Basra nerededir ve kim tarfından kurulmuştur ?

Bağdat'ın 420 km. güneydoğusunda, Dicle ile Fırat nehirlerinin birleştiği noktanın 50 km. güneybatısında yer alır. İklimi oldukça serttir. Kışları soğuk geçer; yaz aylarında ise şehirde kavurucu bir sıcaklık hüküm sürer. Sıcaklar ancak kuzey rüzgârlarıyla hafifler; güney rüzgârları yakıcıdır.

Basra Keldânîler zamanında Teredon, Sâsânîler devrinde Vehiştâbâd Erdeşir diye bilinen şehrin Araplar'ın Hureybe dediği harabeleri üzerinde 14 (635), 16 (637) veya 17 (638) yıllarında kurulmuştur. Şehrin kuruluş tarihiyle ilgili üç ayrı rivayetin temeli Basralılar ile Kûfeliler arasındaki rekabete dayanmaktadır. Basralılar şehirlerinin Kûfe'den daha önce kurulduğunu söylerken Kûfeliler Basra'nın kendi kumandanları olan Sa'd b. Ebû Vakkās'ın yardımcılarından biri tarafından daha sonraki tarihlerde kurulduğunu iddia ederler. Mes'ûdî Basra'nın 14 (635) yılında veya Rebîülevvel-Rebîülâhir 16'da (Nisan-Mayıs 637) Utbe b. Gazvân tarafından kurulduğunu söyler. Farslar'ın sınır savunması için kullandıkları ve Hz. Ömer dönemindeki fetihler sırasında Utbe b. Gazvân tarafından 14 (635) yılında geçici bir ordugâh olarak seçilen Hureybe bölgenin fethinde bir üs olarak kullanıldı. İki yıl sonra Irak'ın fethi tamamlanınca ordugâh olarak seçilen sahada Hz. Ömer'in emriyle Utbe b. Gazvân bugünkü Basra'dan yaklaşık 25 km. uzaklıkta eski Basra'nın temellerini attı. Buraya en yakın yerleşim merkezi 4 fersah uzaklıktaki Übülle idi. Şehrin askerî ve Arap karakteri çok bârizdi, Basra'nın Arap karakteri isminden de anlaşılmaktadır. Bu ismi Arapça'nın dışındaki bir dile atfetmek ve başka bir menşeden geldiğini söylemek mümkün değildir. İsim muhtemelen arazinin doğal yapısından alınmıştır. Halk zamanla eski Basra'yı terkederek bedevî saldırılarına karşı daha emniyetli bulduğu ve su ihtiyacını daha rahat karşılayabileceği bugünkü Basra'ya yerleşmeye başladı. Bu yeni sahaya intikal 900'de (1494-95) tamamlandı.

Basra şehri İran körfezini, İran ve Irak yollarını kontrol altında tutabilmek, stratejik mevkii sebebiyle burayı askerî bir üs olarak kullanmak, bedevîlerin tedrîcen iskânını kolaylaştırıcı kamplar kurmak ve nihayet Irak şehirlerinin önemini azaltmak gibi birtakım düşüncelerle kurulmuştur. Başlangıçta kamıştan bir mescid, bir de hükümet konağı inşa edildi. Utbe b. Gazvân'ın emrinde Sakīf, Süleym, Adî, Belî, Mâzin ve Yeşkür gibi muhtelif Arap kabilelerine mensup askerler vardı. Bunların arasında çok az sayıda kadın bulunması, Araplar'ın bu bölgeye yerleşmek gayesiyle gelmediğini gösteren açık bir delildir. Ancak daha sonra buraya çeşitli Arap kabileleri yerleştirildi. Ebû Mûsâ el-Eş'arî 17 (638) yılında Basra valiliğine tayin edilince şehir mescidini ve vali konağını (dârü'l-imâre) kerpiç ve çamur kullanarak daha geniş bir şekilde yeniden yaptırdı. Burada ikamet eden Arap kabileleri de Hz. Ömer'in iznini alarak evlerini kerpiçten yapmaya başladılar. Arap göçmenler için Basra Kûfe kadar cazip bir yerleşim merkezi değildi. Hz. Ömer, Kûfeliler tarafından fethedilen bazı zengin şehirlerin gelirlerini Basralılar'a tahsis etmeye karar verdi. Ayrıca maaş dağıtımı hususunda Kûfeliler'e tanınan hakların aynısını bunlara da tanıdı. Halifenin bu isabetli uygulamaları Basra yakınlarında yaşayan çöl Arapları'nın da şehir içine gelmelerini sağladı. İbn Sa'd'a göre Basra'ya kırk aşirete mensup insan yerleştirilmişti. Şehrin artan nüfusuna, bu sıralarda Fars, Sicistan ve Kirman gibi doğu vilâyetlerinde yapılan fetihler sonucu kitleler halinde müslüman olan veya esir alınan İranlılar da katıldı. Bu eski garnizondaki Arap nüfus askerî özelliklerini kaybetti ve garnizon süratle gelişen bir şehir halini aldı. Coğrafî konumu ticarî aktivitesini daha da arttırdı. Böylece şehir olağan üstü bir gelişme gösterdi.

Hz. Osman döneminde Basra valiliğine tayin edilen (29/650) Abdullah b. Âmir'in başarılı çalışmaları neticesinde doğu vilâyetlerinde başlatılan ve yarım kalan fetihler tamamlandı ve şehrin refah seviyesi daha da arttı. Sûku'l-mirbed kâfi gelmeyince Abdullah b. Âmir şehrin planını yeniden gözden geçirmek ve yeni bir merkezî çarşı için yer düşünmek zorunda kaldı. Ümmü Abdullah Kanalı'nın yanındaki bazı evleri satın aldı, bunları yıktırıp yeni bir çarşı yaptırdı. Böylece Bahreyn bölgesinde yerleşen ve fetihlere katılan askerlerin maaşları buradan karşılanmaya başlandı. Aynı zamanda Abdülkays ve Ezd gibi Arap kabilelerinin tamamı buraya yerleşti. Basra'da açılan Übülle ve diğer bazı kanalların kullanılmaya başlanması da yine adı geçen vali zamanında gerçekleşti ve şehir daha önemli bir idarî merkez haline geldi.

Hz. Osman'ın son günlerinde Basra önemli siyasî çalkantılara sahne oldu. Halifenin Zilhicce 35'te (Haziran 656) Medine'de öldürülmesi olayına Basra'dan bir grup isyancı katılmıştı. Buna benzer siyasî hareketler Hz. Ali zamanında da devam etti. Hz. Ali halife olur olmaz Basra onunla Hz. Zübeyr, Talha ve Âişe üçlüsü arasında Cemâziyelâhir 36'da (Aralık 656) meydana gelen Cemel Vak'ası'na şahit oldu. Çoğunluğu Kûfeliler'den meydana gelen Hz. Ali kumandasındaki 20.000 kişilik ordu ile çoğunluğunu Basralılar'ın oluşturduğu adı geçen üç sahâbî idaresindeki 30.000 kişilik kuvvet karşı karşıya geldi, yapılan bir günlük savaş sonucunda 5000 Basralı hayatını kaybetti. Kuruluş yıllarında Utbe b. Gazvân'ı desteklemek için gelenlerin sayısı 1000'den az olduğu halde 36'da (656-57) şehrin nüfusu 50.000'i geçmişti. Bu ayaklanmadan sonra Hz. Ali ile Basralılar arasına bir daha giderilmesi mümkün olmayan bir küskünlük girmiş ve halife diğer askerî hamleler için hilâfetinin sonuna kadar bu önemli şehirden fazla asker çıkaramamıştır. Basra, Şiî Kûfeliler'in karşısında Sünnîliğin merkezi olma vasfını daima korumuştur.

Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinde şehirde idarî ve iktisadî alanlarda önemli gelişmeler meydana gelmiştir. Bu dönemlerde doğu vilâyetlerinde yapılan fetihler neticesinde Ahvaz, Sîstan (Sicistan), Azerbaycan ve Horasan gibi bölgelerin idaresi Basra valisinin sorumluluğuna bırakıldı. Buralara gönderilen yüksek rütbeli devlet memurları genellikle onun tarafından tayin edilirdi. Bu uygulama idarî ve iktisadî yönden şehrin büyüyüp gelişmesine, nüfusunun da zamanla artmasına sebep oldu. Kaynaklara göre Hz. Ali döneminde Basra divanından atıyye* alanların sayısı 60.000 idi. Bunlar arasında geçici bir dönem için şehir dışında görevlendirilenler, divana kayıtlı olduğu halde Basra dışında yaşayan bedevîler ve öldükten sonra divandan adları silinmeyenler de vardı. Bu da şehrin yirmi altı yıllık kısa bir zaman zarfında hayli büyüdüğünü gösterir. Basra'nın ilk sakinleri hâkim Arap zümresiydi. Birçok kabileye mensup gruplar olmakla beraber en nüfuzlu kabile Temîm ve Bekir b. Vâil'in çeşitli kollarıydı. Hicaz'dan gelen Kureyş, Kinâne ve Kays Aylân bunlara göre daha azdı. Doğu Arabistan ve Uman'dan gelip buraya yerleşen Abdülkays ve Ezd sonraki yıllarda aktif rol oynamışlardır. Ayrıca İran, Hindistan ve Malezya'dan gelenlerle Zencîler de Basra'ya yerleşmeye başladılar. İranlı süvariler (esâvire) Temîmliler'in müttefiki olarak buraya yerleştiler. Fakat İranlılar'ın büyük çoğunluğunu esir alınan ve müslüman olan mevâlî*ler oluşturuyordu. Bunlar Arap kabilelerinin hizmetine giriyor veya onların müttefiki oluyordu.

Basra'nın bol gelir getiren yerler için idarî bir merkez seçilmesi buranın iktisadî hayatını da olumlu bir şekilde etkiledi. Şehrin Basra körfezinin kuzeyinde yer alması ona ticaret alanında büyük avantajlar sağlıyordu. Hz. Ömer ve Hz. Osman dönemlerinde devlet Basra bölgesinde ticareti kolaylaştırmak maksadıyla bazı kanallar açtırdı, ayrıca kuyular kazdırdı ve köprüler yaptırdı. Hz. Osman devrinde ordu bünyesinde yer alan Araplar'ın savaşlarda ele geçirilen bol miktardaki ganimet mallarına sahip olmaları ve halifenin Basra bölgesinde geniş topraklar satın almalarına izin vermesi, büyük çapta servet biriktirmelerine ve bu servetleri ticaret alanında kullanmalarına yol açtı. Zübeyr b. Avvâm'ın ticaretle uğraşan 1000 köleye sahip olduğu rivayet edilmektedir. Yine bu sıralarda ticarî faaliyetlerde bulunan büyük tâcirlerin başında Talha b. Ubeydullah geliyordu. Hz. Talha'nın Basra'da Kanât adıyla tanınan arazisinde bol gelir getiren tarla ve çiftlikleri vardı. Onun öldükten sonra mal ve gayri menkul olarak 30 milyon dirhem servet bıraktığı kaydedilmektedir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi


BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA