Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

İran ile ilişkilerde yeni dönem

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi beş üyesi ve Almanya'nın katıldığı İran nükleer müzakereleri, bir anlaşmayla neticelendi. İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevat Zarif, İsviçre'deki görüşmelerin başarıyla sonuçlanmasından o denli mutlu olmuş ki, bu mesajı Twitter aracılığıyla sanal âlemde duyurmadan edemedi. Benzer biçimde, Cumhurbaşkanı Ruhani de tweet atarak bir anlaşmaya varıldığını, anlaşma metninin yazımına başlanacağını ve haziran sonu itibarıyla kesinleşeceğini duyurdu.
İran bu anlaşmaya çok ciddi biçimde ihtiyaç duymaktaydı
. Lozan kenti bir kez daha tarihi bir dönüşüme tanıklık etti mi, onu önümüzdeki aylar ve hatta yıllar gösterecek. Ancak 1980'den bu yana, uluslararası planda "parya" muamelesi gören, son yıllarda da uygulanan ambargo yüzünden ekonomisi büyük ölçüde çöken İran açısından, bu anlaşma kaçırılmaması gereken bir "normalleşme" fırsatı olarak duruyor.
İranlı yetkililer, haberin duyulmasından sonra Tahran halkının ve diğer büyük şehirlerde yaşayan İranlıların sokaklara inerek saatlerce sevinç gösterisi yapmalarından etkilenmiş olsalar ki, anlaşmanın ABD-İran ilişkileriyle ilgisi olmadığının altını çiziyorlar
. İktidarda bulunan Şii ruhban sınıfı temsilcilerinin bir bölümü ile Devrim Muhafızları komutasının tutucu kesiminin, bu anlaşmanın ABD ile yakınlaşma olarak addedilmemesi gerektiği konusunda çok katı bir tutum içinde olduklarını tahmin etmek zor değil.
Başkan Obama, İran ile nükleer anlaşmayı hayata geçirmekte başarılı olursa, Küba'dan sonra ABD dış politikasında ikinci önemli ve son derece olumlu adımı atabilmiş olacak
. İran'ın bölgede oynadığı olumsuz rol de, büyük ölçüde dizginlenebilecek. Ne var ki, gelişmelerin nasıl bir yön alacağını şimdiden kestirmek kolay değil. Bunun bir dizi nedeni var, ilk olarak, petrol ihracatında kısıtlamaların kalkması, İran'ın günlük iki milyon varil ihracat düzeyine çıkmasını sağlayabilir. Bugün bunun sadece yarısını ihraç edebiliyor. Bu artış da, mutlak rakam olarak İran'ın gelirlerinde büyük rahatlama sağlayacaktır. Ne var ki petrol varilinin fiyatını bir miktar daha aşağı çekeceği için, Rusya Federasyonu ile İran arasındaki denge ve iyi ilişkiler bozulabilir.
İkinci önemli husus, İran ekonomisinde özellikle bazı sektörlerde tekel konumunda olan Pasdaran Yüksek Komuta heyetinin bu konumu ciddi biçimde gündeme gelebilir. "Normalleşme", İran'da herkesin istediği bir süreç olmayabilir. Gene de, bugüne kıyasla bölgede "normalleşecek" bir İran, istikrar arayışlarının önünü kesmeyecektir.
Türkiye ile olan ilişkileri, en zor dönemlerde dahi iyi olan İran'ın, bu yeni dönemde nasıl bir ticari ve ekonomik gelişme göstereceği merak konusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Yemen konusundaki sert çıkışından sonra bir hayli gerilen, ancak diplomatik bir krize dönüşmeyen ilişkiler, İran'ın tavizkâr davranmasıyla yumuşayabilir mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İran ziyaretinde bunu görebileceğiz.
Bu soru işaretlerinin yanıt bulması, önümüzdeki ayların hatta yılların gündemini oluşturacak gibi duruyor. Özetlemek gerekirse, Batı dünyası "normalleşmiş" bir İran'ı bölgede kendi safında görmeyi düşünüyorsa, bu sadece bir hayal olarak kalacaktır. İktidarının temel meşruiyeti "Batı karşıtlığı" olan bir İran, böylesi bir değişimi gerçekleştiremez. Normalleşme süreci başladığında, büyük bir devlet geleneğinden gelen İran toplumu, demokratik anlamda Ortaçağ dönemlerini andıran bir rejimle yaşamaya ne kadar tahammül edebilir, yanıtı esas verilmesi gereken soru olarak gündemde duruyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA