Kahramanmaraş neresidir ?

Ahır dağının güney kısmı eteklerinde, şehirle aynı adı taşıyan ovanın kuzey kesiminde meyilli bir alanda yer alır. Önemli bir yol güzergâhı üzerinde bulunan şehrin adının Asur kaynaklarında geçen Markasi'ye dayandığı belirtilir. Markasi adı, Romalılar döneminde Kral Caligula tarafından Germanicia / Kayseria Germanicia'ya çevrildi. Bu isim Bizans Devleti zamanında da kullanıldı. Şehir İslâm hâkimiyetine girince "Mar'aş" adını aldı. Maraş kelimesi, bölgedeki çeltik ekimi ve bataklıkların sebep olduğu sıtma hastalığı dolayısıyla "titreme yeri" anlamına geldiği şeklinde izah edilmekteyse de bunun ilmî bir kıymeti yoktur. Yeniden Bizans hâkimiyetine girdiği kısa bir dönem içinde Marassion denilen şehir bundan sonra Osmanlı devri de dahil Maraş adıyla anıldı. Bu ad 7 Şubat 1973'te, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Millî Mücadele dönemindeki üstün direnişinden dolayı "kahraman" unvanı verilerek Kahramanmaraş şekline dönüştürüldü. Kuruluş tarihi antik dönemlere kadar inen Maraş'ın ilk yerleşim yeri şimdiki şehrin güneydoğusunda bulunan Erkenez çayı kenarındaydı. Roma devrinde Karasu kıyısına taşınan şehir daha sonra doğusunda bulunan Kara Maraş'a taşınmış, bugünkü yerleşim yerine ise Dulkadırlılar zamanında gelmiştir.

Tarih. Asur ticaret kolonileri çağında Anadolu'yu Mezopotamya'ya bağlayan önemli bir ticaret yolu üzerinde yer alan şehir, Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Geç Hitit şehir devletlerinden Gurgum Krallığı'na başşehirlik yaptı. Kimmerler'in Anadolu'yu istilâsının ardından bir müddet Asur hâkimiyetinde kaldı. Asurlar'ın Med istilâsına uğramasından sonra Pers hâkimiyetine girdi. Şehir, İskender'in Asya seferi sırasında Kapadokya satraplığının önemli merkezlerinden biriydi. Romalılar zamanında Kuzey Suriye vilâyeti sınırlarına katıldı. Roma'nın Sâsânîler'le savaşı Maraş şehrinin zaman zaman saldırılara hedef olmasına yol açtı. Roma İmparatorluğu'nun 395'te ikiye ayrılması üzerine Doğu Roma'nın (Bizans) hâkimiyetine geçti. Sâsânîler 605'ten itibaren Kayseri, Maraş gibi önemli ticaret şehirleri üzerinde hâkimiyet kurdularsa da 611'de geri çekildiler. Sâsânîler'den sonra Maraş bölgesine ilk Arap akınları Hulefâ-yi Râşidîn devrinde başladı. Ebû Ubeyde b. Cerrâh Menbic'de iken Hâlid b. Velîd'i Maraş taraflarına gönderdi. Hâlid şehri kuşattı, halka zarar vermemek kaydıyla Maraş'ı aldı ve kalesini yıktırdı (16/637). Maraş bundan sonra Anadolu içlerine yapılacak akınlarda üs durumuna geldi. Süfyân b. Avf el-Gāmidî Maraş'tan hareketle Bizans topraklarına akınlar düzenledi (30/650-51). Emevîler zamanında Muâviye'nin emriyle şehir yeniden inşa edildi. I. Yezîd'in ölümünün (64/683) ardından Maraş'a yönelik Bizans saldırıları yoğunlaşınca müslümanlar Maraş'ı terketmek zorunda kaldılar. Abdülmelik'in Bizans'la yaptığı antlaşma uzun süreli olmadı. Cemâziyelevvel 74'te (Eylül 693) I. Mervân'ın oğlu Muhammed antlaşmayı bozarak ertesi yıl Bizans topraklarına girdi. Cemâziyelevvel 75'te (Eylül 694) Bizanslılar karşı saldırıya geçip Antakya yakınlarındaki Amik ovasına kadar ilerledilerse de başarılı olamadılar ve Maraş ovasında yapılan savaşta mağlûp edilerek geri püskürtüldüler. Halife I. Velîd'in oğlu Abbas Maraş'a gelip şehri tamir ve tahkim ettirdi. Bir kısım halkı şehre yerleştirerek Maraş'ın nüfusunun artmasını sağladı ve büyük bir cami yaptırdı. Halife II. Mervân zamanında 129 (747) yılında Bizanslılar Maraş'ı kuşattı. Halk canlarının bağışlanması şartıyla şehri boşaltarak el-Cezîre ve Kınnesrîn'e göç etti. Bizans İmparatoru V. Konstantinos şehri yıktırdı. Mervân, Humus'u fethettikten sonra Maraş'ı yeniden ele geçirdi ve şehri imar etti. Bizans kuvvetleri 130'da (747) şehri yağmaladılar. Abbâsî Halifesi Ebû Ca'fer el-Mansûr devrinde Sâlih b. Ali tarafından onarılan şehir Halife Mehdî-Billâh döneminde tahkim edildi. 161-162 (778-779) yıllarında büyük bir Bizans ordusu Maraş'ı kuşattı, şehri alamadıysa da etrafı yakıp yıktı. Bizans İmparatoru I. Basileios 877'de Göksun ve Toroslar üzerinden Maraş'a saldırdı, fakat şehri ele geçiremedi; varoşları tahrip ve yağma ederek geri çekildi. Şehir Muharrem 292'de (Kasım 904) Bizanslılar'ın eline geçti. 916'da Ermeniler Maraş'ı ele geçirip yağmaladılar. 949'da Bizanslılar şehri tekrar zaptettiler. Maraş 341'de (952) Hamdânîler'in eline geçtiyse de 351 Rebîülevvelinde (Nisan 962) yeniden Bizans topraklarına katıldı.

Malazgirt savaşının ardından Türkler'in Anadolu'yu fethe başlaması sırasında yaşanan kargaşadan Maraş ve çevresi de büyük ölçüde etkilendi. Daha önce Bizans'ın Türkler'e karşı güçlü bir direniş hattı oluşturmak amacıyla Ermeniler'i Doğu Anadolu'dan Anadolu'nun iç ve güney kesimlerine çekmiş olması Maraş ve çevresindeki Ermeni nüfusunu arttırdı. Bunun sonucunda bazı küçük Ermeni prenslikleri ortaya çıkmaya başladı. Bizans tarafından Türkler'e karşı Malatya-Antakya hattının savunmasına memur edilen Ermeni asıllı Philaretos, Maraş'ı da içine alan büyük bir prenslik kurdu (1079). Ancak I. Süleyman Şah'ın ve Emîr Buldacı'nın 1085'te Anadolu'nun güneyine yönelik fetihleri sırasında Maraş Buldacı tarafından ele geçirilince Philaretos Urfa'ya gitti. Urfa'nın fethi üzerine de Melikşah'ın yanına giderek müslüman oldu ve Maraş kendisine verildi (1087). Philaretos'un yerine geçen Barsama (1090) kısa bir müddet şehri idare edebildi. Emîr Bozan, Maraşlılar'ın Barsama'ya karşı isyanı sayesinde şehri kolayca fethetti.

Godefroi de Bouillon kumandasındaki Haçlı ordusu 490'da (1097) Maraş'a girdi. Bu sırada şehri Ermeni Vali Thathul yönetiyordu. Haçlılar valinin hükümranlık yetkilerini kabul ettiler. Maraş uzun süre Haçlılar'ın Urfa, Antakya ve Çukurova'ya yönelik harekâtlarında üs vazifesi gördü. Haçlılar daha Kudüs'e ulaşmadan Antakya ve Urfa'da iki devlet kurmuşlardı. II. Urfa Kontu Baudouin de Bourg Maraş ve çevresini kontluğun sınırlarına kattı. Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos'un kumandanlarından Butumites Maraş'ı ele geçirdi ve şehrin idaresi Ermeni Prensi Thathul'a verildi.

Sultan I. Kılıcarslan, Antakya seferi sırasında 1103 Ağustosunda Maraş yakınlarına kadar geldi; fakat Dânişmendli Gümüştegin Gazi'nin Antakya prinkepsi Bohemund'u serbest bırakması üzerine bu seferini tamamlayamadan geri döndü. Ermeni Thathul Maraş'ı 1104'e kadar elinde tuttuktan sonra Telbâşir hâkimi Joscelin de Jourtenay'a teslim etmek zorunda kaldı. Şehir 1104'ten itibaren Antakya prinkepsleri Bohemund ile Tankred'in hâkimiyetine girdi ve Tankred şehri kuzeni Richard de Salerno'ya verdi. Ermeni hâkimi Gogh Vasil'in dul eşi Maraş'ı 1114'te Aksungur el-Porsukī'ye teslim etti. Şehirde aynı yıl büyük bir deprem oldu ve birçok kişi hayatını kaybetti. Kudüs Kralı Baudouin Maraş'ı Godefroi adlı bir kişiye verdi. Godefroi 1124'te öldürüldü. Dânişmendli Emîri Muhammed Maraş bölgesine saldırdı. Şehrin yakınlarına karargâh kurarak etrafa akınlar düzenlemeye başladı. Maraş halkının bir kısmı şehri boşaltarak göç etti. Dânişmendli Melik Muhammed, Göksun ve civarını tahrip ettikten sonra Bizans imparatorunun Antakya'ya yaklaştığını haber alınca bölgeden uzaklaştı (531/1136-37). Bizanslılar'ın bölgeden çekilmesinin ardından Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesud 532'de (1137-38) Maraş yakınlarında Haçlılar'a ait köyleri yağmaladı. 535'te (1141) Malatya Emîri Muhammed, 541'de (1146-47) Şehzade II. Kılıcarslan bölgede tahribatta bulundular. I. Mesud, oğlu Kılıcarslan ile birlikte Maraş'ı kuşatarak Franklar'ın elinden aldı (544/1149). Atabeg Nûreddin Mahmud Zengî, Urfa Kontu Joscelin'i esir aldıktan sonra Urfa Kontluğu'na tâbi olan Maraş'ı ele geçirdi. Sultan Mesud, Nûreddin Mahmud ve Artuklu Karaarslan arasında yapılan taksimde Maraş Sultan Mesud'da kaldı (546/1151). I. Mesud, Haçlılar'ın elinden aldığı yerlerin idaresini Elbistan merkez olmak üzere oğlu Kılıcarslan'a verdi. 1156'da şehir Ermeni hâkimi Stefan tarafından tahrip edildi. Şehirdeki hıristiyanlar da dahil olmak üzere halkın pek çoğu öldürüldü yahut esir alındı. II. Kılıcarslan'ın yaklaşması üzerine Stefan kaçtı. Yerli hıristiyanlar Türk sultanını kurtarıcı olarak karşıladılar. Nûreddin Zengî ile II. Kılıcarslan arasındaki ilişkilerin bozulmasından sonra Maraş Nûreddin Zengî tarafından ele geçirildi (20 Zilkade 568 / 3 Temmuz 1173). Nûreddin Mahmud'un Maraş'ı Ermeni hâkimi Mleh'e bıraktığı (İA, VII, 315) ya da II. Kılıcarslan'a iade ettiği (a.g.e., VI, 691) rivayet edilir. Mleh 592'de (1196) Ra'han'a saldırınca Eyyûbîler'in Halep hâkimi el-Melikü'z-Zâhir Gazi kendisine karşı harekete geçti. Bunun üzerine Mleh af dileyip onun hâkimiyetini kabul etti.

II. Kılıcarslan'ın ölümünden (588/1192) kısa bir süre sonra Kilikya Ermenileri Maraş ve çevresine saldırılarda bulundular. I. Gıyâseddin Keyhusrev 605'te (1208) Ermeniler'i cezalandırmak amacıyla Maraş üzerine bir sefer düzenledi ve Maraş'ı tekrar Selçuklu topraklarına kattı. II. Kılıcarslan'ın emîrlerinden olup vaktiyle bu bölgeye melik tayin edilen Hüsâmeddin Hasan'ı yeniden göreve getirdi. Böylece Maraş'ta Selçuklu Devleti'ne bağlı bir beylik ortaya çıkmış oldu. Maraş, Haçlılar ve Ermeniler tarafından büyük ölçüde tahrip edilmiş, nüfusu da hayli azalmıştı. Hüsâmeddin Hasan ve onun oğlu ile torunu tarafından şehir yeniden imar edildi. Maraş, bundan sonra Kilikya bölgesindeki Ermeniler üzerine yapılan seferlerde de üs vazifesi gördü.

XIII. yüzyıl başlarında ortaya çıkan Moğol istilâsı Anadolu'ya pek çok Türkmen kitlesini sürdü. Bu ikinci göç dalgası ile gelen Türkmenler'in yoğun olarak bulunduğu sahalardan biri de Maraş ve çevresiydi. Maraş yaylak ve kışlak alanlarına imkân tanıdığı için Türkmenler tarafından kısa sürede doldurulmuştu. Maraş Türkmenleri 637 (1240) yılında çıkan Babaî ayaklanmasına katıldılar. Baba İshak bölgedeki Türkmenler üzerinde büyük nüfuza sahipti. Babaî isyanının Selçuklu Devleti'nde meydana getirdiği ağır zayiat Moğollar'ın Anadolu'ya girişini kolaylaştırdı. 1243'te Kösedağ savaşında Selçuklu ordusunun ağır bir yenilgiye uğramasının ardından yaşanan karışık ortamda, Maraş-Malatya arasında kalan bölgeyi yurt tutmuş olan Ağaçeri Türkmenleri ticaret yollarına ve etrafa zarar verdiler. Emîr Hüsâmeddin'in ailesinden İmâdüddin, 656'da (1258) Anadolu Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykâvus ve Memlük Sultanı el-Melikü's-Sâlih'ten istediği desteği sağlayamayınca şehri Ermeniler'e terketmek zorunda kaldı. Maraş'ı ele geçirmek için mücadele eden Memlük Sultanı I. Baybars, Kilikya Ermeni hâkiminden gelen elçileri kabul edip Maraş'ın Memlükler'e bırakılmasını istediyse de kendisine yüklü bir meblağ ödenerek bu fikrinden vazgeçirildi. 692'de (1293) Sultan Halil Ermeniler'le bir antlaşma yaparak Maraş'ı almaya muvaffak oldu. Memlükler'in çekilmesinden sonra Maraş tekrar Ermeniler'in eline geçtiyse de 697'de (1298) Memlükler'in Halep nâibi Bilbân et-Tabahî tarafından geri alındı; Ermeniler'le yapılan antlaşmada Ceyhan nehri sınır kabul edildi ve Maraş'ın Memlükler'in hâkimiyetine geçmesine karar verildi. Anadolu'da Moğol hâkimiyetinin çökmesi üzerine Maraş, Zeynüddin Karaca Bey'in etrafında toplanan Dulkadırlı Türkmenleri'nin idaresine girdi. 783'te (1381) güçlü bir Memlük ordusu Dulkadır ordusunu yenerek Maraş'ı aldı. Karaca Bey'in oğlu Halil Bey, Kadı Burhâneddin ve Ramazanoğulları'ndan destek sağlayarak Maraş'ı Memlükler'den kurtardı (786/1384). Fakat Memlükler'in Halep valisi Yelboğa en-Nâsırî'ye mağlûp olunca Maraş tekrar Memlükler'in eline geçti. Dulkadıroğulları bir süre sonra Maraş'a yeniden hâkim oldular. 913'te (1507) Şah İsmâil tarafından tahrip edilen şehir, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sırasında ve sonrasında Dulkadıroğulları'nın elinde kaldı. Ancak Şehsuvaroğlu Ali Bey'in 928'de (1522) idamının ardından doğrudan Osmanlı hâkimiyeti altına alındı. Maraş'ın ilk tahrirlerinde çevre kazalara göre oldukça fazla muaf reâyâ yazılmıştı. Kanûnî Sultan Süleyman zamanında yapılan yeni düzenlemelerle bazı sipahilerin ellerinden dirliklerinin alınmasıyla Bozok'ta başlayan ayaklanmalara Maraş bölgesindeki Türkmenler de geniş destek verdiler. Yine dinî karakterli olmakla birlikte Kalender Çelebi ayaklanması da (934/1528) Türkmenler'in desteğini sağlamıştı. Türkmenler'e eski dirlikleri verilmek suretiyle ayaklanmalar bastırılabildi. Bundan sonra uzunca bir süre Maraş'ta herhangi bir olay meydana gelmedi.

1599'da Celâlî Hüseyin Paşa Maraş'ı yağmaladı. XVIII. yüzyılda âyanların ortaya çıkması bölgedeki karışıklıkları arttırdı. Şehir âyanlar ile eski aileler arasındaki rekabetin bir sonucu olarak iktisadî bakımdan geriledi. Maraş 1833'te Kavalalı İbrâhim Paşa'nın işgaline uğradı ve on dokuz aya yakın onun idaresinde kaldı. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Maraş, bölgedeki aşiretlerin asayişsizliği yüzünden merkezî hükümetin denetiminden hayli uzaklaşmıştı. 1865'te kurulan Fırka-i Islâhiyye, Cevdet ve Derviş paşaların kumandasında aşiretleri yerleşik hayata geçirdikten sonra bölgenin güvenliği sağlanabildi. İngiltere ile Fransa arasında yapılan Sykes-Picot Antlaşması'nda Maraş, I. Dünya Savaşı sonrası Fransız nüfuz bölgesinde bırakılmıştı. Ancak Mondros Mütarekesi'nin ardından İngilizler 22 Şubat 1919'da şehri işgal ettiler. Bundan sonra bölgede Ermeni varlığında artış görülmeye başlandı. İngiltere ile Fransa arasında yapılan antlaşma neticesinde Maraş ve çevresi Fransa'ya devredilince 29 Ekim 1919'da Fransızlar Maraş'a girdiler. Fransız ordusu içinde Ermeniler'den teşkil edilmiş birliklerin olması, şehirdeki Ermeniler'in işgali coşkuyla karşılaması, kaledeki Türk bayrağının indirilmesi, Uzunoluk Hamamı'ndan çıkan kadınları Fransız askerlerinin tâciz etmesi halkın tepkisine yol açtı. Sütçü Hacı İmam işgalci askerlerden birini öldürdü. Şehirdeki direnişi örgütlemek amacıyla 29 Kasım 1919'da Maraş Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Maraşlı doktor Mustafa ile arkadaşları Maraş'ta Kuvâ-yi Milliye teşkilâtı kurmak üzere Hey'et-i Temsîliyye başkanı Mustafa Kemal ile irtibat kurdular. Sivas Kongresi'nde Maraş'ta Kuvâ-yi Milliye kurulmasına karar verildi ve Hey'et-i Temsîliyye tarafından Yüzbaşı Selim (Kurtoğlu Yörük Selim) ve Üsteğmen Âsaf (Kılıç Ali Bey) bu işe memur edildi. Fransızlar pek çok yerde Kuvâ-yi Milliyeciler'in baskınına uğramaya başladı. Çatışmalar kısa sürede şehre sıçradı. Bertiz Kuvâ-yi Milliyesi kumandanı Doktor Mustafa Bey, Yumurtatepe'deki Fransız karargâhına saldırılar düzenledi. Bu gelişme şehirdeki Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti'ni de harekete geçirdi. Şehirde çatışmalar yoğunlaşınca Pazarcık Kuvâ-yi Milliyesi kumandanı Kılıç Ali Bey de Maraş'a girdi. Türk çeteleri Maraş'a yardım getiren Fransız konvoylarını da vurmaya başladılar. Bayazıtlı mahallesine yönelik ağır topçu saldırıları karşısında halk Doktor Mustafa Bey'i Fransız karargâhına görüşme yapmaya gönderdi. Mustafa Bey, Fransız kumandan General Queratte ile yaptığı görüşmeden dönerken Ermeniler tarafından şehid edildi. Fransızlar 11 Şubat 1920'de şehri boşaltarak İslâhiye tarafına doğru çekilmeye başladılar. Zeytun ve Şar köyünde toplanan bazı Ermeni çetelerinin etrafa zarar vermeye devam etmesi üzerine bölgeye müfrezeler gönderilerek olaylar bastırıldı.

Fizikî Yapı ve Nüfus. Antikçağ'lardan beri sürekli yerleşime sahne olan ve müstahkem kalesiyle önemli bir ticaret yolunu kontrol altında tutan Maraş, Ortaçağ'larda Bizans ile İslâm dünyası arasındaki sınır bölgesinde bulunması sebebiyle sık sık tahribata uğramış ve yeniden imar edilmiştir. 1114'teki depremde bütünüyle harap olan Maraş, Dulkadıroğulları zamanında şimdiki yerine taşındıktan sonra giderek şehir halinde gelişme gösterdi. Dulkadıroğulları inşa ettirdikleri yapılarla Maraş'ın klasik şehir formunu belirlemiş oldular. Dulkadırlı Süleyman Bey'in yaptırdığı ulucami yerleşmenin ana çekirdeğini oluşturmuştu. Maraş Osmanlı idaresine geçtikten sonra daha da gelişti. XVI. yüzyılda yapılan tahrirler fizikî yapıdaki büyümeye işaret eder. 1526'da tamamında müslüman nüfusun yaşadığı el-li üç mahalleden oluşan Maraş'ta 1563'te kırk iki mahalle vardı. Mahalle sayısı XVII. yüzyıl ortalarında kırk iki, 1848'de otuz dokuz, 1904'te kırk bir idi. Mahalle sayılarının bu durumu şehrin fizikî bakımdan küçülmesiyle bağlantılı olmayıp mahalle anlayışındaki değişiklerle ilgilidir. Zira nüfus açısından belirli bir artış dikkati çeker. 1526'da şehirde 473 hâne, doksan iki mücerred vergi nüfusu (yaklaşık 2500 kişi) varken 1563'te bu rakam 3050 nefere (yaklaşık 12.000 kişi) yükselmişti. Aradan geçen otuz yedi yıl içinde görülen artış dışarıdan şehre yönelik göçlerin sonucudur. Ayrıca 1526 tahriri sırasında bölgedeki karışıklıkların şehir nüfusunu olumsuz yönde etkilediği de düşünülebilir. Zamanla güven ortamı sağlandığı için şehrin giderek nüfus bakımından önemli bir gelişmeye sahne olduğu söylenebilir. Şehre yerleşenlerin civarda yoğun olarak bulunan Türkmen boylarına mensup oldukları tahmin edilebilir. Nitekim 1526'da Maraş'ın merkezi olduğu kaza sınırları içinde 23.407 hâne, 2338 mücerredden oluşan yaklaşık 125.000 kişilik nüfusu bulunan konar göçer cemaat yaşıyordu ve bunların bir kısmı muhtemelen 1563'e kadar geçen süre içinde şehre yerleşmişti. XVII. yüzyıla kadar tamamen müslüman nüfustan oluşan Maraş'ı 1619'da gören Polonyalı Simeon burada yirmi hâne kadar Ermeni'nin bulunduğunu belirtir. Bu durum Ermeniler'in şehre yavaş yavaş yerleşmeye başladıklarını gösterir. Nitekim XIX. yüzyıla ait kayıtlarda, bu yüzyılın ilk yarısında Maraş'ta mevcut otuz sekiz mahallede müslüman ve hıristiyan nüfusun karışık olarak oturduğu dikkati çeker. XVII. yüzyıl ortalarında Evliya Çelebi'ye göre 11.000 hâne dolayında nüfusu olan Maraş, güneyden kuzeye doğru uzanan 7000 adım genişliğinde büyük bir şehirdir. Kalesi ayakta olup içinde bir mahalle ve 100 kadar ev bulunmaktadır. Ayrıca burada Sultan Süleyman adına bir cami yer almaktadır. Şehirde çarşı içinde Ada Camii, Kale Camii, Boğazkesen, Begdûdiye, Hatuniye, Ese Divanı, Hatipzâde, Sâdiye, Kara Maraş adlarını taşıyan camileri sayan Evliya Çelebi toplam cami ve mescid sayısını otuz dokuz olarak verir. Bunun yanında on bir medrese, kırk mektep bulunduğunu yazar (Seyahatnâme, IX, 346-347). Durumunu XIX. yüzyıla kadar koruduğu anlaşılan Maraş, bu asrın başlarında şehirdeki rakip ailelerin yol açtığı mücadeleler yüzünden bazı sıkıntılar yaşadı, nüfus azaldı. Nitekim 1822'de Charles Texier şehrin nüfusunu 6000 olarak verir. Daha sonra Maraş nüfus bakımından yeniden toparlanmaya başladı. 1850-1851 yıllarına ait bir nüfus yoklama defterinde 3655 hâne (yaklaşık 15.000 kişi) tesbit edilmişti (BA, Mâliye Nezareti Cerîde Muhasebesi, nr. 1375, s. 30). Bunun 2212 hânesini müslümanlar oluşturuyordu. 1890'lara doğru nüfusun 50.000 dolayına çıktığı, bunun 32.000'ini müslümanların teşkil ettiği belirtilir. 1902'de 60.292 olan nüfus 1908'de 68.023'e ulaştı. I. Dünya Savaşı başlarında şehrin nüfusu 32.700 dolayına inmişti.

XVI. yüzyılda Maraş'ta boyahâne, kirişhâne, tabakhâne, mâcunhâne gibi işletmeler bulunuyordu. Ayrıca ticarî faaliyetin bir göstergesi olarak bir bedestenle bir kervansaray vardı. Etrafta üretilen tarım ürünleri Maraş'ta pazarlanırdı. Özellikle pamuklu üretimi önem kazanmıştı. Dokumacılık da giderek gelişme göstermişti. İşlenmiş aba, alaca ve bez üretimi önde gelir, dericilik de önemli iş kolları arasında yer alırdı.

Şehirde Dulkadıroğulları tarafından yaptırılan eserler en dikkat çekici olanları teşkil eder. Dulkadırlı Süleyman Bey'in inşa ettirdiği, üzerinde Alâüddevle Bey'in tamir kitâbesi bulunan ulucami, Alâüddevle Bozkurt Bey'in hanımı Şemse Hatun'un yaptırdığı Hatuniye Camii ile Şâdi Bey Camii ve Boğazkesen Camii bunlar arasında sayılabilir. Nebeviyye Medresesi (İmaret Medresesi), Bağdâdiye, Taş Medrese ve Kadı Medresesi Alâüddevle Bey tarafından yaptırılmıştır. Şemse Hatun'un Hatuniye Medresesi de bunlara eklenebilir. Ayrıca "buk'a" adıyla geçen medrese öncesi eğitim veren okullar vardı. Burada 1867'de otuz üç medrese bulunuyordu. Bu sayı 1901'de yirmi üçe düştü. Bu sıralarda sıbyan mektebi, rüşdiye ve idâdî okulları açılmıştı.

İdarî Yapı. Şehsuvaroğlu Ali Bey'in idamından sonra Maraş'ın idaresi Koçi b. Halîl'e verilmişti. Bu sırada Maraş Dulkadır eyaleti diye anılmakta ve Maraş, Elbistan, Bozok, Kırşehri ve Kars (Kars-ı Zülkadriye / Kars-ı Maraş) olmak üzere beş sancaktan oluşmaktaydı. Maraş ve Elbistan bir ara Rum beylerbeyiliğine, ardından Karaman beylerbeyiliğine ilhak edildi (931/1525). 932 (1526) olarak tarihlendirilen icmal defterinde Maraş, Dulkadır vilâyetine bağlı olarak görülmekle birlikte (BA, TD, nr. 998, s. 418) sancak listelerinde Karaman vilâyetine tâbi olduğu tesbit edilmektedir. Şehrin Dulkadır vilâyetine yeniden bağlanması 1530'dan sonra olmuştur (BA, TD, nr. 402, s. 414). Maraş 1850 yılında Adana eyaletine bağlandı. 1853'te müstakil bir mutasarrıflıktı. 1866'da Halep ve Adana vilâyetleri birleştirilince Maraş da Halep'e bağlandı. 1872'de yeni bir vilâyet haline getirilip Ahmed Cevdet Paşa valiliğe tayin edildi. Mithat Paşa'nın sadârete gelmesi üzerine Ahmed Cevdet Paşa valilikten alındığı gibi Maraş da yeniden Halep'e bağlandı. Dulkadır vilâyeti Maraş'tan başka Elbistan, Kars, Zamantı kazalarından oluşuyordu. Hısnımansûr 1563'te buraya dahil edildi. Pazarcık, Güvercinlik, Göynük, Teyek, Kargılık, Hâruniye, Andırın, Zeytun, Firnos ve Bayındır nahiyeleri Maraş kazasına dahildi.

Maraş livâsında üç kale (Küredi, Dumanlı ve Zamantı), dört nefis, üç cami, beş mescid, on dört zâviye, bir bezzâzistan, otuz altı dükkân, iki hamam, 507 köy, 1787 mezraa, altmış iki çiftlik, seksen iki doğan yuvası, otuz beş yaylak, doksan sekiz çeltik arkı ve 199 değirmen bulunuyordu. Bunlardan iki kale, altmış beş köy, seksen iki mezraa, dokuz çiftlik ve üç yaylak Maraş kazası dahilindeydi.

1526'da Maraş livâsında 38.270 hâne, 4800 mücerred müslüman ve 2587 hâne, 181 mücerred gayri müslim olmak üzere toplam 51.342 vergiye kayıtlı nüfus vardı. XVI. yüzyılın ikinci yarısında Maraş'a bağlı köylerde 40.135 vergi nüfusu kaydedilmiştir. Bunların 36.088'ini müslümanlar teşkil ediyordu. Gayri müslimler 869 köyden sadece kırkında görülmekte, on bir köyde Türkler'le birlikte yaşamakta ve yoğun olarak Zeytun nahiyesinde bulunmaktaydılar.

Maraş'ın merkezi olduğu bölgede, tahrir kayıtlarında Yörükân-ı Mar'aş ya da Türkmân-ı Dulkadıriyye (TK, TD, nr. 116) adıyla anılan Türkmen aşiretleri vardı. Bunlar, Dulkadıroğulları Beyliği'nin bakiyeleri olup Anadolu'nun en kalabalık Türkmen teşekkülü idi ve Anamaslı (Karacalı), Dokuz, Ağca Koyunlu, Kızıllı, Küreciyan, Eymür, Döngeleli, Gurbetan, Avşar, Çimeli, Alcı/Elci, Çağırganlı, Gündeşli, Tecerli, Küşne taifeleri adı altında 800'den fazla cemaat halinde konar göçerlik etmekteydiler. Yaylaları Binboğa, Engizek, Nurhak, Bertiz dağlarındaydı. Bazı kollar Erciyes dağına kadar gidiyordu. Kışlak için ise Maraş'tan başka Berriye, Antakya ve Çukurova'ya kadar yayılıyorlardı. Dulkadırlı Türkmenleri'nin oldukça kalabalık bir nüfusa sahip olması bölgedeki yerleşik hayata da yansımıştır. Bölgedeki köylerin ezici çoğunluğu bunlar tarafından kurulduğu gibi Maraş dahilindeki Karamanlı, Çiçekli, Ağcakoyunlu, Hacı Mehmetli, Deli Alili, Alemli mahallerinin de kurucuları oldukları anlaşılmaktadır. Dulkadırlı Türkmenleri Maraş'tan başka Kırşehir, Adana, Yozgat, Kırıkkale vilâyetlerindeki pek çok köye yerleşmiştir. XIX. yüzyılda konar göçerliği devam ettirenler ise 1866'da Fırka-i Islâhiyye tarafından yerleşik hayata geçirilmiştir.

1850-1851'de Maraş'ın kır bölgesinde 7908'i müslüman olmak üzere 8769 hâne tesbit edilmişti. Gayri müslimler toplam nüfusun % 10'unu oluşturuyordu. Bu tarihte Maraş kazasındaki toplam nüfusun % 29'u şehirde yaşamaktaydı. 1867 yılında Maraş kazasında 6566, 1870'te 7735 hâne bulunuyordu. Bu rakam 1876'da 8938 hâneye ulaşmıştı. 1881'de Maraş nüfusunun % 71'i müslümandı. Aynı yıl Maraş kazasında yaşayan halkın % 57'si şehirde yaşamaktaydı. XX. yüzyıl başlarında Maraş vilâyetinin nüfusu 150.000 dolayında idi.

Ortaçağ'da Mar'aşî nisbesiyle tanınan birçok âlim arasında muhaddis Ebû Ömer Abdullah b. Yezîd el-Mar'aşî ile muhaddis Ahmed b. Muhammed el-Mar'aşî sayılabilir (Sem'ânî, X, 258). VIII-X. (XIV-XVI.) yüzyıllarda Mâzenderan'da hüküm süren Mar'aşîler hânedanının kurucusu olan seyyid ailesi de aslen Maraşlıdır (EI2, VI, 510).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA