsî hilâfetine karşı duyduğu taassubun neticesi de olması muhtemeldir. Derin insanî duygularla nazmedilmiş az miktardaki mersiyeleri arasında babası Mu'tez-Billâh ile Mu'tazıd-Billâh hakkındaki manzumeleri önemlidir.

İbnü'l-Mu'tezz'in hiciv alanında şöhreti yoktur. İnsanlar arasında eşitlik, kardeşlik ve barışı savunan, ahlâkî erdemlere sahip, aristokrat ve kültürlü bir kimse olması ağır hicivler kaleme almasına engel olmuştur. Hayatı boyunca karşılaştığı acıları hiciv oklarıyla hafifletmek yerine sükûtle geçiştirmeyi (Dîvân, II, 430) veya kütüphanesine kapanmayı (a.g.e., II, 41) tercih etmiştir. Bu sebeple divanının ilgili bölümünde yer alan bu tür şiirlerinin çoğu bir fantezi ve sanat gösterisi niteliğinde olup hiciv şairi İbn Bessâm el-Bağdâdî'ye yazdığı yergi bunlardandır. Ayrıca onun Bağdat, Kûfe ve bazı şehirlerle onların halklarına dair müstakil hicviyeleri de vardır (a.g.e., II, 27, 451-452). Divanının fahr, medih ve muâtebât bölümlerinde de sitem ve serzeniş kabilinden yergilerine rastlanır.

Gazelleri işret meclislerinde câriye, muganniye ve mugannîler için söylediği gönül eğlendirici şiirlerdir (a.g.e., I, 314; Mes'ûdî, el-Mürûcü'ẕ-ẕeheb, IV, 203; Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, X, 278). Genellikle kasidelerinin giriş kısmında yer alan gazelleri arasında parlak teşbihlerle kadın güzelliğini tasvir ettiği manzumelerin yanında erkek güzelliğini terennüm ettiği parçalar da vardır. Sûlî ve Ebü'l-Ferec'e göre şair bu iki gazel türünde de ustadır (el-Eġānî, X, 218). Geleneksel gazellerden başka bâkir hayaller, orijinal teşbihlerle süslü, kıssa ve diyalog ağırlıklı yenilikçi gazelleri de vardır.

Saraylı gençlerin ve prenslerin birçoğu gibi vaktini eğlence ve işret meclislerinde geçirmiş olan İbnü'l-Mu'tez, III. (IX.) yüzyılın hamriyyât konusunda en fazla şiir yazan şairi kabul edilir (Şevkī Dayf, s. 108). Sadece konağında düzenlediği eğlence meclislerinde değil Deyr-i Abdûn, Deyr-i Sûsî, Deyr-i Matîre gibi zamanının tanınmış meyhânelerinde gördüklerini ve yaşadıklarını tasvir eden çok sayıda hamriyyât yazmıştır. Şairin hamriyyâtı A'şâ Kays, Ahtal, Hüseyin b. Dahhâk ve Ebû Nüvas'ınkilere benzetilir. Bu şairlerden özellikle Ebû Nüvâs'ta işret tasvirleri son derece samimidir. İbnü'l-Mu'tez'de ise bu tür, fantezi, hoş vakit geçirme ve sanat gösterme sınırları içinde kalmıştır. Ayrıca Fuṣûlü't-temâs̱îl fî tebâşîri's-sürûr (Kitâbü'ş-Şarâb) adıyla anılan, kendisine ve başka şairlere ait şiirlere de yer verdiği hamriyyâta dair bir eser yazmıştır.

Küçüklüğünden beri katıldığı av partilerinin de etkisiyle başarılı av tasvirleri (tardiyyât) kaleme almış olan İbnü'l-Mu'tezz'in bu tür şiirleri divanının yedinci bölümünü oluşturur. İbnü'l-Mu'tezz'in en güzel ve yoğun teşbihleri tasvir, hamriyyât, tardiyyât ve gazeliyyât türü şiirlerinde görülür. Buhtürî'nin övgüleri, İbnü'r-Rûmî'nin yergileri gibi İbnü'l-Mu'tezz'in teşbihleri de Arap edebiyatında darbımesel olmuştur (Seâlibî, et-Tevfîḳ, s. 208-209; S̱imârü'l-ḳulûb, s. 182). Ebû İshak el-Husrî, teşbihlerindeki süslülük ve çeşitlilik bakımından Zürrumme'den sonra İbnü'l-Mu'tez'den daha başarılı şair bulunmadığını, Kalkaşendî ise onun mücevheratla ilgili teşbihlerini çok güzel bulduğunu söyler (Ṣubḥu'l-aʿşâ, II, 98). Şairin teşbih sanatındaki üstün başarısının altında üstatları Sa'leb ve Müberred ile Câhiz'in eserlerinde yer alan teşbihin tanımı, çeşitleri ve edebî değerine dair teorik bilgilerin etkisi bulunduğu görülmektedir. İbnü'l-Mu'tez şiirlerinde teşbihin dışında istiare, cinas, tıbâk, kinaye, mecaz ve tevriye gibi edebî sanatları da başarıyla kullanmış, edebî sanatları ifadeyi güzelleştiren bir vasıta olarak değil amaç kabul eden Ebû Temmâm, Müslim b. Velîd ve Beşşâr b. Bürd gibi muhdes şairleri eleştirmiştir.

İbnü'l-Mu'tezz'in Urcûze fî târîḫi'l-Muʿtażıd adlı uzun kasidesi didaktik ve tarihî şiir türünün ilk ve en güzel örneklerindendir. Muvaffak el-Abbâsî hakkındaki kasidesiyle sabah şarabının kötülük ve zararlarını incelediği kasidesi de çok beğenilen didaktik şiirlerindendir. Birçok araştırmacı, "eyyühe's-sâkī ..." ifadesiyle başlayan müveşşahı İbnü'l-Mu'tezz'e nisbet ederek onu müzikalite özelliğiyle bestelenmeye elverişli olan bu şiir türünün öncüsü saymışsa da şiirin, Endülüs'ün İbnü'l-Mu'tezz'i olarak tanınan emîr ve şair Mervân b. Abdurrahman'a veya müveşşahâtı ile ünlü Endülüslü şair İbn Zühr'e ait olması ihtimali daha kuvvetlidir. İbnü'l-Mu'tezz'in, Abbâsî hilâfetine karşı çıkan Ali evlâdı ile bazı dostlarına hitaben yazdığı şiirleri hafif yergiler, sitem ve serzenişler kabilinden olması dolayısıyla muâtebât (itâb) türüne dahildir. Bazı dostlarına yazdığı manzum mektuplarıyla ihvâniyyât türü şiirin de öncülerinden sayılmıştır. Onun Mükâtebâtü'l-iḫvân bi'ş-şiʿr adlı bir eseri olduğu kaydedilmektedir. Gençliğin güzellik ve lezzetlerini, ihtiyarlığın acılarını ve dertlerini tasvir ettiği, zamandan ve insandan yakındığı, hayat, ölüm düşüncesi, toplum, zenginlik-yoksulluk, ahlâk ve fazilet gibi temalardan söz ettiği hikemiyyât ve zühdiyyâta dair şiirleri de vardır.

Şiirlerinde gramer, felsefe, kelâm vb. ilimlerin terimleri görüldüğü gibi ney, ud, mizher, mizmâr, veter, dülâb, naûra, def, destbend, sunûc, semâ', tasfik, lehv ü tarab gibi mûsiki alet ve terimlerine de rastlanır (Dîvân, II, 214, 234, 255, 277, 287). İmruülkays, Nâbiga ez-Zübyânî, Antere, Ömer b. Ebû Rebîa ve Cerîr b. Atıyye'nin bazı kasidelerine nazîreler (muârazât) kaleme alan İbnü'l-Mu'tezz'in birçok beyti belâgat kitaplarında özellikle teşbih konusunda örnek olarak verilmiştir. İbnü'l-Mu'tez'den etkilenen, şiirlerine nazîre yazan veya onlardan intihalde bulunan şairler arasında İbnü'l-Mu'tez el-Endelüsî, Mervân b. Hakem, Temîm b. Muiz, Küşâcim, Mütenebbî, İbn Vekî', Ve'vâ, İbn Hafâce el-Endelüsî, Ebû Firâs el-Hamdânî ve İbn Senâülmülk sayılabilir.

Nesirde yalın, tabii ve akıcı üslûbu ile Abdülhamîd b. Yahyâ ve İbnü'l-Mukaffa' çizgisini takip eden İbnü'l-Mu'tezz'in Sa'leb, Ahmed b. Hasîb, İbnü'l-Müneccim, Ali b. Mehdî el-İsfahânî, Kāsım b. Ahmed, Ebü't-Tayyib en-Nümeyrî ve Ubeydullah b. Tâhir gibi zamanın edip ve şairlerine yazdığı mektuplarının yanı sıra Sâmerrâ ve Bağdat'ı öven risâleleri de vardır (Ebû İshak el-Husrî, I, 185, 187; II, 445, 565-567; Ahmed Zekî Safvet, IV, 305-313, 344-351).

III. (IX.) yüzyılda müstakil bir disiplin haline gelen edebî tenkidin önemli ustalarından biri olan İbnü'l-Mu'tez şiir ve sanat anlayışında muhafazakârdır ve eski değerlerin korunmasından yanadır. Aynı zamanda, bir edebî parçadaki güzellik-çirkinlik ölçüsünün kurallar ve prensipler değil dil zevki olmasının gerektiği esasına dayanan "intibâiyye" ilkesinin de öncüsüdür. Ṭabaḳātü'ş-şuʿarâʾda şairlerle onların şiirlerinin eleştirilerine yer verdiği gibi Seriḳātü'ş-şuʿarâʾ ve Risâle fî meḥâsini Ebî Temmâm ve mesâviʾihî adlı risâlelerinde edebî tenkidin temel meselelerinden olan serika ve intihali, ayrıca şairlerin yaptığı bazı hataları incelemiştir. İbnü'l-Mu'tez, yüksek düzeyde mûsiki zevk ve kültürüne sahiptir. Gerek el-Câmiʿ fi'l-ġınâʾ adlı eserinde gerekse bazı dostlarına yazdığı mektuplarda mûsiki konusunda edebî tenkit anlayışının aksine yenilikçi bir çizgi takip etmiş, bazı nağme ve notaların değiştirilmesi gerektiğini savunmuştur. Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, İbnü'l-Mu'tezz'in mûsiki sanatı ve nağmeler hakkında bilgi sahibi olduğunu belirtir ve onun kendi şiirlerinden yaptığı dokuz besteden söz eder (el-Eġānî, IX, 142; X, 276).

Eserleri. 1. el-Bedîʿ. Arap belâgatına ve edebî sanatlara dair kaleme alınmış ilk müstakil eserdir. Kitapta on sekiz edebî (bedîî) sanat âyet, hadis, sahâbe sözü ve eski şiirden verilen örneklerle açıklanmıştır. Müellif ilk dönem Abbâsî şairlerinden Beşşâr b. Bürd, Müslim b. Velîd, Ebû Nüvâs ve Ebû Temmâm gibi muhdes şairlerin bedîî sanatları yoğun şekilde kullandıklarını ve buna yeni tarz şiir anlamında "bedî'" adını verdiklerini, ancak bu sanatların eski şiirde, Kur'an ve hadislerde de bulunduğunu söyler ve eserini bu görüşleri kanıtlamak için telif ettiğini belirtir (el-Bedîʿ, s. 76). Kitapta "istiare, tecnîs, mutâbakat (tıbâk), reddü'l-acüz ale's-sadr, el-mezhebü'l-kelâmî" adlarını verdiği beş türü "temel sanatlar" (usûl) kategorisi altında inceledikten sonra "söz güzellikleri" (mehâsinü'l-kelâm) kategorisi altında on üç sanattan daha söz eder. Onu takip eden Kudâme b. Ca'fer, Ebû Hilâl el-Askerî, İbn Reşîḳ el-Kayrevânî, Şerefeddin et-Tîfâşî, İbn Ebü'l-İsba' el-Mısrî gibi belâgat ve bedî' âlimleri bu sanatları 150'ye kadar çıkarmıştır. İlk defa İngilizce geniş bir mukaddimeyle birlikte Ignaty Yulianovich Krachkovsky'nin yayımladığı eser (London 1935) Bağdat (1976) ve Beyrut'ta (1399/1979, 1402/1982) basılmış, Muhammed Abdülmün'im Hafâcî tarafından da şerhedilerek yayımlanmıştır (Kahire 1364/1945; Beyrut 1401/1990). 2. Ṭabaḳātü'ş-şuʿarâʾ*(i'l-muḥdes̱în). Asıl adının Ṭabaḳātü'ş-şuʿarâʾ fî medḥi'l-ḫulefâʾ ve'l-vüzerâʾ olduğu belirtilen eser, İbn Sellâm el-Cumahî'nin Ṭabaḳātü'ş-şuʿarâʾ adlı kitabından sonra türünün ikinci örneğidir. İbnü'l-Mu'tez bu eserinde "yeni şairler" (muhdes / müvelled) adı verilen Abbâsî şairlerini ele almıştır. Kitapta, biyografi ve şiir örnekleri yerine daha çok "keşkül tarzı" denilen ahbâr, nevâdir ve şiir örnekleri halinde, her kaynakta şiirlerine rastlanmayan 132 şairden söz edilmiştir. İbnü'l-Mu'tez, 293 (905-906) yılından sonra kaleme aldığı eserinde şairlere yer yer edebî tenkitler yöneltmiş, bu arada dönemin ünlü şairi İbnü'r-Rûmî'den başka Yahyâ b. Ziyâd el-Hârisî, Dîkülcin gibi aynı devirde yaşayan yirmiden fazla şairi kitabına almamıştır. İngilizce bir mukaddime ve incelemeyle birlikte Abbas İkbâl tarafından yayımlanan eseri (London 1939) daha sonra Abdüssettâr Ahmed Ferrâc neşretmiştir (Kahire 1956, 1981). Şerefeddin İbnü'l-Müstevfî kitabı Muḫtaṣaru Ṭabaḳāti'ş-şuʿarâʾ adıyla kısaltmıştır (Ṭabaḳātü'ş-şuʿarâʾ, neşredenin girişi, s. 6-7; Brockelmann, GAL Suppl., I, 130). 3. Kitâbü Seriḳāti'ş-şuʿarâʾ (ve mâ ʿîbe ʿaleyhim). Eski şairlerin yeni şairlere üstünlüğünü ortaya koymak amacıyla yenilerin eskilerden yaptığı çalıntıları ele alan edebî bir tenkittir. Yazar eserde dil ve sanat kusurlarına da temas etmiştir (nşr. Abdülkerîm Habîb, MMLAÜr., X/51 [Amman 1416-1417/1996], s. 167-209). 4. Risâle fî meḥâsini Ebî Temmâm ve mesâviʾihî (nşr. Abdülkerîm Habîb, a.g.e., XIX/48 [Amman 1415/1995], s. 287-321). 5. el-Âdâb. Hikmetli sözlerle anonim vecizeleri ihtiva eden eserde İbnü'l-Mukaffa' hikemiyyâtının etkisi görülür. Eser Ignaty Yulianovich Krachkovsky (Le monde orientale, XVIII [Napoli 1924], s. 56-121; ve müstakil olarak Uppsala 1924; London 1935) ve Sabîh Redîf (Bağdad 1972) tarafından neşredilmiştir. 6. Fuṣûlü't-temâs̱îl fî tebâşîri's-sürûr (Kitâbü'ş-Şarâb). 279 (892) yılından sonra kaleme alınan eser ilk defa Kahire'de (1344/1925) basılmış, daha sonraki tabı Cûrc Kanâzi' - Fehd Ebû Hadre (Dımaşk 1410/1989) ve Mekkî es-Seyyid Câsim (Bağdad 1410/1989) yayımlamıştır. 7. Urcûze fî târîḫi'l-Muʿtażıd-Billâh. Mu'tazıd-Billâh döneminin tarihi için belge niteliğinde 417-420 beyitlik bir manzume olup Almanca şerh ve tercümesiyle birlikte Otto Loth (Leipzig 1882) ve Long (ZDMG, XL [1886], s. 563-611; XLI [1887], s. 232-279) tarafından neşredilmiş, ayrıca Kahire'de de basılmıştır (1329-1331/1911-1913). 8. Resâʾilü İbni'l-Muʿtez fi'n-naḳd ve'l-edeb ve'l-ictimâʿ. Muhammed Abdülmün'im Hafâcî eseri derleyerek uzun bir mukaddimeyle birlikte yayımlamıştır (Kahire 1365/1946). 9. Dîvân. İbnü'l-Mu'tezz'in on bölümden oluşan hacimli divanını ilk defa Azîz Zend (I-II, Kahire 1207/1792) ve Corcî Zeydân (Kahire 1891) neşretmiş, daha sonra şerhiyle birlikte Muhyiddin el-Hayyât (Beyrut 1312-1322/1894-1904), Mîşîl Nu'mân (Beyrut 1969) ve Kerem el-Bustânî (Beyrut 1381/1961) tarafından yayımlanmış, Muhammed Bedî' Şerîf geniş bir incelemeyle birlikte ilmî neşrini gerçekleştirmiştir (I-II, Kahire 1977-1978). Ayrıca müellifin öğrencisi Ebû Bekir es-Sûlî rivayetiyle gelen divanı Bernhard Lewin tarafından Şiʿru (ʿAbdillâh) İbni'l-Muʿtez adıyla yayımlanmış (III-IV, İstanbul 1945; I-II, İstanbul 1950), Ebû Bekir es-Sûlî, Kitâbü'l-Evrâḳ adlı eserinin bir bölümünü İbnü'l-Mu'tezz'in şiirlerinden yaptığı seçmelere ayırmıştır (London 1355/1936, s. 126-143). 10. el-Fuṣûlü('ṣ-ṣıġāri)'l-ḳıṣâr. Hikemiyyât, ahlâk, âdâb ve siyaset gibi konulara dair anonim sözlerden derlenen eser 274'ten (887) önce yazılmış olup er-Resâʾil'in içinde yer almaktadır (s. 64-76).

İbnü'l-Mu'tezz'in kaynaklarda adı geçen diğer eserleri de şunlardır: Eşʿârü'l-mülûk; Ḳaṣîde; Muḫtârât min ḥikemiyyâtı İbni'l-Muʿtez (el-Fuṣûlü'l-ḳıṣâr'dan yapılmış seçmeler olmalıdır; bk. GAL Suppl., I, 128); Bâbü'l-ḳavl fi'ş-şarâbi'l-ebyaż (Fuṣûlü't-temâs̱îl'inden bir bölüm olmalıdır); Aḫbâru Şâriye el-Muġanniye (Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, XVI, 4; Ebû Hayyân et-Tevhîdî, II, 614); Aḫbâru ʿArîb el-Muġanniye (Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, XVIII, 177); Risâle fî medḥi'd-dünyâ (İbn Ma'sûm, II, 374-375); Kitâbü'z-Zehr ve'r-riyâż; Tehẕîbü Muḫtaṣarı mâ yestaʿmilühü'l-kâtib li'bn Hübeyre el-Esedî (İbnü'l-Kıftî, II, 85); el-Câmiʿ fî (aḥkâmi)'l-ġınâʾ (Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, X, 276); Kitâbü'ṣ-Ṣayd bi'l-cevâriḥ (Kitâbü'l-Cevâriḥ ve'ṣ-ṣayd); Ḥalyü'l-aḫbâr.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA