Berâat-i İstihlâl ne demektir ?

Berâat "üstün olmak, üstün gelmek", istihlâl ise "çocuğun doğduğu anda çıkardığı ses, başlamak, yeni ayın görünmesi ve yağmurun yağması" gibi anlamlara gelir. Bir terim olarak berâat-i istihlâl, nazım ve nesirde maksada ve muhtevaya işaret eden kelime ve deyimlerin yardımıyla konuya ilgi çekici güzel bir üslûpla başlama sanatıdır. Bu sanata berâat-i matla', hüsn-i ibtidâ, hüsn-i iftitâh gibi isimler de verilir. Maksada işaret eden kelime ve deyimlerin nazım ve nesrin ortasında yer almasına ise telmih denir. Berâat-i istihlâlde bir münasebet bularak maksada geçmeye tehallus, herhangi bir münasebet düşürülmeden yapılan geçişe ise iktidâb adı verilir. Bu sanata çok değer veren eski müellifler hamdele* ve salvele*de veya devrin hükümdarını öven kısımlarda eserin konusuna işaret eden kelime ve deyimlere özellikle yer verirler.

Bazı dil ve edebiyat âlimleri bu ve benzeri edebî sanatlara nesir ve nazımda ayrı bir önem vermişlerdir. Her konunun kendine has ve muhtevasına uygun bir girişi olması gerektiğini söyleyen Câhiz'e göre, "anlatılmak istenen şeye delâlet etmeyen, niyet ve maksadı ortaya koymayan sözde hayır yoktur" (el-Beyân ve't-tebyîn, I, 116). İstihlâl tabirini terim mânasına en yakın anlamda ilk kullananlardan Ebü'l-Hasan el-Cürcânî'ye göre de, "usta bir şair istihlâl, tehallus ve hâtimesini güzelleştirmek için gayret gösterir" (el-Vesâta beyne'l-Mütenebbî ve husûmih, s. 48).

Özellikle Arap dili ve edebiyatı için lisanî ve edebî güzelliklerin en mükemmel örneklerinin yer aldığı Kur'ân-ı Kerîm'de bu sanata örnek olarak Fâtiha sûresi gösterilmektedir. Zira mushafta ilk sûre olan Fâtiha'da Kur'ân-ı Kerîm'in muhtevasını teşkil eden konulara veciz bir şekilde işaret edilmiştir. Ayrıca diğer birçok sûrenin ilk âyetleri de bu sanatın en güzel örneklerini ihtiva etmektedir (bk. Yahyâ b. Hamza el-Müeyyed, III, 364-365).

Arap edebiyatında olduğu gibi Fars ve Türk edebiyatlarında da çokça kullanılan berâat-i istihlâl sanatına Türk edebiyatında en çok manzum eserlerin mukaddimelerinde rastlanır. Fuzûlî'nin Leylâ vü Mecnûn mukaddimesi, Şeyh Galib'in Hüsn ü Aşk'ının "Der Sebeb-i Te'lîf" bölümü (Hüsn ü Aşk, 57-60), Tezkire-i Latîfî'nin dîbâcesi, Sinan Paşa'nın Tazarru'nâme mukaddimesi tanınmış örnekler arasında yer alır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA