Yeryüzünün tamamının veya bir kısmının coğrafî ve topografik durumunu gösteren çizim Harita

Modern Arapça'ya Batı dillerinden giren harîta kelimesinin (çoğulu harâit) aslı Grekçe chartèstir (kâğıt, papirüs). Ortaçağ Arapçası'nda harita için cuğrâfiyâ, ca'râfiyâ, sûretü'l-arz, resmü'l-arz, sıfâtü'd-dünyâ ve eşkâlü'l-arz gibi tabirler kullanılmıştır.

İslâm öncesinde İranlılar idarî bakımdan dünyayı yedi ülkeye (kişver) ayırmışlardı. Eşit büyüklükte yedi daireden oluşan bu ülkelerden dördüncü daire (Îranşehr) merkeze konulmuş, diğer altısı birbirine değecek şekilde onun etrafına yerleştirilmişti. Bu çizim tarzı müslüman haritacılar arasında fazla rağbet görmemiştir. Bîrûnî'ye göre bu sistemin dünyanın fizikî konumlarının gerçek düzeniyle veya astronomi kurallarıyla hiçbir ilişkisi yoktur (bk. Togan, s. 60-62).

Batlamyus-Marinos Geleneği. İslâm coğrafyacılarının benimsediği haritacılık, gerçekte birkaç asır etkisini devam ettiren Batlamyus (ö. 168 [?]) geleneğidir. Batlamyus coğrafyayı, "bilinen yeryüzü şekil ve hadiselerinin bir resim halinde tasviri" cümlesiyle tanımlar (Stevenson, s. 25). Sûrlu Marinos'un (ö. I. yüzyıl sonları) haritalarını ve coğrafya ile ilgili çalışmalarını ciddi biçimde inceleyerek yer yer övmesine rağmen bunlarda eksiklik ve hatalar bulan Batlamyus, bazı değişiklikler yapıp onun haritalarında abarttığı dünya kavramını küçültmüş ve şehirlerin konumlarını değiştirmiştir. Batlamyus'a göre Marinos'un eserindeki en önemli hata bir yerin bazan sadece enleminin, bazan da sadece boylamının verilmesidir. Batlamyus, onun harita yapma metodunu eleştirmesinin yanında uzaklıkları tayin etmekte yeterince inandırıcı bir metot seçmediğini belirtir. Enlem ve boylamları göstermek için kullandığı çizgiler hususunda ise bunları genel bir kural uyarınca paralel çizgiler şeklinde ve birbirine eşit uzaklıklarda koyduğunu söyler. Sadece Rodos'tan geçen enlemi (36°) aslına uygun bir şekilde göstermiştir. Burada hemen hemen Epitecartus metodu takip edilmektedir; diğer enlemlerde uzunlukların nisbetine veya kürevî şekline hiç önem verilmemiştir. Marinos, Rodos'tan geçen enlemin kuzeyindeki bölgelerin alanını aslından fazla büyütürken güneydekileri de küçültmüştür. Batlamyus, daha sonra dünya haritasını bir küre ve düz yüzey üzerinde yapma metotlarını tarif eder (a.g.e., s. 25-41). Mes'ûdî'nin kısa bilgiler verdiği Marinos'un haritaları günümüze ulaşmamıştır. Marinos'un harita tekniği üzerine elde mevcut tek kaynak Batlamyus'tur. Aşağıda görüleceği gibi müslüman coğrafyacıların birçoğu haritalarında Marinos'un tekniğini yansıtır. Araplar Batlamyus'un çalışmalarından haberdar olmadan önce Marinos'un Geography adlı eserini biliyorlardı (İbrâhim Şevket, s. 7).

Batlamyus'un günümüze ulaşan tek dünya haritası, İstanbul'da Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Ayasofya, nr. 2610) muhafaza edilen ve üzerinde II. Bayezid'in mührünü taşıyan Arapça'ya tercüme edilmiş kopyadır. Bu haritada yeryüzünün çizimi düzlem halinde yapılmış, ölçüleri ise küresel şekline uygun olarak verilmiştir. Batlamyus'a göre meskûn dünya ekvatorun kuzeyinde 63 dereceye, güneyinde 16 derece 25 dakikaya kadardır; kuzeyde 21 enleme ayırdığı bu bölgenin uzunluğu da 0 derece boylamdaki efsanevî Talih adaları ile 180 derece doğu boylamı arasıdır. Ona göre yeryüzünün bilinen parçası, eskilerin dediği gibi kısmen Avrupa'da, kısmen de Afrika'da kıyısı bulunan "Rapitler ülkesi" hariç tamamen okyanuslarla çevrili değildir. Batlamyus, yeryüzünü okyanusla çevrili gösteren kişilerin yanıltıcı bir tarif, aptalca ve sonu gelmeyen bir tasvir yaptıklarını söyler. Ancak ona izâfe edilen dünya haritasının gerçekten kendisine ait olup olmadığı tartışma konusudur; bu hususta İskenderiyeli Agathodamon'u ileri sürenler de vardır (Stevenson, önsöz, s. 5-6).

İlk İslâmî dönemde büyük haritaların yapıldığına dair elde bazı bilgiler bulunmaktadır. Meselâ Haccâc b. Yûsuf'un (ö. 95/714) yaptırdığı Deylem haritası ile Mansûr zamanında (754-775) yapılan Basra bataklıklarının (bk. BATÎHA) haritası bunlara örnek verilebilir. İslâm âleminde bilinen ilk dünya haritası, Bağdat'ta Halife Me'mûn (813-833) için çizilen es-Sûretü'l-Me'mûniyye'dir (Mes'ûdî, s. 33). Günümüze ulaşmayan bu harita, Mes'ûdî'nin açıklamalarına göre kâinat ile felekleri, yıldızları, yeryüzündeki kara ve denizleri, meskûn olan ve olmayan bölgeleri, yerleşim alanlarını ve şehirleri gösteriyordu; ona göre Batlamyus, Marinos ve diğerlerinin dünya haritalarından daha mükemmeldi. Kitâbü'l-Caʿrâfiyye adlı eserin sahibi Muhammed b. Ebû Bekir ez-Zührî (ö. 549/1154'ten sonra), Ebû Abdullah Muhammed b. İbrâhim el-Fezârî'nin (ö. 190/806) bu haritadan bir kopya çıkardığını ve kendisinin de bu kopyaya dayanarak kitabını hazırladığını söyler. Fakat bu arada gerçeğe uymadığını ileri sürerek haritayı tenkit eder ve yeryüzünün kürevî bir şekilde gösterilmesine karşılık haritanın, içinde bulunan her şeyin kolayca tanınması için bir usturlap gibi yayılmış olduğunu belirtir (Kitâbü'l-Caʿrâfiyye, s. 306). Zührî'nin ifadesinden, bu haritanın daha ziyade Marinos tekniğine uygun biçimde, doğru çizgiler halinde gösterilen enlem ve boylamlarla bir düzlem üzerinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Mes'ûdî de bu harita hakkında, bütün bölgelerin (iklimler) doğru çizgilerle gösterildiğini ve kendisinin bunu es-Sûretü'l-Me'mûniyye ile diğer haritalarda gördüğünü söyler. Zührî'nin haritası, her biri üç bölgeye (sûk) ayrılan yedi bölümden (cüz) oluşmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki Fezârî ve ona dayanan Zührî "iklim" yerine "cüz" terimini kullanmayı tercih etmişlerdir. Cüzler, doğudan batıya doğru sıralanan ve ekvatora dikey çizgilerle sınırlanan paralel şeritler halindedir.

Batlamyus-Marinos geleneğini takip eden ikinci dünya haritası Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî (ö. 232/847'den sonra) tarafından yapılmış, fakat günümüze kadar gelmemiştir; ancak müellifin Kitâbü Ṣûreti'l-arż adlı eserinde bu haritanın denizlerin, nehirlerin ve dağların koordinatlarını veren bir tanıtımı bulunmaktadır. Bu kitapta söz konusu dünya haritasından kopya edilmiş dört adet bölgesel harita yer almakta ve bunlar "Cevher Adası", "Denizler ve Körfezler", "Nil Nehri" ve "Azak Denizi" adlarını taşımaktadır. Hârizmî'nin haritası, kitapta verilen koordinatlara dayanarak S. Râziye Cefrî tarafından yeniden yapılmış ve Tacikistan İlimler Akademisi ile Keşmir Üniversitesi Orta Asya Araştırmaları Merkezi tarafından Geograpfičeskāya karta mira al-Khorezmī po knige "Ṣūrat al-Arḍ" adı altında basılmıştır (Duşanbe 1985).

902-945 yılları arasında kaleme alınan Kitâbü ʿAcâʾibi'l-eḳālîmi's-sebʿa'nın yazarı İbn Serâbiyûn'un (Sührâb), silindirik izdüşüm usulüyle harita yapma tekniğini tarif eden tek kartograf olduğu anlaşılmaktadır. İbn Serâbiyûn'un eserine dayanan Hârizmî'nin Ṣûretü'l-arż'ı da harita yapma hususunda benzer tarifler ihtiva etmektedir. Batlamyus'un Geographike Hyphegesis adlı eserini Arapça'ya tercüme eden Sâbit b. Kurre'nin de (ö. 288/901) "Ṣıfatü'd-dünyâ" adında günümüze ulaşmayan bir dünya haritası yaptığı bilinmektedir (Krachkovsky, I, 206).

X. yüzyılda, Ebü'l-Hasan İbn Yûnus es-Sadefî ile Hasan b. Ahmed el-Mühellebî, Fâtımî Halifesi Azîz-Billâh (975-996) için ipek kumaş üzerine altın sırma ve renkli ibrişimlerle işlenmiş bir dünya haritası hazırlamışlardır. Bölgeleri, dağları, nehirleri, şehirleri, denizleri ve değişik yolları gösteren, özellikle Mekke ve Medine'yi belirten bu harita, Afrika'nın kuzey ve Arabistan'ın güneydoğu kıyılarındaki bazı farklılıklar dışında Hârizmî'nin haritasına benzemektedir (İbrâhim Şevket, s. 12-13).

Batlamyus-Marinos geleneğinin en önemli temsilcisi, Sicilya'nın Norman krallarından II. Roger'in Palermo'daki sarayında yaşayan Sicilyalı coğrafyacı Şerîf el-İdrîsî'dir (ö. 560/1165). İdrîsî, on beş yıllık bir araştırma ve incelemeden sonra gümüş üzerine, yedi iklimi uzunlamasına on bölüme ayırdığı büyük bir dünya haritası çizdi. Daha sonra Kral Roger'in sarayında kendisine getirilen çeşitli bilgileri değerlendirerek ve Arapça coğrafya kaynaklarından faydalanarak yazdığı Nüzhetü'l-müştâḳ fi'ḫtirâḳi'l-âfâḳ adlı âbidevî eserinde de yetmişten fazla haritanın tarifini yaptı. Nüzhetü'l-müştâḳ'ın Arapça tam metni (haritalar dışında), ilk defa Roma'daki Istituto Italiano per il Medio ed Estremo Oriente ve Napoli'deki Istituto Universitario Orientale adlı kuruluşların iş birliğiyle yayımlanmıştır (Leiden 1970, 1984); haritalar ise daha önce Konrad Miller tarafından yayımlanan Mappae arabicae: Arabische Welt- und Ländenkarten des 9-13. Jahrhunderts (I-VI, Stuttgart 1926-1931) adlı eserde yer almıştı (I/2-3; VI. [yeni baskısı: Weltkarte des Arabers Idrisi vom Jahre 1154, Stuttgart 1981]). İdrîsî'nin Batlamyus'un haritalarında önemli değişiklikler yaptığı görülmektedir. Batlamyus, dünyanın meskûn bölgesinin kuzey noktasını ekvatorun kuzeyinde 63 derece olarak belirlerken İdrîsî'de bu 64 derecedir. Batlamyus ekvatorun kuzeyinde kalan meskûn bölgeyi 21, İdrîsî 1/2'lik bir oranla 42 enleme bölmüştür. Ekvatorun güneyinde kalan meskûn bölgeyi ise Batlamyus 16 derece 25 dakika olarak tesbit ederken İdrîsî 2 paralel kadar kısa vermiştir (3° 10' 50"). Batlamyus'un, Marinos'u güney bölgelerini küçük göstermesi sebebiyle eleştirdiği göz önünde tutulduğunda İdrîsî'nin Hint Okyanusu'nu küçük resmetmesinin ve adalarını karıştırmasının Marinos'un etkisiyle olduğu anlaşılır. İdrîsî'nin enlem ve boylamları düz hatlar halinde çizmesi de Marinos etkisinin bir yansımasıdır. Aynı şekilde Batlamyus ekvatoru, her biri ekvator saatinin 1/3'üne veya 20 dakikaya eşit olarak 36 kısma ayırırken İdrîsî her biri yaklaşık 18 derece veya 1 saat 20 dakika olan 10 kısma ayırmıştır. Ayrıca İdrîsî ülkelerin büyüklüğünü ve şeklini, nehirlerin akış yönlerini ve dağların coğrafî konumlarını birçok durumlarda değiştirmiştir. Etiyopya dağları ve Seylan adası örneğinde olduğu gibi bazı durumlarda da Yunanca isimleri korumuştur. İdrîsî'nin meskûn dünya hakkında daha sağlam bilgilere sahip bulunduğu için bu gibi değişiklikler yapması tabiidir.

Batlamyus-Marinos geleneğinin diğer bir takipçisi İbn Saîd el-Mağribî'dir (ö. 685/1286). İbn Saîd, Kitâbü'l-Coġrafya adlı eserinde (nşr. İsmâil el-Arabî, Beyrut 1970; Libro de la extension de la tierra en longitude y latitud adıyla İspanyolca trc. Juan Vernet Ginés, Tetuan 1958) Batlamyus, Hârizmî, İdrîsî ve diğerlerinin çalışmalarından faydalanarak kendi haritasına yeni bilgiler eklemiş, bu arada İdrîsî gibi yedi iklimi uzunlamasına on bölüme ayırıp bilinen dünyanın kuzey sınırını 64 dereceye yerleştirirken güney sınırını Batlamyus gibi 16 derecede tutmuştur. Ayrıca onun, yeryüzünün güney yarım küresindeki "bilinmeyen yer"i (terra incognita, aş.bk.) denizle değiştirdiği ve Hint Okyanusu'nu, çatal şeklinde yapılan Afrika'nın güney kısmında Atlas Okyanusu'yla birleştirdiği görülür (harita için bk. Bagrow – Skelton, lv. XXVI).

Batlamyus-Marinos geleneğine bağlı İslâm kartografları dünya haritalarına birçok yeni bilgi eklemişler, çizimcilik hususunda ise bu iki Grek coğrafyacısının metotlarını sadakatle uygulamışlardır. Yalnız Bîrûnî, Marinos'u haritalarının çiziminde faraziyelere dayanması sebebiyle eleştirmiştir (Taḥdîdü nihâyâti'l-emâkin, s. 233).

Belhî Ekolü. X. yüzyılın ilk yarısında Horasan'da yeni bir haritacılık ekolü ortaya çıktı. İslâmî haritacılıkta etkisini birkaç yüzyıl sürdüren bu ekolün kurucusu, gençliğinde Bağdat'ta Kindî'nin öğrencisi olan Ebû Zeyd Ahmed b. Sehl el-Belhî'dir (ö. 322/934). Belhî ülkesine döndükten sonra, dünyanın diğer bölgelerini dışarıda bırakarak sadece "memleketü'l-İslâm"ın değişik yerlerini kapsayan bölgesel haritalar yaptı ve bunların her birine "iklim" adını verdi. Böylece bu ilimde yeni bir akım başlatan Belhî, 308 (920-21) yılında veya biraz daha sonra Ṣuverü'l-eḳālîm adında küçük bir kitap yazarak haritalarının tanıtımını yaptı. Ancak gerek haritaları gerekse kitabının esas metni orijinal halleriyle günümüze ulaşmamıştır. Mevcut olan, büyük bir ihtimalle Belhî'nin hem haritalarını hem de kitabının muhtevasını iktibas eden İstahrî'nin (ö. 346/957 [?]), içinde yirmi mahallî harita ve bir yuvarlak dünya haritası bulunan Mesâlikü'l-memâlik adlı eseridir (nşr. M. J. de Goeje, Leiden 1870 → [Fuat Sezgin], Frankfurt 1992; Muhammed Câbir el-Hinî, Kahire 1961). Bu ekolün ikinci önemli takipçisi, İstahrî'nin çağdaşı ve Ṣûretü'l-arż'ın (nşr. J. H. Kramers, Leiden 1938-39) yazarı İbn Havkal'dir (ö. 367/977). Ṣûretü'l-arż, esas itibariyle Belhî-İstahrî geleneğine bağlı olmasına rağmen birçok yeni bilgi de ihtiva etmektedir. İbn Havkal, aralarında deniz haritaları ile bir de dünya haritası bulunan yirmi iki adet mahallî harita yapmıştır. Ona göre İstahrî'nin bazı haritaları mükemmel, bazıları ise karışık ve eksiktir; bununla birlikte İstahrî'nin isteği üzerine bunların bir kısmını gözden geçirerek düzeltmiştir. İbn Havkal'in haritaları incelendiğinde bunların İstahrî'ninkilerden daha üstün olduğu görülür. İbn Havkal kitabının giriş bölümünde (I, 2-3) yedi iklimin hepsini tanıtmak gibi bir amaç taşımadığını söyler; çünkü ona göre Kavaziyan'da (Orta Asya'da bir yer) bulunan "Hindiye" haritası doğruluğuna rağmen birtakım karışıklıklarla doludur. Herhalde hindiyenin aslı "hendesiyye" (geometrik), dolayısıyla söz konusu harita da Batlamyus'un yedi iklim taksimine dayanan bir dünya haritasıdır.

Belhî ekolünün en önemli coğrafyacısı, Aḥsenü't-teḳāsîm fî maʿrifeti'l-eḳālîm (nşr. M. J. de Goeje, Leiden 1877, 1906) adlı eseri yazan Makdisî'dir (ö. 381/991'den sonra). Makdisî, bölgeler hakkındaki geniş bilgisine dayanarak bütün İslâm ülkesini ortaya koymuş ve haritasını çizerek uzmanların ve sıradan halkın kolayca anlayabileceği şekilde yolları kırmızı, karaları altın sarısı, denizleri yeşil, nehirleri mavi ve meşhur dağları hâkî renge boyamıştır (onun Mısır, Akdeniz ve Hint Okyanusu haritaları için bk. Youssouf Kamal, III/2, s. 672-677). Hint Okyanusu'nun değişik yerlerde mevcut çeşitli haritalarını gören ve gerçek şeklini bulabilmek için büyük çaba harcayan Makdisî, haritacıların bu okyanusu birbirlerinden çok farklı şekilde çizdiklerini ve bazılarının bir mantoya, Ebû Zeyd'in ise gagasını Kızıldeniz'in, boynunu Irak'ın ve kuyruğunu Çin ile Habeşistan arasının oluşturduğu bir kuşa benzettiğini söylemektedir. Çalışması sırasında denizcilere, matematikçilere ve tâcirlere danışan Makdisî, gemileri devamlı surette Hint Okyanusu'nu dolaşan önemli tâcir Ebû Ali b. Hâzim'e bu okyanusun gerçek şeklini ve tarifini sormuş, Ebû Ali de bulundukları sahilin kumları üzerine bir harita çizerek birkaç adet zikzaklı burun ve körfezden meydana geldiğini, ne mantoya ne de kuş resmine benzediğini söylemiştir. Bu verileri değerlendiren Makdisî, sonuçta Veyle körfezi dışında körfezleri olmayan basit bir Hint Okyanusu haritası yapmıştır (Aḥsenü't-teḳāsîm, s. 9-11). Anlatılan olay, bu ekole mensup coğrafyacıların daha önce meydana getirilen haritaları devamlı şekilde kendi birikimleriyle geliştirmeye çalıştıklarını göstermektedir.

Belhî ekolü haritacılarının çizimlerine dinî ve siyasî faktörlerin hâkim olduğu anlaşılmaktadır. Onların yaptığı yuvarlak dünya haritalarında Mekke merkezî bir konumda gösterilmekte, kuzey güneyde ve güney kuzeyde yer almaktadır; güney yarım küre ise Afrika'nın uzantısı verimsiz bir araziyle kaplı gösterilmiştir ve bütün kara parçalarının etrafı büyük bir denizle (muhît) çevrilmiştir ki bu Batlamyus'un tenkit ettiği durumdur. Kıtayı kuşatan büyük denizden biri kuzeybatıdan, diğeri güneydoğudan uzanarak kara parçasına giren ve Süveyş bölgesinde birbirine yaklaşan iki büyük körfez oluşmuştur (Akdeniz ve Hint Okyanusu); Makdisî'ye göre bu şekil (a.g.e., s. 16), Kur'ân-ı Kerîm'deki araları bir engelle (berzah) ayrılan iki deniz kavramına uygundur (el-Furkān 25/53). Makdisî, ayrıca İslâm ülkesinin geometrik tarzda tasvir edilemeyeceğine inanmıştır. Belhî ekolüne mensup haritacılar bölgesel haritaları ise fizikî sınırlarını göstererek yapmışlardır; dolayısıyla onların bu dalın temellerini atan kişiler oldukları söylenebilir.

Vladimir Minorsky'ye göre, 372'de (982-83) telif edilen ve Belhî ekolünden izler taşıyan Farsça dünya coğrafyası Ḥudûdü'l-ʿâlem'in meçhul müellifi eski haritalardan faydalanmıştır ve kitaptaki haritalar muhtemelen Ebû Ca'fer el-Hâzin'in (ö. 360/971 [?]) günümüze ulaşmayan haritalarının değişik birer kopyasıdır. Minorsky bu görüşünü, Belhî'nin coğrafya hakkındaki kitabının esasen Hâzin'in haritalarının bir çeşit izahı olduğunu ileri süren Barthold'un fikrine dayandırmaktadır (Ḥudûdü'l-ʿâlem, XV, 18, dipnot nr. 5). XV. yüzyılda, Timurlu Hükümdarı Şâhruh'un saray tarihçisi olan Hâfız-ı Ebrû (ö. 833/1430) İstahrî'nin Mesâlikü'l-memâlik'ini hem Farsça'ya çevirerek Târîḫ adlı eserine almış, hem de kitaptaki bölgesel haritaların bazılarını aynen kopya etmiştir; fakat onun dünya haritası İstahrî ve İbn Havkal'inkilerden oldukça farklıdır (S. Maqbul Ahmad, Jamia Millia Islamia, XXI/2, s. 89-100).

Kartografya İlmini Etkileyen Bilginler. Grek-Fars geleneğine göre "bilinmeyen yer" denilen toprakların Güney Afrika'nın bir uzantısı olduğu meselesi müslüman haritacıların zihinlerini uzun süre meşgul etmiştir. İlk defa Hint Okyanusu ile Atlantik Okyanusu'nun Afrika'daki Ay dağlarının güneyinden geçen kanallarla birbirine bağlı bulunduğu görüşünü ortaya koyan Bîrûnî, el-Bahrü'l-a'zam (Hint Okyanusu) denizcilerinin Afrika'nın doğu sahilindeki Süfâle'nin güneyinden öteye geçmediklerini belirtti ve bunun sebebini, bu denizin birçok noktada içeri girerek kuzey yarım küreyi (Asya) bölmesi gibi güneydeki denizin de kara parçasının batı kısımlarına (bilinmeyen yere) doğru girmiş olması ile açıkladı (DİA, VIII, 56). Bîrûnî'nin ortaya koyduğu bu görüşe, onun bilinmeyen yeri göstermediği denizler haritasında işaret edilmektedir (et-Tefhîm, s. 137). Bîrûnî'nin görüşleri, Ebü'l-Fidâ ve Yâkūt el-Hamevî gibi sonraki kuşağa mensup birçok coğrafyacıyı etkilemiş, ancak zamanla etkisini kaybederek daha sonra gelen coğrafyacıların eserlerinden ve haritalarından yavaş yavaş çıkmıştır. Meselâ Hâfız-ı Ebrû'nun dünya haritasında bilinmeyen yerin tamamıyla kaybolduğu ve yerini denizlerin kapladığı görülmektedir.

İbn Sînâ denizlerin menşei problemini tartışırken onların, sabit yıldızlar feleğinin hareketinden dolayı suyun çekilip karaların ortaya çıkması ve çekilen suyun belli yerlerde toplanmasıyla meydana geldiğini belirtir. Astronomların yeryüzünün dörtte birinin meskûn olduğunu keşfettiklerini söyleyen İbn Sînâ, güneş ışınlarının aşırı kuvveti sebebiyle güney yarım kürede insanların yaşamasına imkân bulunmadığını savunan kimselerin görüşlerini reddeder; ona göre buralarda iskân ihtimali kuzey kutbuna nisbetle daha fazladır. İkamete elverişli kısmın güney sınırı ise ekvatordur; daha güneye sarkan bölgede insanların yaşadığı söylenemez. İbn Sînâ, düşüncelerini bu şekilde belirttikten sonra bütün bunların birer tahminden ibaret olduğunu ve kendisinin hiçbiri hakkında kesin bir fikre sahip bulunmadığını söyler (eş-Şifâʾ eṭ-Ṭabîʿiyyât [5], s. 25-26).

1072-1074 yılları arasında kaleme alınan Dîvânü lugāti't-Türk'ün yazarı Kâşgarlı Mahmud, Türk boylarının dil bakımından taksimini gösteren bir dünya haritası yapmış ve Balasagun şehrini merkeze koyup yedi nehir bölgesini Türk kabilelerinin yerleşim alanı olarak ayırmıştır (bk. DÎVÂNÜ LUGĀTİ't-TÜRK). Yazarı bilinmeyen Muḫtaṣar-ı İbn Ḥavḳal adlı eserde de XII. yüzyıla ait ilginç bir dünya haritası bulunmaktadır. Elips şeklindeki bu haritada Hint ve Atlas okyanusları birbirinden, bilinmeyen yere bitişik olan ve Nil'in kaynaklarının yakınında bulunan dar bir kara geçidiyle ayrılmıştır. Buradan haritacının, Bîrûnî'nin Hint ve Atlas okyanusları arasında kanalların olduğu düşüncesinden etkilendiği anlaşılmaktadır (Youssouf Kamal, III/4, s. 804-817; İbn Havkal, I, s. V-VI). Diğer bir ilginç dünya haritası da 646 (1248-49) tarihli yazarı belli olmayan bir Farsça coğrafya yazmasında bulunmaktadır (Leiden Üniversitesi Ktp., MS, Ar, nr. 1899). Bîrûnî'nin etkisini taşıyan bu haritada, Hint Okyanusu Ay dağlarının güneyinden geçerek Atlas Okyanusu'na kavuşmakta, daha sonra da Afrika kıtasını çevreleyip kuzeye uzanarak sonunda Akdeniz'le birleşmektedir. Buna karşılık kısmen yeryüzünün güney taraflarını içine alan bilinmeyen yer de önce batıya, sonra kuzeye doğru yönelip Kuzey Afrika ve İspanya ile bütünleşmektedir. Ekvatorun kuzeyindeki meskûn kısım ise Batlamyus tarzında yedi iklime ayrılmıştır. Haritacının Kuzey Afrika ve İspanya'nın konumları hakkında yanıldığı görülmekle birlikte bu eser kartografya ilmi için önemli bir malzemedir (Youssouf Kamal, III/5, s. 996).

576 (1180-81) yılında Ahmed et-Tûsî tarafından yazılan ʿAcâʾibü'l-maḫlûḳāt adlı Farsça eserde yer alan Hazar denizi, Akdeniz, Cibâl, Sind ve Basra körfezi haritaları muhtemelen Belhî geleneğine göre yapılmıştır (Krachkovsky, I, 325). Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî'nin (ö. 682/1283) dünya haritası da Belhî ekolü geleneğini takip eder. Bu haritanın ilginç bir özelliği, Okyanus'un efsanevî Kafdağı ile çevrili olarak gösterilmesi ve dağın güney kısmında efsanevî "hayat çeşmesi"nin bilinmeyen yere doğru akmasıdır (Miller, V, lv. 80). Kazvînî'nin denizler haritasının Bîrûnî'nin haritasına dayandığı anlaşılmakta, bölgelerle ilgili dünya haritasının ise Batlamyus geleneğine uygun şekilde hazırlandığı görülmektedir. İbnü'l-Verdî lakabıyla tanınan Ebû Hafs Sirâceddin Ömer'in (ö. 861/1457) dünya haritası, Belhî geleneğini takip eden Kazvînî'nin dünya haritasına benzer (a.g.e., V, lv. 75-79). Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed ed-Dımaşkī (ö. 727/1327), dünyanın meskûn bölgelerini yedi kişver usulü gibi yedi dairevî diyagram halinde belirlemiş ve çeşitli ülkeleri bu dairelere yerleştirmiştir.

XIV. yüzyıla doğru İslâm haritacılığında, önceki geleneklerden ve yabancı etkilerden bağımsız yeni bir akım başlamıştır. Bu akımda enlem ve boylamlar yerine birbiriyle kesişen dikey ve yatay hatlar sistemi kullanılmakta ve meydana gelen dörtgenlere şehir ve kasabalar yerleştirilmektedir. Büyük ihtimalle bu teknik Moğollar aracılığıyla Çinliler'den alınmıştır. Nitekim Çinliler, haritalarında işaret edilebilir mesafeler için dikdörtgen hatlar kullanıyorlardı. Bu tekniği takip eden Yuan She Târihi'ndeki 1329 tarihli Moğol haritası diğer bazı Moğol haritaları gibi Çin'de yapılmıştı. Bu haritada verilen yer isimlerinin daha önce, üzeri Moğolca yazılmış başka bir haritadan Çince'ye çevrildiği sanılmaktadır (Krachkovsky, I, 398-399). Bu metotla yapılan en güzel harita, Hamdullah el-Müstevfî'nin (ö. 740/1340'tan sonra) dünya haritasıdır. Bu haritada yeryüzünün meskûn kısmı, kutuplarda birbiriyle kesişmeyen ve doğru hatlar halinde uzanan 18 boylam ve ekvatordan başlayıp kuzeye doğru giden 9 enlemle yaklaşık 10° × 10° ölçüsündeki karelere ayrılmış ve her karenin içine yerleşim merkezlerinin isimleri yazılmıştır; yedi iklim ise kenarlarda gösterilmiştir. Bu haritada, Bîrûnî'nin yeryüzünün güney yarım küresinin denizlerle kaplı olduğu fikrinin etkisi görülmektedir. Müstevfî, Orta Asya ve İran'a ait ayrıntılı haritasında da şehirleri 1° × 1° ölçüsündeki kareler içinde gösteren bir mikyas kullanmıştır. Boylamlar batıdan doğuya doğru 64 dereceden 111 dereceye kadar uzanır; enlemler ise ekvatorun kuzeyine doğru 16° ve 45° arasındadır (Miller, V, lv. 83-86). Kesişen yatay ve dikey hatlar tekniğini Hâfız-ı Ebrû da kullanmış ve British Museum'daki dünya haritasını (Or., nr. 1577, vr. 7b-8a), dikey hatların boylamları ve yatay hatların enlemleri teşkil ettiği 5° × 5° ölçekli karelere ayırmıştır; coğrafî bölgeler ise kenarda gösterilmiştir. Yeryüzünün güney yarım küresi tamamen denizle kaplıdır ve burada herhangi bir kara parçasına rastlanmaz. Bu ekolün diğer bir uygulaması Sâdık İsfahânî'nin (ö. 1651) Şâhid-i Ṣâdıḳ adlı eserindeki haritalarda görülür (British Museum, Egerton, vr. 335a-351b). Bu haritalar, bir tek enlem ve boylam derecesinden meydana gelen karelerden oluşmaktadır (Irfan Habib, s. 73).

Tunuslu Şerefî Sefâkusî ailesinin bazı üyeleri, XVI. yüzyılın ortalarından sonuna kadar yaptıkları haritalarla ün kazandılar. Ailenin en yaşlı üyesi Ali b. Ahmed b. Muhammed 955 (1548) yılında, bugün Paris'teki Bibliothèque Nationale'de muhafaza edilen sekiz yapraklı bir atlas meydana getirdi. Bu atlasla, daha sonra yapılan 979 (1571-72) yılına ait Şerefî dünya haritası arasında benzerlik bulunduğu görülmektedir (Miller, V, 176). Muhtemelen Akdeniz ve Karadeniz'de seyreden hıristiyan ve Suriyeli gemiciler için yapılmış olan atlasta, çeşitli haritaların yanında Karadeniz ve Azak denizi sahillerinin haritaları da yer almaktadır. Ailenin diğer bir üyesi Muhammed b. Ali eş-Şerefî de 1601 yılında doğu yarısı İdrîsî'nin haritasına, batı yarısı Katalonyalı gemicilerin haritalarına dayanan bir dünya haritası yapmıştır (Krachkovsky, I, 455-457; Miller, V, 175-177).

Ortaçağ'da Hint Okyanusu'nda dolaşan Arap gemicilerinin deniz haritaları kullandıkları bilinmektedir. Marco Polo'ya göre Araplar iyi haritalara sahiptiler (Tibbetts, s. 4). Kaynaklarda bu konuyla ilgili iki önemli örnek bulunmaktadır. Bunlardan biri, João de Barros'un hakkında bilgi verdiği ve İbn Mâcid'in (ö. 1500'den sonra) Batı Afrika'da (Melindi) Vasco da Gama ile yaptığı toplantıda ona gösterdiği deniz haritasıdır. João de Barros'a göre bütün Hindistan sahillerini kapsayan bu haritanın üzerinde Arap usulü enlemlerle boylamlar bulunuyor, ancak bunların yanında rüzgârlarla ilgili herhangi bir hat yer almıyordu; çizgilerin meydana getirdiği dörtgenler çok küçük, kuzey-güney ve doğu-batı hatları arasındaki sahil çok belirgindi. Teixeira da Mota'ya göre bu enlemler yıldızların irtifalarını temsil ediyor olabilir ve muhtemelen İbn Mâcid ile Süleyman el-Mehrî'nin eserlerinde verilen 1 ısbâ'ın (1° 36') 1/4 × 1/4'ü oranındaki mikyasa uygundur (Studia, XI [1963], s. 64-65, 69-72); boylamlar ise doğu-batı yönünde ve muhtemelen 24 saatlik veya 8 "za'm"lık (3 fersah) aralıklarla çizilmiştir. İbn Mâcid'in Kitâbü'l-Fevâʾid fî uṣûli ʿilmi'l-baḥr ve'l-ḳavâʿid adlı eserinde yıldızlarla ilgili tabirlerin karşılaştırmalı biçimde "sûliyân" (Tamil gemicileri) tabirleriyle birlikte verilmiş olması ilginç bir özelliktir. Fakat, İbn Mâcid'in sûliyân deniz haritaları hakkında bilgisi bulunduğuna dair elde kaynak yoktur. Ancak bu durum onun, Tamiller'in denizler hakkındaki bilgilerinden haberdar olduğunu ve belki onlardan şifahî mâlûmat aldığını göstermektedir. Araplar'ın deniz haritalarıyla ilgili ikinci örnek, Sir Thomas Roe tarafından Mogadişulu usta bir gemicinin elinde görülen deniz haritasıdır. Parşömen üzerine yapılan bu harita düzenli bir şekilde çizilmiş ve derecelenmişti. Ancak Teixeira da Mota haritanın Avrupa tipi bir harita olduğuna inanmaktadır, çünkü ona göre rehber Portekizce konuşuyordu ve Doğu Afrika'da uzun süre kalarak yerli denizcilerle yakın ilişki içine girmişti (a.g.e., s. 72-73).

1457'de bir dünya haritası yapan Frau Mauro, bir Arap denizcisinin 1420 yılında Hint Okyanusu'ndan gelerek Ümitburnu'nu geçtiğini ve Atlas Okyanusu'na doğru yol aldığını söylemektedir (Krachkovsky, I, 562). Eğer bu bilgi doğru kabul edilirse Arap denizcilerinin bu yolun haritasını da çizmiş oldukları düşünülebilir. İbn Mâcid'in Vasco da Gama'nın takip ettiği deniz yollarını bilmesine rağmen ne kendisi ve ne de Süleyman el-Mehrî böyle bir geçişten bahsetmiştir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA