Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Beş çayı: Ruh bunaltısına son!

Çay saatinin refakatçileri ne olmalı? Börek, zeytinyağlı dolma, kısır mı? Yoksa biblo zarafetinde küçük pastacıklar, bisküvi ve krakerler mi?

Gazeteciliği, çaya borçluymuşuz! Kâbussuz geceleri de!.. 17. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere'ye gidelim. O dönemde dünyada en çok kahve içilen ülkeye... Çay buralara 1650'lerde geliyor. 1657'de Londra sakinlerine felç, nezle ve baş dönmesi (beş benzemez!) için evrensel ilaç olarak çay satışı başlıyor. 1660 tarihli bir metinde "Şiddetli baş ağrısına ve baş dönmesine iyi gelir. Ruh bunaltısını yok eder" diyor, "Kâbus görmeyi engeller, beyni rahatlatıp belleği güçlendirir. Bir demlik çay içildiğinde, bedene zarar vermeden geceler boyu çalışılabilir." Biraz fazla bel bağlama, mana-işlev yükleme seziyoruz ama ne yapalım... 1660'da kahvehane/çayhaneler açılmaya başlıyor Londra'da, 1683'te böyle iki bin dükkân olduğu kayıtlı. En taze haberleri merak eden müşteriler de tatmin ediliyor buralarda, hatta modern gazeteciliğin bu mekânlarda doğduğu söyleniyor. Londra'daki ilk düzenli günlük gazete Lloyd's List, Edward Lloyd'un çay-kahve evinde çıkıyor ortaya. Sene 1734.

Aşk, çayın şekeri!

1717, kadınlar için milat: O yıla kadar yasaklılar. Nihayet Thomas Twining, kadınların da girebileceği ilk çayevini açıyor Londra'da ve tıklım tıklım dolduruyor. Beş yıl sonra da ilk çay bahçesi geliyor. Sınıf farklarını yıkıp İngiliz toplumunu kaynaştırmada büyük etkisi olduğu söyleniyor bu çay bahçelerinin. Çöpçatanlık işlevleri de var. Frapan kılık kıyafet ve deli saç modelleriyle adeta podyum muamelesi yapıyor kadınlar çay bahçelerine. Görmek, görünmek için gelinen en piyasa yerler buralar. Pek çok dedikodunun, kıvılcımın, mutlu ya da trajik sona gidecek aşk hikâyesinin doğduğu yerler. George Orwell'in meşhur sözünü unutmayalım: "Aşk ve skandal, çayın şekerleridir." '

Beş Çayı' modası

18. yüzyılın başlarında İngiltere'de günde iki öğün yemek yenirmiş: Sabah kahvaltısı ve akşam yemeği. Önceleri öğleden sonra iki-üç gibiyken akşam yemeğinin saati, sonraları altı-yediye kaymış. Ne oluyor o zaman? Arada mideyi yatıştıracak ufak tefek bir şeyler atıştırma ihtiyacı çıkıyor ortaya. VI. Bedford Düşesi Anna, akşamüstleri bir demlik çay ve yanında hafif bir şeyler atıştırmanın açlığını bastırıp, o saatlerde üstüne çöken "batmakta olan bir gemi" hissiyatını toparladığını fark etmiş. Belvoir Kalesi'ne davet ettiği misafirlerine 'Beş Çayı' ikramında bulunmaya başlamış. 1830'lardan bahsediyoruz. Tek lokmalık sandviçler, minik pastalar, turtalar, kekler ve diğer tatlı çeşitleri ile yanında çay ikram edilen davetler o kadar tutmuş ki, diğer ev sahipleri tarafından da benimsenip âdet haline gelmiş. Bugün hâlâ gayet yaygın, çok kadın ve sohbetmuhabbet çağrışımlı bir öğün, ritüel, aktivite beş çayı. Bizde de iştahla uygulanan, böreklerden zeytinyağlı dolmalara türlü çeşitle renklenen bir buluşup kaynatma mecrası!

Konsoloslukta parti

Buraya kadar Lezzetin Tarihi (Prof. Dr. Zeki Tez, Hayy Kitap) ile Demlikten Süzülen Kültür: Çay (Deniz Gürsoy, Oğlak) kitaplarından yardım aldık. Bundan sonrası, hadi o hiç kullanmadığımız kelimeyle: Yaşanmışlık! Tepebaşı'ndaki İngiliz Konsolosluğu'nun bilir misiniz? Binası, bahçesi, içinin atmosferi, hepsi ayrı etkileyicidir. İnsana kendini Kate Middleton'mış gibi hissettirir! Çarşamba günü işte orada bir Çay Partisi daveti vardı. James Bond'vari jilet İngiltere Konsolosu Leigh Turner ile İngiltere'nin en önemli bisküvi ('Püskevit'in kulakları çınlasın!) üreticilerinden United Biscuits'in CEO'su Jeff van der Eems'in biz 100 küsur kadınla baş ettiği davetin sahibi, Yıldız Holding'di. Yıldız Holding dediğimiz, bildiğiniz Ülker Grubu. Ne alakası var peki? United Biscuits, 2014 sonundan beri Ülker Grubu'nda. Bu davet de UB'nin, Yıldız Holding bünyesindeki birinci yaş günü kutlamasıydı diyelim. Bizdeki kısırlı, sarmalı şekline de laf edemeyiz ama İngiliz usulü çay saati de başka bir güzellik. Porselen fincanlarla, şık bir kere... Zarif atıştırmalıklarıyla vicdan azabını belli bir seviyede tutması ayrıca iyi! Giyim kuşam kodu var sonra: Şapka takmalı mı takmamalı mı bilemeyeceğim ama Bülent Cankurt'un köşesinden ya da İstanbul davetlerinden bildiğimiz stil sahibi kadınların tayyörleri, ayakkabıları, şalları da takdire şayandı doğrusu. Çaya uyumlu eşlikçilerin nefaseti, rüyalara girecek ölçüdeydi. Ünlü pastacı Dolce, UB'nin bisküvi çeşitlerini de kullanarak tasarlamış bu yenilebilir bibloları. Son dönemin en popüler hamur işlerinden 'scone'lar ise efsaneydi. Gelelim ürünlerin kendi lezzetine. Kalkıp da her beş çayında Dolce'ye sipariş veremeyeceğimize göre, bisküvilerin niteliği önemli. McVitie's bisküvi ve kekçikler hem gayet lezzetli hem de ambalajlarından da anlaşılan hassasiyetle (Yağ, şeker oranı, beslenme değeri, kalori hesabı vs gayet ayrıntılı yazılmış) mümkün mertebe sağlıklı. Dönemin duyarlılıklarından glutensiz ürünleri var sonra. Jacobs mini krakerler de türünün, benim karşılaştığım kadarıyla en iyi örneklerinden. Çin'in Tang Hanedanlığı dönemi şairlerinden Lo T'ong bitirsin: "Çayın ilk fincanı dudaklarımı ve ağzımı ıslatır, ikincisi yalnızlığı siler, üçüncüsü içimdekileri açığa çıkarır..." Yok, yine ben bitireyim: Yanındakiler de hayatı tatlandırır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA