Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Kelimeler, şeyler ve biz-4

Sokakta karşılaştılar. Birbirlerini tanıyamadılar. Sonra bir ihtimali seslendiren sorular geldi. Adını çağırmalar... Yüzlerindeki maskeleri suçladılar. Araya giren zaman akıllarına gelmedi. Suçu "KALBİN HAFIZASI"na yüklemeye utandılar.... O güne kadar birbirlerini gözlerinden (bakışlarından) tanımak konusunda ne kadar ihmalkar, jestlerine dikkat konusunda ne kadar dalgın olduklarını akıllarından bile geçirmediler.

***

Maskeyle aynaya bakıyorum. Sesi çıkmıyor. O da ne demek, diyeceksiniz şimdi... Aynalar göstermez, konuşurlar. Aynadaki ben, KONUŞAN BEN'dir. Ama şu an sesi soluğu çıkmıyor. Maskem bunu önlüyor sanki... ( "Akustik ayna" gibi kavramlaştırmaları, Judith Butler'ı falan unutun şu an... Zaten kim okumaya katlanmış, anlamış, hakkını vermiş Butler'ın, emin değilim. Bunda bir sorun da yok!)

***

Aynadaki ben zamanın ta kendisidir. "Ayna ayna söyle bana, benden güzeli var mı?" diye seslenen kraliçeye önce "en güzel sensin" dediği an ile "Pamuk prenses güzel" dediği an arasında çok zaman geçmiş, nice şeyler olmuştur. Şöyle de diyebiliriz: Aynalar konuşur ve bize hep zamandan, olup bitenlerden ve çoğu zaman da "ahlak"tan söz ederler. Duymazdan geldiğimiz çoktur.

***

Fotoğraflar mı? Gösteriyor ama konuşmuyorlar. Üzerlerine yazılar döşenip dert anlatmaya çalışmaktan yorulmamız bundan...

***

Bir kasabanın ara sokaklarında karşılaşmıştım şu duvar yazısıyla: "Seveceksen sev, aşkım!" Belli ki geçip giden zamandan yediği dayaklarla bitkin düşmüş bir genç karalamıştı. Aşkın, zaten bekleyiş ve hasretten başka bir şey olmadığını bilmiyordu henüz.

***

Her "SENİ SEVİYORUM" içinde bir miktar zorbalık saklar. Söylerken merhameti bir kenara bırakmamalı.

***

Bir vesileyle aklıma düştü... Bebek Kahve'den kalkıp Fatih semtine gitmeye bile hep üşenmiş, Bursa'dan geçerken tarihi şehire yaklaşmadan Nilüfer semtindeki pek modern bir kafede soluklanıp sonra Bodrum'a doğru yola devam etmiş çevreden yazar çizerlerin bize yıllar boyu Yahya Kemal ve Tanpınar anlatmaları niye garip gelmiyor? Gelmeli oysa. Çünkü o zaman "ebedi çocukluk" dedikleri şeyin bizim buralardan çok Viyana'ya uygun düştüğünü; "kayıp ideal"in bir Beyoğlu/Pera hayıflanması olabileceğini anlıyorsunuz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA