Mahmûd nâsırüddin

Babası Delhi Sultanlığı'nın kurucusu İltutmış (Firişte, I, 70-71), annesi Kutbüddin Aybeg'in kızıdır. Minhâc-i Sirâc el-Cûzcânî (Ṭabaḳāt-i Nâṣırî, I, 471-472) onun Sultan İltutmış'ın torunu olduğunu söylerse de bu doğru değildir. İltutmış'ın ölümü üzerine Mahmûd Nâsırüddin diğer şehzadelerle birlikte hapse atıldı, annesi de İltutmış'ın Türk kumandanlarından Kutluğ Han ile evlendirildi. 1242 yılında Sultan Muizzüddin Behram Şah tahttan uzaklaştırılıp öldürülünce asilzadeler üç şehzadeyi Mahmûd Nâsırüddin, Alâeddin ve Celâleddin'i, Kasrısepîd Hapishanesi'nden alarak Kasrıfîrûzî'nin kabul salonuna getirdiler. Burada yapılan müzakerelerin ardından Alâeddin'i Mes'ûd Şah unvanıyla tahta geçirmeye karar verdiler. Diğer iki şehzade tekrar hapse gönderildi. İki yıl sonra Türk soylularının baskısıyla Sultan Alâeddin Mes'ûd Şah, amcaları Mahmûd Nâsırüddin ve Celâleddin'i serbest bırakıp kendilerine Behrâiç (Bahraiç) ve Kannevc bölgelerinin idaresini verdi.

Türk soyluları, Sultan Alâeddin'e karşı Mahmûd Nâsırüddin ve Kutluğ Han ile gizli bir ittifak yaptılar. Alâeddin Mes'ûd Şah'ın öldürülmesi üzerine annesiyle beraber gizlice Behrâiç'ten Delhi'ye gelen Mahmûd Nâsırüddin sultan ilân edilince (23 Muharrem 644 / 10 Haziran 1246) Kutluğ Han ve Melik Bahâeddin Balaban sarayda iktidarı ele geçirdiler. Daha sonra Melik Bahâeddin Balaban kızını sultanla evlendirerek onunla ilişkisini sağlamlaştırdı. Uluğ Han unvanını alan Balaban önemli bir makam olan nâib-i memleket dairesinin başına geçti.

İdare kabiliyeti olmayan Sultan Mahmûd Nâsıruddin, Kutluğ Han ve Melik Bahâeddin Balaban tarafından kukla gibi kullanıldı. Küçük kardeşi Seyfeddin Aybeg, Kişlu Han unvanıyla emîr-i hâcib tayin edildi. Yeğenlerinden Şîr Han Sungur, Lahor ve Bhatinda valiliğine getirildi. Şehzade Celâleddin'in Kannevc'den alınarak hareketlerinin daha kolay takip edilebileceği Bedâûn'a nakledilmesi de Kutluğ Han ile Balaban arasındaki iş birliğinin sonucunda olmuştur. Celâleddin, kendisi aleyhindeki entrikaların farkına varınca Karakorum'a geçerek Moğol İmparatoru Mengü Han'dan yardım talep etti. Mengü Han, Horasan'daki Moğol noyanlarına emir verip ona yardım etmelerini istedi. Celâleddin, Moğol yardımıyla Lahor ve Jallundhar bölgelerini ele geçirdi ve bu bölgelerde bir Moğol vasalı olarak hüküm sürdü.

Kutluğ Han ile Bahâeddin Balaban arasında ortaya çıkan rekabet Türk kumandanlarının üstünlüklerine büyük darbe indirdi. Bu iki grubun liderleri Türk olmayan asilzadeleri taraflarına çekmek için mücadele verdiler. Kutluğ Han, Hintli reisler arasında iyi bir intiba oluşturdu ve rakiplerine karşı destek sağladı. Ancak büyük bir politikacı olan Bahâeddin Balaban, Kutluğ Han'ı saf dışı bırakarak Karakorum'dan dönen Şîr Han Sungur vasıtasıyla Nagavr'da Sultan Celâleddin ile ittifak kurdu. Ayrıca Delhi'de destekçileri bulunmaktaydı. Balaban, çeşitli yerlerden alacağı destekten emin olarak Sultan Celâleddin ve diğer Türk asilzadeleriyle birleşeceği Hânsî'ye doğru hareket etti. Bunun üzerine Kutluğ Han da isyancılarla savaşmak üzere Sultan Mahmûd Nâsırüddin ile birlikte Delhi'den ayrıldı (Ramazan 652 / Ekim 1254). İki ordu birbirine yaklaştığında sultanın ordusunda yer alan ve Bahâeddin Balaban ile anlaşmış bulunan asilzadeler sultanı rakip tarafın gücü konusunda korkutarak uzlaşmaya ikna ettiler. Harem ağası İmâdüddin Reyhân saraydan çıkarılıp önce Behrâiç'e, ardından Bedâûn'a sürüldü. Celâleddin Lahor'a dönerken Bahâeddin Balaban da nâib-i memleket görevini tekrar üstlendi. Mahmûd Nâsırüddin ile Balaban Ocak 1255'te barışıp birlikte Delhi'ye döndüler. Çok geçmeden İmâdüddin Reyhân'ın Kutluğ Han ile iş birliği yaptığı anlaşıldı ve yakalanıp öldürüldü. Sultan Mahmûd ile Balaban daha sonra Kutluğ Han'ın üzerine yürüdüler. Kutluğ Han 1257'de Uç Valisi Kişlu Han'a sığındı. Balaban onları te'dip için yola çıkınca âsiler Pencap'taki bir Moğol ordusuna katıldılar (1259).

Sultan Nâsırüddin Mahmûd'un yetkileri Uluğ Hân-ı A'zâm unvanını alan Bahâeddin Balaban tarafından kısıtlanarak Delhi'de bir kukla durumuna düşürüldü. Otoritesi başşehrin dışına taşan Uluğ Han Balaban ise Katehar, Düâb ve Mevat bölgelerindeki isyancıları yenilgiye uğratarak itaate zorladı. Bütün eyaletlerin kontrolünü eline geçirdi; Mültan ve Lahor'un Moğol vasallarıyla ilişki kurdu. Bu dönemde Cengiz Han'ın torunları arasındaki iç savaş yüzünden Moğol imparatorluğu parçalanmış durumdaydı. Bundan faydalanmak isteyen Balaban, Pencap (Salt Range) ve Peşâver vadisinde bir Moğol vasalı olan Sultan Muhammed Karluğ'un yardımıyla Hülâgû ile ittifak yaptı. Ancak bu ittifak Mültan ve Lahor'daki Moğol vasalları arasında güven bunalımına yol açtı ve bunlar savunmalarında kayıtsız kalmaya başladılar. Bunun üzerine her ikisi de ortadan kaldırıldı. Mültan, Uç ve Lahor tekrar sultanlığa bağlandı. Uluğ Han Balaban'a olan yakınlığı sebebiyle hainlik yapmasından şüphe edilen Sultan Muhammed Karluğ Moğollar tarafından öldürüldü, toprakları da Hülâgû'nun idaresine verildi.

Uluğ Hân-ı A'zâm'ın başarıları sultanın tahtını ele geçirmesini kolaylaştırdı. Aktif hayattan tamamen çekilen Sultan Mahmûd Nâsırüddin huzur ve sükûnu ibadette ve özellikle mushaf istinsahında buldu. Oğulları esrarlı bir şekilde ortadan kaldırıldı; kendisi de 664 (1266) yılında öldü. Uluğ Hân-ı A'zâm kendisini Gıyâseddin unvanıyla Delhi sultanı ilân etti. Mahmûd Nâsırüddin'in Uluğ Han tarafından zehirlenerek öldürüldüğü de söylenir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA