Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

1 Ekim sınavı

Demokratik açılım sürecinin kritik bir dönemeci 1 Ekim'de geçilecek. TBMM'nin yeni yasama dönemine başlaması sırasında verilecek fotoğraf, açılımın ne ölçüde devlet projesine dönüştüğünü de gösterecek. Zira, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ ve komuta kademesi, DTP'ye yönelik bilinen tavırları nedeni ile TBMM'de kendilerine ayrılan locaya gelmiyor, açılış oturumunu izlemiyorlar.
Bunun tek istisnası ABD Başkanı Barack Obama'nın TBMM'ye hitabı sırasında yaşandı. Askerler, ABD Başkanı'nın konuşmasını izlemek için TBMM'ye geldiklerinde, DTP ambargosunu gözardı etmiş gibi davrandılar.

***

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, 1 Ekim'de TBMM'de yapacağı konuşma da her açıdan tarihi önem taşıyor. Aslında Gül'ün mesajlarının ipuçlarını 30 Ağustos, Ramazan Bayramı ve yeni eğitim yılı dolayısıyla yaptığı açıklamalarda görmemiz mümkün oldu. Gül, her fırsatta empati yapmaktan, farklı fikirlere açık olmaktan, hoşgörüden, barış içinde bir arada yaşamaktan, bin yıllık tarihten söz etti. Bu demek oluyor ki Cumhurbaşkanı, demokratik açılımın asli sahibi konumundaki TBMM'de, milli iradenin öz evlatlarına, "cesaret aşılayacak, bölünme korkularına mahal olmadığını söyleyecek, siyasi rekabeti aşan kardeşlik projesinin gerekliliğinin altını çizecek." Gül'ün parlamento performansı bir anlamda demokratik açılım çabalarının gelecek çizgisini de etkileyecek. Hele CHP'nin şimdilik mesafeli durduğu, MHP'nin Cumhurbaşkanı ile görüşmeyi reddettiği, DTP'nin de sanki Öcalan'ın sözcülüğünü yeterli gördüğü bir ortamda...
***

Tabii bu arada Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un, bayramın ikinci günü Sınırtepe Karakolu'na yaptığı ziyaretteki (Mardin-Nusaybin) vurgularını ayrıca analiz etmek gerekiyor. "Genelkurmay, demokratik açılımı destekliyor mu?" diye sorulacak olsa benim cevabım, "Önünü kesmek istemiyor" şeklinde olur. Ancak Zafer Haftası vesilesi ile kamuoyuna açıklanan görüşler, Anayasa'nın 3. maddesi ile çizilen çerçeve, hararetli açılım sürecinde "soğutma işlemlerinin başlatıldığı" hissi uyandırmadı değil. Org. Başbuğ'un, terör örgütü PKK'nın yaptığı katliamları (386) ve öldürülen masum Kürt sayısını (2.434) hatırlattığı konuşmasında karşılığını bulmayan soru şu idi:
"İyi de bölgede katledilen Kürt kökenli insanlar neden hâlâ dağa çıkabiliyor, örgüte veya örgütün güdümündeki siyasi hareketlere destek verebiliyor?"
Burada mesele sadece işsizlik ve eğitimsizlikten mi ibaret, yoksa giderek pekişen Kürt bilinci ile ete kemiğe bürünen siyasal talepler de mi söz konusu?
Bu sorunun ağırlığı, terör örgütü mensuplarının affı ile PKK ismi tasfiye edilse bile o eski kimliği taşıyan kadroların siyasallaşması beklentisini yansıtan bölge halkının önünde duruyor.
Dağa çıkışları önleyememekten yakınan, terörist anne ve babalarının acısını anlamak gerektiğini de zaman zaman söyleyen Org. Başbuğ'un, Mardin çıkarmasındaki ana eksen farklı idi. O eksen, "Operasyonların süreceği" ifadesinde gizliydi. Daha doğrusu Org. Başbuğ, Kürt sorunu yerine terör sorunundan, Kürtçe eğitim yerine Türkçe sorunundan, af yerine etkin pişmanlıktan, silahların susması yerine örgüt mensuplarının kayıtsız şartsız tesliminden söz etti. Kabul etmek gerekir ki asker duruşu sergiledi. Güvenlik penceresinden söylenmesi gerekenleri söyledi. Ama bundan sonra söylenecekler, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ni de yeniden ele almayı gerektirecek kadar uzun soluklu, uzun menzilli olacaktır. O andan itibaren son sözü siyasetçinin söylemesi beklenecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA