Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Dine saldıranlar Allah’ın nurunu söndüremez

Son dönemde "sosyal medyada" din düşmanlığını körükleyen paylaşımlar bir Müslüman olarak elbette beni de üzüyor. Her vesilede, her bahanede ve her haberin ardından gelen yorum bölümüne bakın. Sanki özellikle bir kesim, dine ve dine ait kutsallara saldırmak ve çirkin algı oluşturmak için pusuda bekliyor. Biri düğmeye basıyor, gerçek veya feyk hesaplardan berbat ve küfür kokan tweet'ler, paylaşımlar ve yorumlar fora ediliyor.
Ortak özellikleri; din ve dine ait veya dine yakın ne varsa hepsine nefret kusmak ve bunlara anlamsızca bir saldırı oluşturmak. Mesela, Batı ülkelerinde veya başka bir yerde, kendi dinlerine yönelik böyle çirkin bir organizasyon göremezsiniz. Bu saldırı için illaki, saldırıyı hak eden bir haber veya hadisenin olması lazım değil. Bahane çok. Sanal bir hadiseyle düğmeye basılıyor.
Kimi kutsal kitaba saldırıyor, kimi sevgili Elçi'ye hakaret ediyor, kimi ibadete, dini kurumlara ve dini nitelikli her şeye saldırıyor. Hakaret ediyor. Yalan yanlış bilgilerle güya dini eleştiriyor. Akıllarda şüphe oluşturacak iddialarla sadece çamur atıyor olsa bile zarar veriyor. İzi kalıyor, insanlar kandırılıyor.
Peki; dine karşı birkaç yıldır yeni yeni gelişen bu hazımsızlığın sebebi ne?
Bu anlamsız ve neticesiz saldırının taraflarına sorarsanız bir kısmı siyasi, bir kısmı fikri, bir kısmı da şahsi bir gerekçe sunacaktır. Bir kısmı ikbal, bir kısmı mevki ve makam, bir kısmı da parasal bahaneyle bir din düşmanlığı koalisyonu kurmuş durumdalar. Kendilerini bu gerekçelere sığdırıyorlar. Ama bu tür insanların diğer paylaşımlarına bakıyorsunuz, apaçık bir inkâr kokuyor. Haklı veya haksız hangi bahaneye sığınırsa sığınsın bu inkârcı trollere hatırlatmamız gereken nokta şudur:
Dikkat edin. Politik, meşrepsel, fikri, ırki veya diğer bir hazımsızlık veya hassasiyetten dolayı dine yakın olan veya size dini hatırlatan oluşumlara olan kininiz sizi İslam'dan uzaklaştırıyor olabilir. Değmez. Yanlış yoldasınız. Bazı kesimler bu tezgâhı bilerek kuruyor. Siz ise herhangi bir gerekçeden dolayı, bu tuzağın içine giriyor olabilirsiniz. Farkında olmadan dinin dışında görebilirsiniz kendinizi. Bu, benim için önemli değil, benim zaten "Dinim yok" diyenlere söyleyecek bir sözüm yok. Yolları onlara kolay olsun. Zira Allah iyinin de, kötünün de yolunu açar. Hesabı da defteri de gün gelir önümüze koyar.

HER YANLIŞA KARŞIYIZ
Dine uzak belli bir kesim, dini içerikli uyarı veya ikazları şöyle etkisiz kılmaya gayret ediyor: "Din adına konuşanlar neden diğer olumsuzlukları seslendirmiyorlar? Neden susuyorlar?" Gerçek öyle mi? Sanmıyorum. Tarih boyunca dini tebliğ edenler, milyonlarca din hocası, bizler; kul hakkını, vicdansızlığı, rüşveti, haram parayı, şiddeti, her türlü tacizi, hayvanlara uygulanan acımasızlığı ve aklınıza gelebilecek her olumsuzluğu, onur zedeleyen uygulamayı, kul hakkını gasp etmeyi telin ettik, ediyoruz.
Bunu yaparken de şirinlik için yapıyor değiliz. Bunu birçok din adamı yerine getiriyor. Zira din böyle emrediyor. Ama dine ve dine ait her kutsala karşı olup düşmanlık yapanlar, bunları duymadılar ya da duymak istemediler. Veya görmediler! Zira işin rengi başka. Mesele, dini ve dine bağlılığı sağlayacak ne varsa hepsini hırpalamak. Onların derdi hakikatle değil, İslam'la. Tabii, iyi niyetle bunu sorgulayan, anlamaya çalışan kişi veya kişileri elbette ayrı bir yere koymak lazım.
Bir soru soralım bu saldırgan taifeye o zaman: Diyelim ki insanların bir kısmı dinden uzaklaştı, size bunun ne faydası olacak? Bugün birtakım insanı dinden soğuttunuz diyelim. Ya yarın? Sonrası? Hem kendi, hem başkasının günahıyla huzura çıkacaksınız. Aynen böyle olacak. Allah'a, kitabına ve Peygamber'ine karşı işlenen hiçbir küstahlık, ölüm sonrasında karşılıksız kalmayacak. Bunu daha ilk durakta görmeye başlayacaksınız. Sözüm inançsızlara değil. Onlar bir tercihin içindeler. Yanılıyorlar, ama tercih onların. Herkes ektiğini biçecek. Adli İlahi gereği herkesin amel defterine yazılıyor. Kur'an bunu söylüyor. Uyarıyor:
"Biz her insanın yaptıklarını boynuna doladık. Mahşere işleri boynuna takılı olarak gelecekler." (İsra/13)
Bizim tenkit ettiğimiz, dine ve inanca düşmanlık edenlerdir. Varlığını İslam'a düşmanlığa adayandır. Müslümanlıktan uzaklaşmış bir insan ise hiçbir yere yâr olmaz. Ondan bir mamure çıkmaz. Hayatının ileri safhalarında büyük bir pişmanlık yaşar. Geleceği zikzaklarla dolu yaşar. Zira Allah'ı anmakla insan huzur bulur. İslam'la huzur bulur. Allah'tan başka hiçbir yerde huzur yoktur.

KİM DİNE ZARAR VEREBİLİR?
Peki dine karşı olan bütün bu gayretler, çabalar, çirkinlikler, saldırılar İslam'a zarar verecek mi? Dinin geleceğine yönelik bir endişeden dolayı mı bu satırları kaleme aldım? Elbette hayır. Dinin geleceği, varlığı ile ilgili bir gram tereddüdümüz veya endişemiz yok. Zira işin sahibi Allah'tır. Dilerseniz ayete kulak verin:
"İsterler ki, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürüversinler. Ama inkârcılar hoşlanmasalar da Allah nurunu muhakkak tamamlayacaktır." (Tevbe/32)
Allah'ın nuru, Hz. Muhammed (SAV) zamanında tamamlandı. Bugün Allah'ın kitabında duruyor. Gelecekte de Allah'ın nuru, bütün insanlığa ışık vermeye devam edecek.

DİNE HİZMET EDECEK MİLLET
Diyelim ki, falanca kavim, millet veya kişiler dinden uzak durdular. Ne olacak? Ne olabilir ki? Olumsuz hiçbir şey olmayacak. İşin Sahibi (CC) ne olacağını buyuruyor:
"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah öyle bir kavim getirecektir ki, onlar Allah'ı sever, Allah da onları sever. Müminlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar. Allah yolunda cihat ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah'ın dilediğine verdiği bir lütuftur. Allah'ın lütfu geniştir. O her sevgiyi bilir." (Maide/54)

GELECEK İSLAM'INDIR
1400 sene boyunca İslam'a saldırılar oldu. Saldıranlar oldukça Müslümanlar daha da kenetlediler ve din günden güne yayıldı. İslam'a kurulan tuzaklar sahibine geri döndü, iade edildi. Böyle olmaya devam edecek. İslam'ın aleyhindeki her ses cılız ve zavallıdır.
Gelecekte kimlerin daha çok İslam'a hizmet ettiğini göreceğiz. Biz olmasak da bizim gelecek nesillerimiz bütün dünyada İslam'ın etkinliğini ve gücünü daha da net gösterecektir. Merhum şairin dediği söz hiç de hayal değil:
"Yarın elbet bizim elbet bizimdir,
Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir."
Gelecek İslam'ındır. İleride en çok konuşulacak insan Hz. Muhammed (SAV) olacaktır. En çok merak edilen kitap Kur'an olacaktır. Biz olsak veya olmasak da, Rabbimiz hükmünü değiştirmeyecek. Gelecekte insanlar öbek öbek Müslüman olacaklar. Kıyamete ramak kala İslam bütün dünyaya hâkim olacaktır. Dini naslar böyle haber veriyor. Ya biz oluruz bu erdemli merhamet çağrısının başrolünde veya başkaları. İsimler, cisimler, nefesler, nefisler, bedenler, memureler, varlıklar her şey ama her şey değişecek. Ama İslam bütün görkemiyle evrende var olmaya devam edecek. Bize düşen ise bu erdemli yürüyüşte dinin yanında yer alabilmektir.

***


MELEKLER NEDEN KANATLI VE KIZ ŞEKLİNDE ÇİZİLİYOR? MELEKLERİN CİNSİYETİ VAR MIDIR?
Melekler Yüce Allah'a ibadet etmek ve kendilerine verilen görevi yapmakla yükümlü olan nurdan yaratılmış kullardır. Meleklerin cinsiyeti yoktur. Yemez ve içmezler. Allah'a isyan etmezler. Sadık ve temiz Müslüman'a bir simgedir aynı zamanda. Kur'an-ı Kerim, meleklerin kız-kadın gibi bir cinsiyetle anılmasını kabul etmez: "Rabbiniz erkek çocukları seçip ayırdı da kendisine kız çocukları mı edindi? Gerçekten çok büyük söz söylüyorsunuz!" (İsra/40). Kız veya erkek çocuklardan birini Allah'a yakıştırmayı Kuran şiddetle eleştirir. Her şey O'nun mahlukudur. Başka bir ayette de "Onlar, Rahman'ın kulları olan melekleri dişi kabul ettiler." (Zuhruf/19) denilir. Böylece melekler üzerinde cinsiyet yorumu yapanların yanıldığı ve haksızlık yaptığı vurgulanır. Ancak meleklerin kanatlı olduğu Kur'an'da ifade ediliyor. Bu kanatların şekli, mahiyeti, yapısı, yüce Allah'ın bildiği gibidir. Kanatlar göğe yükselmeyi, engin ufku, haber taşımayı, hızı ve gücü sembolize eder. Melekler bu nedenle de kanatlı yaratılmış olabilir. "Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a mahsustur!" (Fatr/1).

Şeytan neden yaratıldı? Bu âlem bir sınanma ve imtihan âlemidir. İmtihanın tam olması için de insanda irade, nefis ve nefsi durduracak vesilelerin beraberinde yaratılması gerekiyordu. Melek nasıl bu âlemde güzel ilhamı, temizliği, dürüstlüğü ve Allah'a itaati sembolize ediyorsa şeytan da yoldan çıkışı, kötülüğü ve nefse tapınmayı temsil ediyor. Bunların tümünün bileşkesi ile imtihan gerçekleşir. Melek varsa, şeytan da olmalı. Gece varsa, gündüz de olmalı gibi. Allah şeytanı yarattı ve ondan razı olmadığını bize haber verdi. Şeytan potansiyel şerri temsil eder. İnsanoğlu ondan sakındırılır. Tıpkı akrepten, yılandan, zehirden ve kötü olan her şeyden sakındığın gibi.
Şeytan sahtekârlığı, hilebazlığı, şerri, yaratana karşı inkârı temsil ederken de yine Allah'ın yarattığı bu âlemde ve O'nun gözetimi altında yapmaktadır. Yoksa şeytan, Allah'a rağmen bir şeyler yapıyor değildir. O, bu âlemde hikmetini Allah'ın bildiği sebeplerden dolayı görevinin gereğini yapıyor. Bir anlamda bir görevli, sınavın bir parçasıdır. Yüce Allah, gönderdiği peygamberler ve kitaplarla şeytanın fonksiyonunu bize öğretti. Ve tedbir almamızı da anlattı. Yol gösterdi.
Önümüzde iki seçenek var. Ya peygamberleri dinleyeceğiz ya da şeytanı. Buna şöyle bir örnek de verilmiştir: Hoca öğrenciye dersi anlatır. Sorular sorar. Doğruyu da öğretir. Sonra sınavda doğru ve yanlış seçenekleri sorar. Öğrenci yanlış seçeneğe evet derse bunda kendi iradesiyle yanlışa evet demiş olur. Bedelini de öder. Özetle, şunu deriz: Şeytan dünyadaki imtihan gereği iyiliğin karşısında kötülüğü sembolize eden bir varlıktır. Seçenekler insana sunuldu. İnsanın iradesine bırakıldı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA