Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERMAN AKILLI

Türkiye-Afrika İlişkilerinde Covid-19 Diplomasisi

İnsanlık tarihi, tarihin seyri içerisinde yaşanan önemli hadiselerin neden olduğu kırılmalar üzerinden şekillenmektedir. Hassaten geçtiğimiz yüzyıllık süreç ele alındığında uluslararası sistemde yaşanan değişim ve dönüşümlerin, tarihin seyrini ve devletlerarasındaki ilişkilerin çehresini belirlediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim bu süre zarfı içerisinde yaşanan iki büyük dünya savaşı, Soğuk Savaş döneminde uluslararası sistemin iki kutuplu yapıya evirilmesi, sonrasında Sovyetler Birliği'nin 1990'ların başında çözülmesiyle uluslararası sistemin çehresinin yeniden değişmesi, yaşanan bölgesel çatışmalar, 11 Eylül saldırıları, Arap Baharı ve en nihayetinde 2019 yılının Aralık ayı sonunda dünya gündemine yerleşen ve etkileri hafiflemiş olsa da devam eden Covid-19 salgını bu kırılmalara örnek olarak gösterilebilir.

Her nasıl önceki kırılma noktaları uluslararası sistemde değişimin ve dönüşümün habercisi olduysa, Covid-19 salgınının da bu denli bir dönüşüme yol açtığını söylemek yanlış olmayacaktır. Zira devletler Covid-19 salgını başında ve süresinde ulusal çıkar ve uluslararası iş birliği dengesinde önemli sınavlara tabi tutuldular. Öyle ki, Avrupa'da ilk etapta İtalya'da başlayan karantina uygulamaları ve ülkede virüsün süratli artışı sonrasında Avrupa Birliği üyelerinden İtalya'ya yardımların arzu edilenden daha geç ulaşması; "Fransa'nın İtalya ve İspanya'ya gönderilen milyonlarca maskeye el koyduğu" iddialarının uluslararası basında yer alması (Euronews) gibi örneklere bakıldığında özellikle Batılı devletlerin Covid-19 sınavının ilk günlerinde tamamen ulusal çıkar temelinde hareket ettikleri söylenebilir.

Avrupa'da durum bu haldeyken dünyanın diğer kısımlarında özellikle Afrika kıtasında daha vahim senaryoların var olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Elbette Covid-19 salgınının, salt olarak bir kıta ya da bölge üzerindeki etkisinden ziyade dünya genelinde oluşturduğu dönüşüme dikkat çekmek elzemdir. Afrika özelinde duruma bakıldığında öncelikle kısaca bölgenin gerçekliklerine değinmek gerekmektedir.

Birleşmiş Milletler (BM)'nin 2019 Dünya Nüfus verilerine göre Afrika kıtası; 1,37 milyarlık nüfusu ve 30 Milyon m2'den fazla alanı ile dünyanın ikinci büyük kıtasıdır. BM tarafından egemen ve bağımsız devlet olarak tanınan 54 ülke Afrika kıtasında yer almaktadır. Bahse konu 54 farklı ülkenin, farklı kültürlere, inanç sistemine, coğrafyaya, tarihe, yaşam tarzlarına ve ekonomiye sahip oldukları unutulmamalıdır. Bununla birlikte 54 farklı Afrika ülkesinin tek bir dilde iletişim kurduğunu söylemek mümkün değildir. Nitekim Nijerya gibi Batı Afrika'daki bir ülke, ülke içerisinde yer alan her bölgedeki kabile veya etnik grup sayısına bağlı olarak ülke genelinde konuşulan 300'den fazla lehçeye sahiptir. Bu bağlamda Afrika genelinde konuşulan yüzlerce dil ve lehçenin olabileceğini göstermektedir. Bununla birlikte Afrika temelindeki bahse konu kültürel farklılıklara, diyalektik farklılıklara veya etnik bölünmelere rağmen, sosyal sermaye, siyaset ve ekonomik çıkarlar insanları bir araya getirmede önemli bir rol oynamaktadır.

Türkiye-Afrika İlişkilerinin Kısa Tarihçesi
Bilhassa Soğuk Savaş dönemi içerisinde Türk dış politikasının seyri blok politikalarına ve uluslararası sistem içerisindeki dalgalanmalara bağlı bir seyir izlemiştir. Bu çerçevede ABD/NATO özelinde Batı genelinde izlenen bir dış politika yöneliminin tezahürü olarak Türkiye, dünya üzerindeki birçok coğrafyada kısıtlı dış politika hamleleri geliştirmiştir. Bu bağlamda Afrika ile ilişkilerin bu süre zarfında kısıtlı olduğu görülmektedir. Elbette bu durumun başka bir nedeni ise 1960'lara kadar Afrika kıtasında kolonyal/emperyalist devletlerin varlığının sürmesi de bir etken olmuştur. 1990'lara doğru ise Türk dış politikasında Afrika'nın zemin kazanmaya başladığı görülmektedir. Nitekim Türkiye, Turgut Özal'ın girişimleriyle Türkiye; Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından Gambiya, Gine, Gine-Bissau, Moritanya, Senegal, Somali ve Sudan'a kurumsal kapasite inşası için sağlanan 10 Milyon ABD Doları tutarındaki yardım paketi ile 5 Haziran 1985 tarihinde kendi dış yardım programını başlatmıştır. Türkiye'nin bu adımının önceki yıllardaki Afrika kıtasında yer alan ülkelerle doğrudan iletişim kurma konusundaki kısıtlamaları artık aştığının önemli bir göstergesidir.

Benzer şekilde 1998 yılında "Afrika'ya Açılım Eylem Planı" Türkiye-Afrika ilişkilerinde yeni bir dönemin habercisi olmuştur. Ancak Türkiye-Afrika ilişkileri açısından asıl çığır açıcı dönem 2005 yılının "Afrika Yılı" ilan edilmesiyle olmuştur. Bu sürecin ardından Türkiye, ilk olarak Afrika Birliği'nde gözlemci ülke statüsü elde etmiş, daha sonra 2008 yılındaki Afrika Birliği Zirve Toplantısı'nda Afrika Kıtası'nın stratejik ortaklarından biri olarak kabul edilmiş, ayrıca Afrika Kalkınma Bankası'nın bölge dışı 25. üyesi olmuştur. Bu olumlu ivmelenmeye eş değer şekilde Türkiye ve Afrika ülkeleri arasında diplomatik misyonlar hızla mütekabiliyet ilkesi zemininde açılmıştır. Bununla birlikte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bölgeye üst düzey ziyaretler gerçekleştirmesi de ilişkileri ivmelendiren başka bir unsur olmuştur. Zira üst düzey ziyaretler temelinde 28 Afrika ülkesi (Cezayir, Cibuti, Çad, Ekvator Ginesi, Etiyopya, Fas, Fildişi Sahili, Gabon, Gambiya, Gana, Gine, Güney Afrika Cumhuriyeti, Kenya, Libya, Madagaskar, Mali, Mısır, Moritanya, Mozambik, Nijer, Nijerya, Senegal, Somali, Sudan, Tanzanya, Tunus, Uganda, Zambiya) ziyaret edilmiş, ilişkilerin ivmelendirilmesi sağlanmıştır.

İşte bu girişimlerin neticesi olarak bugün Türkiye'nin Afrika kıtasında 43 büyükelçilikle, 50'den fazla ülkede diplomatik misyonlar yürütülmektedir. Ayrıca, resmi diplomatik misyonların yanı sıra Türkiye, Afrika'daki girişimini devlet ve devlet dışı aktörlerle de desteklemektedir. Başta Türk Hava Yolları (THY), TİKA, Anadolu Ajansı (AA), Yunus Emre Enstitüsü (YEE), Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ve Türkiye Maarif Vakfı (TMV) bölgede faaliyet göstermektedirler. Ayrıca Türkiye Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD), sivil toplum kuruluşları ve şirketler de Afrika'da faaliyet göstermektedir.

Türk dış politikasındaki dinamizmin yanında kıta Afrika'sına yönelik Türkiye'nin temel yaklaşımı "Afrika sorunlarına Afrikalı çözümler" ilkesi çerçevesinde ve karşılıklı fayda hedefiyle olmuştur. Nitekim Türkiye, Afrika ülkeleri ile kendi tarihsel deneyimini, sosyal, siyasi ve kültürel birikimini, fırsat ve kaynaklarını paylaşmaktadır. Türkiye'nin tarihe dayalı olarak geliştirdiği Afrika politikası, ikili, bölgesel, kıtasal ve uluslararası ölçekte siyasi, insani, ekonomik ve kültürel bağlar kurmayı içermektedir. Yukarıdaki satırlarda değinilen, Afrika'daki Covid-19 salgınına geri dönülecek olursa Türkiye'nin Afrika açılımının Covid-19 salgını döneminde de devam ettiği görülmektedir. Zira Covid-19 salgını döneminde Hz. Mevlâna'nın "Ümitsizliğin ardında nice ümitler var, karanlığın ardında nice güneşler var" sözlerini şiar edinen Türkiye'nin dış yardım seferberliğinin önemli durak noktalarından birisi Afrika kıtası olmuştur. Zira Türkiye'nin yardım talebi aldığı 159 ülkeden 49'u Afrika kıtasındadır.

Türkiye, Covid-19 salgını süresince sağladığı insani yardımlar neticesinde 2 milyondan fazla insana doğrudan yardım ulaştırmıştır. Yukarıdaki satırlarda da vurgulandığı üzere yardım ulaştırılan kişilerin çoğunun Afrika'dan olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bununla birlikte salgın döneminde daha önce TİKA tarafından inşa edilen Somali Recep Tayyip Erdoğan Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Nyala Sudan-Türkiye Eğitim ve Araştırma Hastanesi bulundukları ülkelerde virüsle mücadelede kilit noktalar haline gelmişlerdir. Ayrıca 15 Mart 2022'de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe Halk Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen Uluslararası İyilik Ödülleri töreninde yapmış olduğu konuşmada, "3. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi'nde söz verdiğimiz 15 milyon doz aşıyı kademeli olarak ülkemize ulaştırıyoruz" demiştir. Bu bağlamda Türkiye'nin Covid-19 ile mücadelesinin sadece ülke toprakları ile sınırlı olmadığı, küresel bir salgına dönüşen Covid-19 süresince salgının yayılımını yavaşlatmak ve can kayıplarını engellemek için birçok devletin virüs ile mücadelesine finansal ve tıbbi malzeme boyutları ile katkı sağlamaktadır. Sonuç olarak Türkiye, gerçekleştirdiği insani yardımlarla, sadece yer aldığı coğrafya için değil, diğer bölgeler ve dünya için bir umut ışığı olmaya devam etmektedir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA