Geçtiğimiz Salı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda konuşan Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, örgütün yapısıyla ilgili radikal eleştiriler yaptı.
Erdoğan'ın son birkaç yıldır BM toplantılarını hareketlendiren çıkışlarını "Dünya beşten büyüktür" mottosuyla özetleyebiliriz. Genel olarak, 193 üyeli bir yapının harekete geçip geçmemesine, Güvenlik Konseyi'nin beş daimi ülkesinin karar vermesini eleştiren Erdoğan ciddi destek görüyor.
Ancak BM'nin kuruluş amacını ve işlevselliğini ortadan kaldıran bu pratik, konseyde veto hakkını elinde bulunduran ülkelerce korunuyor. ABD, Çin, Rusya, Britanya ve Fransa'nın olmadığı hiçbir oy çokluğu geçerli olmuyor. Yani demokratik dünyanın iradesi olan BM bu çağda hala "monarşik bir koalisyonla" yönetiliyor.
Bu yüzden de dünya, "BM Kraliyet ailesinden" herhangi birinin nüfus alanında olan hiçbir çatışma bölgesinde kılını bile kıpırdatmıyor. Bosna, Ruanda, Somali, Filistin örgütün çuvalladığı örneklerden sadece bir kaçı…
BM'nin varlığını sorgulatan bu "beşli hegemonyanın" revize edilmesi şart. Yoksa dünya barışının korunması için en yaygın diyalog platform olan BM çok daha derin yara alacak…
Gerektiğinde sallanmıyor, gecikiyor olsa da uluslararası toplumun elindeki "en beyaz" bayrak biraz daha kirlenmiş olacak, daha zor görülecek.
Dolayısıyla, savaş türünden büyük yıkımlar sonrası kurulabilen diğer küresel platformlar gibi BM'yi de kaybetme lüksümüz yok. Üstelik bu sorun sadece çevre ülkeleri değil, savaş, çatışma, göç, terör gibi "lokal" sorunların küreselleştiği bu çağda BM'nin "şanslı beşlisini" de ilgilendiriyor.
Örgüte yeniden ayağa kaldıracak hamleyse belli. Üye devletlerin etnik, inançsal, kültürel ve ekonomik durumlarının homojen olarak temsil edildiği Genel Kurul'u nihai karar merci yapmak.
Oyların temsildeki oranı da, BM'de üstlenilen sorumluluk gibi kriterlere göre belirlenebilir. Böylece, bugüne değin dünyadan büyükmüş gibi davranan "5 atanmış" da mağdur edilmemiş olur.
İkinci Dünya savaşı sonrası yeryüzünün demokrasiye geçişine katkı yapmak için kurulan BM'nin kendisinin de demokrasiyle tanışma vakti gelmedi mi?