İpek kasabası nerededir?

Bugün Peja (Peć) adıyla anılan İpek, Kosova'nın Metohija kesiminin (Obština) merkezi olup nüfusu 30.000'den biraz fazladır. Bistrica nehri üzerinde denizden 540 m. yükseklikte kurulmuştur. Kuzey Arnavutluk Alpleri'nin eteklerinde Metohija ovasının kenarında yer alır. Arnavutluk sınırı buranın 20 km. güneybatısındadır. Şehir yoğun müslüman-Arnavut nüfusu, birçok cami ve faal tekkeleriyle dikkat çeker. 1456-1912 yılları arasındaki Osmanlı hâkimiyeti döneminde, Dukagin sancağında önemli bir kasaba oluşunun yanı sıra Kuzey Arnavutluk'taki Leş liman şehriyle birlikte sancak beyinin ikametgâhı da olmuştur. Metohija ovasına doğru Makedonya, Sırbistan ve Bosna ile yol bağlantısı bulunmaktadır. Batıya doğru ise dağlık kesimdeki yollarla Karadağ'a (Montenegro) ve güneyde Arnavutluk kıyılarına İşkodra'ya (Shkodër, İskenderiye) ulaşılır.

Kasabanın ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu hususunda bilgi yoktur. Buranın, hakkında çok az bilgi bulunan bir Roma şehri üzerinde yer aldığı ileri sürülmektedir. Bugünkü kasabanın bulunduğu yerdeki bir yerleşimden ilk defa 1202'de söz edilir ve 1220'de buranın Hvostno nahiyesine bağlı (Zupa) bir köy olarak adı geçer. XIII. yüzyıl sonlarında Sırp başpiskoposluğunun merkezi olmuş ve 1346'da Çar Dusan'ın bir emriyle patriklik derecesine yükseltilmiştir. Daha sonra Sırp patriklik merkezi haline gelişi kasabanın gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Burada XIII. yüzyılda ve XIV. yüzyılın ilk yarısında, Karadağ'a uzanan Rugova Kanyon'un ağzında bugün hâlâ ayakta duran, büyük dehlizlerle birbirine bağlanan üç kilise yapılmış ve bunlar patriklik binalarını oluşturmuştur.

İpek'in Osmanlı idaresi altına girişi, 1455'te Fâtih Sultan Mehmed'in Sırbistan'ı ele geçirmesinden hemen sonradır. Ancak bu konuda Osmanlı kaynaklarında herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Zamanla burası bir hıristiyan köyü olmaktan çıkarak küçük bir müslüman kasabası haline gelmiş, 1479'da İşkodra Venedikliler'den alınınca yeni kurulan İşkodra sancağına İpek de dahil edilmiştir. 1485'te yapılan tahriri yansıtan defterde, burası bir nahiye merkezi olarak geçer. Bu deftere göre kasabada beş hıristiyan mahallesinde 105 hâne bulunuyor, toplam hâne sayısı, otuz üç hâne müslüman nüfusla birlikte 138'e ulaşıyordu (tah. 600-650 kişi). Küçük müslüman cemaatin önemli bir kısmı terzi, nalbant, sabuncu, tellâk, kasap gibi esnaf gruplarına mensup olarak deftere yazılmıştı. Bunlar arasında "Ayas Rum", "Sinan Dımaşkī" gibi birtakım nisbelere rastlanması Anadolu'dan vâki göçleri hatıra getirmektedir. Bu sırada kasabada büyük bir ihtimalle eski bir kiliseden çevrilen Fethiye Camii ve bir hamam vardı.

XVI. yüzyılda İpek'in gelişmesi sürdü. 1530 tarihli tahrire göre burada toplam 237 hâne (tah. 1200 kişi) vardı. Hıristiyan nüfus doksan yedi hâne olarak önceki mahallelerinde oturmayı sürdürüyordu. Fakat sayıları giderek azalmaya başlamış, buna karşılık müslüman nüfusunda önemli artış meydana gelmiştir. 140 hâneye ulaşan müslüman nüfus beş mahallede yaşamaktaydı. Bu gelişmeye paralel olarak fizikî yapıda da önemli değişmeler oldu. Nitekim 1530'da burada iki cami (Sultan Mehmed Han, Gülsüm Hatun), üç mescid (Pîrî Bey, Hayrullah Bey, Sipahi), bir imaret, bir medrese, iki de hamam bulunuyordu. Kasaba idarî bakımdan bir kaza merkezi olmuş ve İskenderiye sancağı içinde yer almıştı. Gelişme çizgisini, İslâm kültürünün yeni izleriyle sürdüren İpek, aynı zamanda çoğu Sırp asıllı hıristiyanlar için de önemli bir dinî merkez olma niteliğini korumuştu. Patrikliğe, padişah fermanı ile hem mülklerini muhafaza hem de ayrıcalıklı birtakım malî haklar tanınmıştı. Patrikliğin manastırı, genellikle müslüman askerlerden oluşan silâhlı muhafızlarla koruma altına alınmıştı.

XVI. yüzyılın ilk yarısında 1530'dan sonra, İpek ile Adriyatik kıyısındaki Leş arasında kalan kesim küçük bir idarî bölge haline getirilerek adını Osmanlı hizmetine girmiş eski bir Arnavut asilzade ailesi Dukaginler'den alan Dukagin sancağı kuruldu. Dukagin sancak beylerinin ikametgâhı olan İpek'te özellikle idareciler tarafından birçok cami ve diğer bazı binalar inşa edildi. Bunlar arasında Defterdar Mehmed Efendi Camii (1033/1624 tarihli mezar taşı cami hazîresinde yer almaktadır), Vezîriâzam Mere Hüseyin Paşa'nın Kurşunlu Camii ve yine Hüseyin Paşa'nın yaptırdığı han ve hamam zikredilebilir. 1556'da Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa'nın kardeşi Makarije Sokollović, Osmanlı hükümeti tarafından yeniden düzenlenen Sırp patrikliğine getirildi. Patriklik binaları tamir edildi, geniş dehlizler fresklerle süslendi; ayrıca bölgedeki pek çok köy kilisesi yeniden yapıldı. XVII. yüzyılda Patrik Pajsije, meşhur ressam Grigori Mitrofanović'e St. Demetrius Kilisesi'ni resimlerle süsletti. 1674'te Patrik Maksim, patriklik binalarının bir parçasını ve St. Nicolas Kilisesi'ni yaptırdı. Bütün bu faaliyetler, söz konusu devirlerde Osmanlılar'ın dinî düşüncelerindeki hoşgörünün dikkat çekici örnekleridir.

Viyana bozgununun ardından 1689'daki Avusturya karşı saldırıları sırasında İpek ve bütün Kosova işgale uğradı, İslâmî yapılar ağır şekilde tahrip edildi. Avusturya kuvvetleri, ertesi yıl Mahmud Paşa idaresindeki Osmanlı güçleri tarafından yenilgiye uğratılıp geri püskürtüldü. Bu mücadele sırasında kasaba yandığı gibi patriklik merkezi de yağmalandı. 100.000'den fazla Sırp, Osmanlılar'ın intikamından korkarak Patrik Arsenije Černojević rehberliğinde geri çekilen Avusturya ordusunu takip etti. Onlardan boşalan yerler batıda dağlık kesimdeki müslüman Arnavutlar'ca dolduruldu. Böylece Kosova'nın dinî ve etnik yapısında önemli bir değişiklik meydana geldi. Yavaş yavaş toparlanmaya başlayan İpek ise 1738-1739'da veba salgını ile yeni bir sarsıntı geçirdiyse de bu geçici oldu. 1690'dan sonra tahrip edilen Fethiye Fâtih Sultan Mehmed Camii, kubbeli olarak ve geç dönem Osmanlı üslûbunu gösterir şekilde yeniden inşa edildi. Kasabanın ilk ve en önemli camii olarak Bayraklı Cami adıyla da anıldı. Diğer önemli yapı grubu, 1131 (1719) yılında adı geçen Obranzâde Mehmed Bey'in imaret ve medresesidir. Mevlevîhâneye ise 1155 (1742) tarihli bir belgede rastlanır. Kasabanın ikinci medresesi XVIII. yüzyıl yapısı olmalıdır. Bununla birlikte İpek'teki bu yapıların hiçbiri Osmanlı mimarisinin önemli örnekleri olmayıp basit taşra binaları niteliğindedir.

XVIII. yüzyıl sonlarında İşkodra derebeyi Buşatlı Mahmud Paşa İpek'i işgal edip kendi arazisi içerisine kattı. 1831'de Gradaçaçlı Kaptan Hüseyin idaresindeki Bosna ordusu tarafından buradan uzaklaştırıldı; bu arada kasaba yanarak harap oldu. Kısa bir süre sonra yeniden toparlanan kasabada 1840'ta Türk, Arnavut, Sırp ve Eflaklılar'dan oluşan 12.000 kişi yaşıyordu.

XIX. yüzyılın ikinci yarısına ait Prizren vilâyeti ve daha sonra Kosova vilâyeti salnâmelerinde bir sancak merkezi olarak İpek hakkında geniş bilgi bulunmaktadır. 1291 (1874) tarihli salnâmeye göre kasabada 9981 müslüman, 814 Ortodoks, 387 Katolik hıristiyan ve 1025 Çingene vardı. 1829 ev, bir hamam, 525 dükkân, on bir cami, iki medrese, on iki mektep, sekiz han, bir kilise ve iki saat kulesi de bulunuyordu. 1296 (1879) tarihli Kosova Vilâyeti Salnâmesi'nde bu bilgilere bir de telgrafhânenin mevcut olduğu eklenmişti.

İlk Balkan savaşları sırasında İpek Karadağ ordusu tarafından işgal edildi ve 1920'ye kadar buranın bir parçası olarak kaldı. Daha sonra Sırbistan'a katıldı. Bu tarihten itibaren giderek gelişmeye başladı. 1931'de 13.938, 1940'ta 17.000, 1961'de 28.000 nüfusu vardı. Bugün burası birçok cami ve Halvetî, Kādirî, Rifâî tekkesiyle yoğun bir müslüman nüfusa sahip kasaba olarak gelişmesini sürdürmektedir. Öte yandan büyük ikon koleksiyonu, minyatürlü yazmaları, gümüş eşyaları, duvar resimleri ve ağaç oymaları ile Peç piskoposluğu sadece Sırbistan'ın en önemli kültürel âbidelerinden biri değil, aynı zamanda söz konusu eserlerin vücuda getirildiği Osmanlı döneminin kültürel/dinî siyasetinin en güzel örneği olarak ayakta durmaktadır. 1999 baharında Kosova'da meydana gelen savaş sırasında Peć şehrinin tarihî merkezi büyük oranda hasar görmüş, tarihî binalar, camiler ve tekkeler teşhis edilemeyecek duruma gelmiştir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA