Leylâ vü mecnûn

Leylâ ve Mecnûn hikâyesini Türkçe olarak anlatan en güzel eserin Fuzûlî'nin Leylâ vü Mecnûn'u olduğu kabul edilir. Aruzun "mef'ûlü mefâilün feûlün" kalıbıyla 1535 yılında yazılan mesnevi mensur bir girişle (dîbâce) başlar. Tevhid, münâcât, mi'râciyye, na't, sâkînâme, Kanûnî Sultan Süleyman'a methiye, sebeb-i te'lîf gibi bölümlerden sonra Leylâ ile Mecnûn'un aşk hikâyesi lirik bir üslûpla anlatılır. Araya gazeller ve murabbalar da serpiştiren Fuzûlî, eserinin yazılış sebebini anlatırken İstanbullu birtakım şairlerin kendisinden bir Leylâ ve Mecnûn hikâyesi yazmasını istediklerinde bunu bir imtihan olarak kabul ettiğini ve eserini kısa zamanda yazıp bitirdiğini söyler. Fuzûlî'nin bahsettiği şairler Kanûnî'nin Bağdat seferine katılan Taşlıcalı Yahyâ Bey, Hayâlî Bey, Celâlzâde Mustafa Çelebi ve Üsküdarlı Aşkî'dir.

Fuzûlî, Bağdat Valisi Üveys Paşa'ya sunduğu eserini kaleme almadan önce hikâyenin Farsça yazılmış örneklerini incelemiş, bunların içinde Nizâmî-i Gencevî'nin mesnevisini kendisine örnek edinmekle birlikte yer yer tasarruflarda bulunmuş, bazı motifleri değiştirmiş, özellikle konunun ele alınışında bir kısım değişiklikler yapmıştır (konu özeti için bk. LEYLÂ ve MECNÛN). Meselâ Nizâmî'nin eserinde Leylâ Kays'ın amcasının kızı iken Fuzûlî onları akraba göstermez. Nizâmî zifaf gecesinde Leylâ'nın İbn Selâm'ı tokatlamasından bahseder, Fuzûlî ise Leylâ'ya, çocukluğundan beri kendisini bir cinin koruduğu ve eğer İbn Selâm kendisine dokunacak olursa cinin her ikisini de öldüreceği yalanını söyletir. Nizâmî, Leylâ ile Mecnûn'u çölde karşılaştırmazken Fuzûlî eserinin en lirik sahnesini çöldeki buluşma ile anlatır. Nîzâmî'de olaylar Mecnûn'un ölümüyle sona ererken Fuzûlî iki âşığı cennette buluşturup mezarlarının türbeye dönüştüğünü söyler.

Yazıldığı dönemden itibaren Türkçe'nin konuşulduğu geniş coğrafyada aşk ve âşıklık sembolü haline gelen ve sevilerek okunan Leylâ vü Mecnûn'un Türkiye'de ve Türkiye dışındaki kütüphanelerle özel kitaplıklarda yüzlerce nüshası mevcuttur. XVII. yüzyıldan itibaren halk arasında yayılıp bir destan ve ahlâk kitabı gibi meclislerde okunmuştur. Klasik Türk edebiyatının en güzel mesnevilerinden biri kabul edilen Leylâ vü Mecnûn, Fuzûlî'nin anlatımındaki samimiyet ve lirizm sayesinde Arap ve Fars edebiyatlarındaki örneklerinden çok daha fazla beğenilmiş ve ilgi uyandırmıştır. Hikâyenin akışı ile tasavvufî merhalelerdeki sıkıntıların benzerlik göstermesi üzerinde durularak Fuzûlî'nin eseri hakkında tasavvufî yorumlar yapılmış, konu Leylâ aşkından mevlâ aşkına yükselen bir aşk süreci gibi düşünülmüş, Leylâ'nın çölde Mecnûn'u bulup kendini tanıttığı zaman onun, "Ger ben ben isem nesin sen ey yâr / V'er sen sen isen neyim men-i zâr" diye bu aşktan istiğna göstermesi ve "vahdet revişinde ikiliğin hoş olmayacağını" söylemesi bu görüşe delil olarak öne sürülmüştür. Ancak dikkatle incelendiğinde hikâyenin örgüsü içinde realist bir aşkın hâkim olduğu ve Fuzûlî'nin tasavvufî söylemlere yer vermediği görülür.

Leylâ vü Mecnûn, Türk edebiyatında külliyat içinde veya müstakil olarak Arap harfleriyle en çok basılan mesnevidir (külliyat içinde: 1869, 1891, 1897, 1910, 1924; müstakil olarak: 1848, 1856, 1857, 1874, 1878, 1897). Rusça, Ermenice (TDEA, VI, 92), Almanca (trc. N. Hüsnü Lugal – Osman Reşer, Des türkischen Dichters Fuzûlî poem "Laylā-Meğnūn" und die gereimte Erzählung "Benk u Bāde" [Hašiš und Wein], İstanbul 1943, s. 1-149), İngilizce ("Leyla and Mejnūn by Fuzūlī", trc. Sofi Huri, Leylā and Mejnūn, London 1970, s. 113-332), İspanyolca (trc. Süleyman Şalom, Leyla u Mecnun, Madrid 1982) ve Kazakça'ya da çevrilen eser Türkiye'de ve Azerbaycan'da bilimsel araştırmalardan çocuk masallarına, sahne sanatlarından film endüstrisine kadar her seviyede yeniden üretilmiştir. Ayrıca halk hikâyesi olarak ele alınmış ve taş basması şeklinde yayımlanmış (Tekmil ve Tamam Leyla ile Mecnun, İstanbul 1954, resimli), Karagöz oyunları arasına da girmiştir (Selim N. Gerçek, Türk Temâşâsı, İstanbul 1942, s. 88). Eserin tam metin halinde Latin harfleriyle ilk basımı 1955 yılında Necmettin Halil Onan tarafından gerçekleştirilmiştir (bk. bibl.). Daha sonra Hüseyin Ayan ve Muhammed Nur Doğan metni nesre çevirisiyle birlikte yayımlamış, Ali Canip (Yöntem) ve Vasfi Mahir Kocatürk de birer özetini hazırlamışlardır (bk. bibl.). Birçok defa filme alınan eser (son film, Halit Refiğ, 1982), Azerbaycan'da opera haline getirildikten sonra (Üzeyir Hacıbeyli, 1908) hiç kesintiye uğramadan sahnelenmeye devam etmektedir.

Leylâ vü Mecnûn, ideal-ebedî güzelliğin ve aşkın sembolü olarak divan edebiyatında olduğu kadar Batılılaşma dönemi Türk şiirinin de oldukça zengin bir motifini teşkil etmektedir (bk. bibl. Orhan Okay). Hikâyeyi Sezai Karakoç manzum, Aziz Nesin, Mithat Sertoğlu ve İskender Pala nesir halinde yeniden yorumlamışlardır (bk. bibl.). Son yıllarda Leylâ vü Mecnûn klasik dönemin romanı kabul edilerek bu yolda tahlil denemeleri de yapılmıştır (bk. bibl., Turinay; Kahraman).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA