Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Bir lavanta hikâyesi: Provence değil Akmeşe

Eflatun bir masal tarlasında, şahane kokular arasında, lavanta tarlasında... İletişimin duayen ismi Sibel Asna’nın İzmit’in Akmeşe köyündeki arazisinde, lavanta hasadındaydık. Peki bunca emek, bunca güzellik köprünün altında kalıp ziyan mı olacak?

Kolonya sever misiniz? Peki kolonya dendiğinde ne anlıyorsunuz?
Klasik, hatta biraz da demode limon mu? Yenilikçilerden şeftaliden mandalinaya meyve bahçesi mi? Yaseminden manolyaya çiçek tarlası mı? Lavanta mı, lavanda mı?
İngilizcesi lavender. Fransızcası lavande.
Almancası lavendel. İtalyanca ve İspanyolcası lavanda... 1895 doğumlu Rebul'un o güzel kolonyasının üstünde LAVANDA yazar. TDK, lavanta diyor.
"La' ve 'ta' sesleri bir neşe ifadesi sanki" der Ramis Dara, adını bile duymadığımız baharat ve kokulu otları anlattığı kitabında (Sofralara Geldi Bahar, YKY). "La, aynı zamanda bir nota olduğu için midir, bilmiyorum. Ama diğer notalar bu izlenimi vermiyor gibi.
Diyar-ı Rum'da (Anadolu'da) lavantalı sularla yıkanan eskilerden bizlere selamlar var." Ne selamı, ne yıkanması mı?
Lavandula: Latince adı, bu. Şöyle de bir hikâyesi var bilimsel adın: "Lavandula, Latince 'yıkamak' anlamına gelen 'lavare' fiilinden. Güzel kokması için Eski Yunanlılar ve Romalılar tarafından banyo suyuna konmasından hareketle böyle bir isim verilmiş bitkiye.
'Çamaşır' anlamına gelen 'lavandaria' kelimesiyle de ilişkilendiriliyor benzer sebepten.
Çamaşırların içine lavanta koyan?
Görüyorum elleri. Peki öylece çekmecelere, dolaplara mı serpiliyor? Yoksa torbacıklara konuyor, askılara asılıyor, keten kılıflara geçirilip türlü şekil mi yapılıyor? Evet, yine gördüm elleri!
Peki Lava'nın modelleri mi beğeniliyor en çok? Aaa, bilinmiyor mu yoksa?
O zaman gelin sizi ufak bir gezintiye çıkarayım... Hayır, Provence'a değil, Akmeşe'ye doğru...

ARMAŞ YA DA AKMEŞE
Akmeşe, İzmit'e bağlı bir köy. Osmanlı döneminde doğudan göç eden Ermenilerin padişah fermanıyla Armaş'a gelmeleriyle ilk iskân gerçekleşiyor.
17. yüzyılın başından bahsediyoruz.
Şimdiki Akmeşe'nin o zamanki adı, Armaş.
Zamanla Ortodoks Ermeniler için önemli bir dini merkez oluyor burası.
Armaş, ipekböcekçiliğiyle nam salıyor.
İpekböceği üretimi ve ipekli kumaş dokumasıyla... Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde geçiyor hatta. Armaş'ın ipekli kumaşlarının çevrede ve İzmit'te büyük itibar gördüğünden bahsediliyor.
Sonra tatsız olaylar... 1915'teki tehcir bu köyü de vuruyor. Köy boşalıyor, bir süre boş kalıyor, harap oluyor.
Balkan Savaşı ertesi, göç dalgaları...
Çoğu Bulgaristan ve Selanik'ten olmak üzere, apayrı bir kültürün insanları yerleştiriliyor buraya. Manastır boşaltılıyor, kilise camiye çevriliyor. Trakya'dan ve civar illerden başka göçler de oluyor.
Gelenlerin donanım ve tecrübesi ipekböcekçiliğine yetmiyor, buğday ve arpa tarlaları açılıyor. Son yıllardaysa İstanbullularda Akmeşe'ye karşı bir ilgi beliriyor.
Arazi alınıyor; villalar, malikaneler, çiftlik evleri, at haraları kuruluyor.
İşte geçtiğimiz haftalarda onlardan birine davetliydik. Sevgili Sibel Asna'nın güzel çiftlik evine, lavanta toplamaya...

HAYALDEN HAKİKATE...
"Lavantayla ilk kez Fransa'nın Provence bölgesinde tanıştım" diyor iletişimin duayenlerinden Sibel Asna. "Güneşin altında göz alabildiğince uzanan mosmor tarlalar, üzerinde vızıldayan arılar ve olağanüstü bir koku..." "Bir gün benim de böyle bir tarlam olacak" fikrinin orada ruhuna kazındığını söylüyor. Yıllar sonra küçük bir çiftliği ve hiç de küçük sayılamayacak bir arazisi olunca, bu hayalini hayata geçirmek için kolları sıvıyor. Toprak analizi yaptırılıyor, uygun fideler bulunuyor, "binbir acemilikle" dikiliyor ve ilk hasat... Dört yıllık bir süreç bu... 15 yıl öncesi.
Lavanta, daha ciddi adıyla Lavandula Angustifolia'nın üretimi Türkiye'de daha çok Akdeniz bölgesinde yapılıyormuş.
Marmara Bölgesi'ndeki ilk üretim de işte böyle bir hayalden çıkıp hakikate dönüşüyor.

MARİFET EZİLİP GÜZEL KOKMAK
Bir yandan da böylece köy sakinlerine yeni bir iş alanı açılabilir mi diye düşünüyor Sibel Asna. Kahvede, okulda toplantılar yapıyor; lavantanın faydalarını ve ekonomik getirisini anlatıyor ama pek bir yere varamıyor bu niyet.
"Şu sıralar Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer de lavanta hasat bayramı yapıyor. Sanırım o başardı" diyor.
Kokusu uzun süre kalan tohumlardan yağ işlemeye başlıyorlar derken.
"Primitiv" bir damıtma tesisi kuruyorlar.
İlk yıl 15 kilo yağ elde ediyorlar ki sabun ve kolonya üretimine hammadde bu ve de lavantacılık kariyerinde bir üst level! Artık hazır. Neye hazır? Markasını pazara çıkarmaya... Logoyu Bülent Erkmen yapıyor ve LAVA piyasaya çıkıyor.
Yıl 2004.
Pabetland'den Mavi Jeans'e bazı mağazalarda, daha çok da internet sitelerinde satışa sunuluyor. Askı kılıfları hayran eder güzellikte. Kıyafetler hem tozlanmıyor hem de naftalin gibi köhnemişlik değil, harikulade biçimde tazelik kokuyor. Lavanta hasadı meğer ne zevkli işmiş. En diplerinden, o odunsu bölümden kesiyorsunuz ki, yeniden çıksın yerine. O eflatun tarlaların arasına sanki bir masala giriyor ve kokudan mest oluyorsunuz.
Şimdi geldik işin en ürpertici, ürkütücü, üzücü yanına. Şöyle bir durum var: Bir süredir köprü bağlantı yollarının buralardan geçeceği sıkıntısı yaşanıyor Akmeşe'de. Köprü yapılmasın ve dünya lavanta bahçesi olsun hayalperestliği değil bu. Ama yani bunca emek, bunca güzellik de ziyan mı olacak?
Finali Bedri Rahmi yapsın: "Marifet hiç ezilmemek şu dünyada / Ama biçimine getirip ezerlerse / Güzel kokmak / Kekik misali / Lavanta çiçeği misali / Fesleğen misali / Itır misali..."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA