Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Akşener’in dostluğu

Sesli dinlemek için tıklayınız.

Bugün 6 artı 7'li masada "kilit" parti olduğunu söyleyen İyi Parti ile HDP arasında yaşanan kavga aslında kaçınılmazdı. Eninde sonunda yaşanacaktı. Ama bugün yaşanan, o kaçınılmaz kavga değil, asıl kavga Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener arasında yaşanıyor.
Ne kadar saklamaya çalışsalar da bu kavga artık saklanamaz. Akşener, bir kez daha yola çıktığı "dostlarına" ihanet etme noktasına gelmiş durumda.
Sevgili Salih Tuna önceki gün siyasette "dostluk-düşmanlık", "sadakat-ihanet" üzerine çok manidar bir yazı yazdı. Şöyle diyordu: "Bazılarıyla 'dostluk' yapmanın 'düşmanlık' yapmaktan tehlikeli olduğuna bir kez daha inandım."
Fox TV sunucusu canlı yayında Meral Akşener'e soruyor:
"Sizce Kılıçdaroğlu kazanacak bir aday mıdır?"
Akşener'in "dostu"na cevabı:
"Ama yani bu şimdi çok eee... iyi bir soru olmadı. Tekrar söylüyorum, ben henüz bilmiyorum. Samimiyetle söylüyorum, gerçekten bilmiyorum."
Samimiyet buysa Kılıçdaroğlu yandı. Başından beri Kılıçdaroğlu'nu istemeyen bir Akşener gerçeği var. Aslında Akşener'in önce İmamoğlu'nu "Fatih" diye övmesi de, son günlerde kendisinin ve parti yöneticilerinin ısrarla Mansur Yavaş'tan söz etmeleri de bu stratejinin bir parçası ve Kılıçdaroğlu'na "ihanet" edileceğinin işaretleri
Akşener'in şu sıralarda Yavaş'ı öne çıkardığına bakmayın. Onun da sonu İmamoğlu'ndan farklı olmayacak. Hatta bir süre sonra Yavaş'ın geri plana itildiğine, "yolsuzluk iddiaları" üzerinden itibarsızlaştırıldığına tanık olursak şaşırmayın.
Bu arada İyi Parti içinde "Seküler Ülkücüleri" HDP'yle kavgada öne çıkaran Akşener'in hesabını da bir kenara yazın.
Ama asıl hesabı, bugün siyaset yapmasını sağlayan Kılıçdaroğlu'nun adaylığını engellemek. Bu konuda samimi ve sahici davranmıyor. Bu Akşener'in siyasi yolculuğunun hiç değişmeyen özelliği...
Geriye dönüp bakın, ilk ihanet ettiği isim, onu siyasete kazandıran Tansu Çiller'di. Çok değil siyasete girdiğinden birkaç yıl sonra, DYP'nin 20 Kasım 1999'daki 6'ncı kongresinde elinden tutan Çiller'i değil, Köksal Toptan'ı destekledi.
Sonra partisi baraj altı kalınca gemiyi ilk terk edenlerden oldu. O kaotik ortamda rotasını, yeni bir siyasi yolculuğa çıkan AK Parti'yi çevirdi ama orayı da yarı yolda bırakıp MHP'ye yöneldi.
MHP'den gidişi de farklı olmadı. Milletvekili seçildikten bir süre sonra Devlet Bahçeli'ye karşı kazan kaldıran isimlerin başında yer aldı. Küresel güçlerin FETÖ eliyle MHP'yi dizayn etme operasyonlarının gölgesinde yeni bir parti kurarak tarihsel rolünü ihmal etmedi.
Dostlarına "ihanet" etme üzerine kurulu siyasi yolculuğu, onu bir proje partisi olan İyi Parti'nin başına taşıdı. Orada oluşturduğu siyasi zemin de sağlıklı değildi. Ülkücü-milliyetçi diye çıktığı siyasi yolculuğu, parti içi operasyonla "merkez sağa" kırarken, ötekileştirmediği, rencide etmediği siyasi aktör kalmadı.
Şimdi aynı siyasi oyunu, partisini Meclis'e taşıyan Kılıçdaroğlu'na karşı oynuyor. CHP'nin "Politbürosu" denilen aktörleri bile devre dışı bırakan Kılıçdaroğlu, bu oyunu bozabilir mi bilemem ama "dostları"nın ihanetiyle karşı karşıya olduğu çok açık.
Daha önce de yazdım; Kılıçdaroğlu, kendi partisini büyütmek yerine İyi Parti ve HDP'yi ayakta tutarak "dostlar" oluşturduğunu sandı. Oysa o dostlardan biri pazarlık yaparak, diğeri de kumpas kurarak ona siyasi hayatının sonbaharını zehir ediyor.
Bu durumda sevgili Tuna haklı değil mi?
"Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin: Böyle biriyle (veya birileriyle) ittifak ilişkisi içine girmektense kıyasıya rakip olmak daha iyi değil mi?"

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA