Meskûkât nedir?

Sözlükte “üzerine damga vurulmuş” anlamına gelen meskûkün çoğulu olan meskûkât, damgalanarak sikke haline dönüştürülmüş madenî paraları / sikkeleri ifade eder

Eski Yunan'da "kanun" anlamında kullanılan nomostan türetilen eski Yunanca nomisma/noummos ve Latince nummus "sikke" mânası taşımaktaydı. Bu iki kelime nümismatik teriminin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Nümismatikle uğraşan ve sikkeleri bilimsel bir metotla inceleyen kişiler de nümismat olarak adlandırılmıştır.

Meskûkât ilminin ilgi alanı icadından bugüne kadar çok geniş bir sikke dilimini kapsar. Bunlar günümüzden yüzlerce yıl önce yaşamış toplumlar, uygarlıklar, kültürler hakkında başka kaynaklardan öğrenilemeyen ya da öğrenilebilenleri doğrulayan ve destekleyen bilgileri sağladığı için meskûkât, geliştirilen ilmî metot ve usullerle bir araştırma sahası oluşturduğundan bilim dalı olarak kabul edilmiştir. Sikkenin icadından Bizans Devleti'nin sonuna kadar basılan sikkeler "antik nümismatik" adı altında incelenirken Ortaçağ İslâm devletleri ve Osmanlı Devleti'nin sikkeleri "İslâmî nümismatik" adıyla ele alınmıştır. Normalde kâğıt paraların, madalyaların ve jetonların nümismatik çalışmalarının dışında kalması gerekirse de bu konularla ilgili başka bir çalışma alanı bulunmadığından bunlar da nümismatik içerisinde ele alınır. Meskûkâtın asıl uğraşı malzemesi olan sikke tam olarak "para" anlamına gelmez. Çünkü sikkeden önce de para vardı; alışverişte veya ticarette kullanılan bir değişim ya da ödeme aracı olduğundan tarafların ihtiyaçlarına göre her türlü mal veya eşya para yerine geçebiliyordu. Bu sebeple sikke ile para arasında belirli bir farkın olduğu, tahıl ürünleri, çeşitli araç gereçler, hayvanlar ve metal parçalarının para yerine kullanılabildiği anlaşılmaktadır. Sikke bu çeşitliliğe son verip standart bir şekilden işlem görmeyi sağlamıştır. Altın, gümüş, bronz ve bakır gibi metallerden basılan sikkeler Batı Anadolu'da milâttan önce VII. yüzyıl sonlarında icat edilmiş ve kısa zamanda Ege ve Akdeniz dünyasına yayılmıştır. Ardından belki yüzyıllık bir zaman içerisinde Uzakdoğu'da, Çin'de de sikkeler ortaya çıkmıştır. Böylece meskûkât ilminin konusu olan sikke üç ayrı kökten gelişim göstermiştir: Batı Anadolu / eski Yunan, Çin ve Hint. Batı Anadolu / eski Yunan sikkelerinin biçimi yuvarlak, Çin sikkelerinin biçimi yuvarlak -bazan başka biçimlerde- fakat ortası delik, Hint sikkelerinin biçimi ise kare idi. Bugünkü yuvarlak Avrupa sikkeleriyle İslâmî sikkeler de köken olarak Batı Anadolu / eski Yunan sikkelerine dayanmaktadır.

Meskûkâtın bir ilim dalı haline gelişinde koleksiyoncuların önemli rolü vardır. Sikke biriktirme ve saklamanın Eskiçağ'a kadar geri gittiği bilinmekteyse de ciddi olarak koleksiyonculuğun ancak Rönesans ile başladığı kabul edilir. Zamanla koleksiyoncular topladıkları sikkelerin kataloglarını yaparak bunları yayımlamışlardır. Sikkeleri bilimsel bir şekilde ele alıp kataloglarını neşreden ünlüler arasında Hubert Goltz (ö. 1583), Jean Vaillant (ö. 1706), Joseph Pellerin (ö. 1782), Joseph Eckhel (ö. 1798) ve Domenico Sestini'nin (ö. 1823) adları sayılabilir. Bunlar esas olarak eski Yunan ve Roma sikkelerinin koleksiyonlarını yapıyorlardı ve İslâmî sikke koleksiyonu yapanlar daha azdı. XX. yüzyıl başlarında bazı Osmanlı bürokratlarının da sikke koleksiyonu yaptığı bilinmektedir. Meselâ Düyûn-ı Umûmiyye müfettişlerinden Mehmed Mübârek Bey'in Selçuklu sikkeleri koleksiyonu vardı.

XVII ve XVIII. yüzyıllarda özel koleksiyoncuların yerini kamu müzeleri almaya başladı. Bazı büyük koleksiyonları satın alan bu müzeler oldukça zenginleşti. Bunlar arasında Londra'daki British Museum ve Paris'teki Cabinet des Medailles ile Berlin, Viyana, Kopenhag ve Atina'daki müzeler gösterilebilir. Bu gelişmelerden İstanbul Arkeoloji Müzeleri de etkilendi. Halil Ethem'in (Eldem) müdürlüğünden itibaren eski sikkelere önem verilmeye başlandı. Osman Hamdi Bey ve Halil Ethem'in müdürlükleri sırasında sikkeler düzenli bir şekilde toplandı ve kayıtları tutuldu. Müzede sikke kabinesinin henüz hazır olmadığı dönemlerde ise sikkeler Maarif Nezâreti'ndeki kasalarda saklanıyordu; daha sonra bunlar Osman Hamdi Bey zamanında müzeye nakledildi.

Osmanlı müzeciliğindeki gelişmelere paralel olarak XIX. yüzyıl sonlarında ve XX. yüzyıl başlarında Müze-i Hümâyun'da mevcut sikkelerin katalogları yayımlanmaya başlandı. Meskûkât-ı Kadîme-i İslâmiyye Kataloğu adı altında bir seri oluşturuldu; Emevîler, Abbâsîler, Fâtımîler, Memlükler, Selçuklular, İlhanlılar, Kırım Hanlığı ve Osmanlılar'a ait sikkeler bu seriden neşredildi. İsmâil Galib, Mehmed Mübârek, Halil Ethem gibi nümismatların hazırladığı bu kataloglar vasıtasıyla meskûkât aynı zamanda sikke ilmi (nümismatik) karşılığı kullanılan bir terim olarak yaygınlaştı. Bu katalog çalışmalarına Süleyman Sûdî Bey ile (Usûl-i Meskûkât-ı Osmâniyye ve Ecnebiyye) Ahmed Ziyâ'nın (Meskûkât-ı Osmâniyye Takvimi) eserleri de eklenebilir. Özellikle İsmâil Galib ve Halil Ethem'in katalogları Osmanlı sikkeleri alanındaki boşluğu önemli ölçüde doldurmaktaydı. İsmâil Galib'in Takvîm-i Meskûkât-ı Osmâniyye adlı kitabı II. Abdülhamid'in cülûsunun on dördüncü yılına kadar (1890) olan süreyi, Halil Ethem'in Meskûkât-ı Osmâniyye'si ise III. Mehmed'e kadar (1595) olan süreyi kapsamaktadır. Yukarıda adları geçen nümismatlardan o sırada vâridât muhasebecisi olan Süleyman Sûdî 1886 yılında Meskûkât İdaresi'nin müdürlüğüne tayin edilmişti.

Günümüzde nümismatikle ilgili en önemli süreli yayınlar arasında Revue numismatique (Fransa), Numismatic Chronicle (İngiltere), Museum Notes (Amerika Birleşik Devletleri), American Journal of Numismatics (Amerika Birleşik Devletleri) ve Jahrbuch für Numismatik und Geldgeschichte (Almanya) sayılabilir. Türkiye'de yayımlanmakta olan tek nümismatik dergisi 1968 yılında kurulan Türk Nümismatik Derneği'nin bültenidir.

Yapılan istatistik araştırmaları nümismatikle ilgili en çok yayım yapan ülkelerin Fransa, İngiltere ve Almanya olduğunu göstermektedir. Son yirmi yılda yukarıdaki ülkelerin yanı sıra özellikle Amerika Birleşik Devletleri, İtalya ve İspanya'nın nümismatik yayınlarını arttırdığı gözlenmektedir. Türkiye'de nümismatik konusundaki neşirlerin sayısı azdır.

Günümüzde artan nümismatik çalışmalarına paralel olarak Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki birçok üniversite ve enstitüde nümismatik dersleri verilmeye başlanmıştır. Türkiye'de ise ilk nümismatik dersleri 1940'lı yıllarda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde C. Bosch tarafından verilmiş, onun ölümünden sonra da kesintisiz olarak sürdürülmüştür.

Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA