Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Sağlık sektörü ne kadar yerli?

Korona dünyaya deyim yerindeyse bir ayna tuttu. İnsanlığın neyi ihmal ettiğini, neyi hoyratça kullandığını, neleri görmezden geldiğini gösterdi. O aynadaki en büyük kara delik ise sağlık alanındaydı.
Korona çok acı biçimde insanlığa 500 yıl önce Kanuni Sultan Süleyman'ın söylediği o sözü hatırlattı: "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi."
Halk sağlığını önemsememenin ne anlama geldiğini korona gösterdi. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin çaresizliğini gördük. Çoğu, sağlık ve sosyal güvenlik sistemleri açısından sınıfta kaldı, tel tel döküldü.
En gelişmiş savaş uçaklarını yapan, akıllı bombalara milyar dolarlar harcayan küresel sistem "insanı" ve "sağlığı" bir kenara itmişti. Bu da bilinmiyor değildi.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin yaptırdığı bir sağlık araştırmasında gelişmiş ülkelerden Japonya, Almanya, İsviçre, İsveç, Kanada, Danimarka ve Birleşik Krallık ile Türkiye'deki "Sosyal güvenlik sistemi" kıyaslamasında açık açık görülüyordu. Türkiye çok daha kapsamlı bir güvence sistemine sahipti.
Birçok örnek vereyim. Göz, Genel Sağlık, Grip, Doğum, Diş, Optik Gözlük ve Reçeteli İlaçlar başlığı altında yapılan kıyaslamada, Türkiye'de kısmen güvenceli diş tedavisi ve reçeteli ilaçlar ( ki bu konuda son günlerde önemli adımlar atıldı) her alanda "tam güvence" varken.
Japonya dahil hiçbirinde güvence tam değildi.
Türkiye'ye en yakın Almanya'da çok gariptir grip gibi çok yaygın bir hastalık, İsviçre ve Danimarka'da ise "göz ve genel sağlık muayenesi" bile "özel durumlar hariç" sosyal güvence dışındaydı.
Korona salgını gelişmiş ülkelerdeki bu tablonun çok daha vahim olduğunu gösterdi. Oysa Türkiye, son 18 yılda ilk "sessiz devrim" hamlesini sağlıkta başlatarak hem güçlü bir sağlık altyapısı oluşturmuş hem de sosyal güvence sistemi kurmuştu. Bugün eğer içeride bedava maske veriliyor, bedava test yapılabiliyorsa ve aralarında İngiltere, İtalya ve İspanya gibi gelişmiş ülkelerin olduğu 40'ı aşkın ülkeye tıbbi yardım ediliyorsa bu öngörü ve hazırlık sayesindedir.
Türkiye bu hazırlığını yaparken, sağlık sektöründe yerlileşme meselesini de ihmal etmedi. Geç kalınsa da tıbbi malzeme ve teknoloji alanında da çok önemli adımlar atıldı.
Bu süreç özellikle Başkan Erdoğan'ın her alanda ısrarla seslendirdiği "yerli ve milli" yaklaşımla daha da hızlandı. Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, geçen yıl bütçe görüşmelerinde ilaçtaki yerlileşme oranını şöyle açıklıyordu:
"Ülkemizde üretim kapasitesi bulunan ancak üretilmeyen ithal ürünlerin yerli üretimi sağlanmış; kapasite kullanım oranı yüzde 60'lardan 80'lere ulaşmıştır. Ayrıca yerel üretimdeki bu büyüme, cari açığa katkı, istihdam, arz güvenliği ve sürdürülebilir kalkınma gibi ülkemizin üst politika belgelerinde yer alan temel hususlara da oldukça önemli katkılar sağlamıştır. Tüm bu çalışmaların bir neticesinde 2016 yılında kutu bazında yüzde 75 olan imal ilaç oranı 2018 yılında yüzde 82'ye çıkmıştır. Bu oran 2019 yılı verilerine göre yüzde 87,60 olmuştur. Tıbbi malzemede ise yerlilik oranı yüzde 34.6 seviyesinde."
Dünyanın milyar dolarlık bir sektöründen söz ediyoruz. Korona salgınıyla sağlık sektörü önümüzdeki yıllarda çok daha önemli olacak. Buna paralel "yerli" üretim de çok daha önem kazanacak. Peki, bu konuya devlet nasıl bakıyor, özel sektör ne yapıyor ve gereken destek veriliyor mu? Bu soruların cevabını da bir başka yazıda ele alalım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA