Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NERGİS DAMA

Yerel Yönetimlerde Sosyal Politika Uygulamalarının İki Kutbu: Riskler ve Fırsatlar

31 Mart yerel seçimi geride kalırken, seçim sonuçlarına dair analizler farklı alanlarda yapılmaya başlandı. Bu analizlerin başlıca amacı, aday veya partinin kazanma ve kaybetme nedenlerini belirlemek. Seçim öncesinde sonuçların il veya ilçede hizmet çeşidine ve niteliğine göre değişebileceğini, seçmenin genel durumda yaşadığı, özellikle ekonomik sorunların çözümüne destek olarak gördüğü belediyelerde seçmen davranışının parti aidiyetinden farklılaşacağını belirtmiştim [1]. Nitekim değerlendirmelerde seçim sonucunu olumlu etkileyen kavram olarak "sosyal belediyecilik" ifade ediliyor.

Bu kavram, Türkiye'de yerel yönetim anlayışına 1990'lı yıllarda hâkim oldu. Vatandaşların taleplerini doğrudan iletebildikleri, hızlı ve kalıcı çözüm bulabildikleri, her türlü talep, istek ve beklentileri için muhatap buldukları bu süreç, "sosyal belediyecilik" uygulamalarının belediyelerin temel görevleri arasında yer almasını hızlandırdı. Hâli hazırda bir belediyenin gıda yardımı yapması yadırganmadığı gibi yaşlı, engelli veya kronik hasta olan bireylere evde bakım hizmeti vermesi normal karşılanıyor. Bu durum, sosyal belediyecilik kavramının birçok sosyal politika uygulamalarından oluşmasını ve her seçimde sosyal politika vaatlerinin hem nicel hem de müdahale alanı bakımından artmasını sağladı.

Yoksul hanelere temel gıda ve yakacak yardımıyla başlayan süreç, eğitim, sağlık, istihdam, konut, kültür ve spor alanlarının her birisinde farklı hizmet ve uygulamalarla devam ediyor. Örneğin yoksul hanelere verilen gıda desteği hedef kitlesini genişleterek, öğrencilerin gün içinde ihtiyaç duyduğu gıda maddelerinin dağıtılmasına dönüştü. Kampüslerde sabahları çorba dağıtımı, toplu ulaşım duraklarında belediyelerin kahvaltı ve çay vermesi, kütüphanelerde özellikle sınav zamanlarında artan çay-kahve ve kek desteği, gıda yardımının değişimini gösteren güncel örnekler.

Ancak gıda desteklerini de içeren sosyal yardım hizmet sunumundan önce özellikle büyükşehirlerde belediyelerin başlıca görevi olan ulaşıma dair sorunların "sosyal belediyecilik" adı altında göz ardı edilme riskini belirtmek gerekir. Duraklarda çorba, çay, sandviç dağıtımı yapılırken otobüsle ulaşımın yerine metro, tramvay gibi alternatiflerin geliştirilmemesi, güzergâhtaki hatların yoğunluğa ve talebe rağmen artırılmaması, otobüslerin engelli, yaşlı, hamile ve çocuklu kadınlara göre uygun olmaması, çorba veya çay içerken belki hoşgörüyle karşılanabilir. Fakat yerel yönetimlerin yalnızca sosyal belediyecilik kapsamında uygulamalarına öncelik vermesi, belediyelerin bir sosyal yardım kurumu olarak algılanmasını hızlandıracaktır.

Avrupa ülkelerinde olduğu gibi vatandaşların yerel düzeydeki talep ve beklentilerini belediyelere yönlendirmesi rasyonel bir davranıştır. Bu talep ve beklentilerin içinde tabii ki sosyal yardım ve sosyal hizmet uygulamalarını kapsayan sosyal politikaların olması kaçınılmaz. Dolayısıyla yerel yönetimlerin sosyal politikalarını çeşitlendirmesi veya nicelik olarak artırması, vatandaşların sosyal ve ekonomik refahı için olumludur. Belediyeler bir taraftan sosyal yardım kurumu gibi gıda, kıyafet ve yakacak dağıtımı yaparken, diğer taraftan sosyal konut inşa ederek barınma taleplerini karşılıyor. Öte yandan evde sağlık hizmeti aracılığıyla sağlık kuruluşu niteliğini taşırken, spor faaliyetleri için merkezler ve sahalar inşa ederek ve lise-üniversite hazırlık kurslarıyla eğitim kurumu gibi faaliyet göstererek her geçen gün aktif bir sosyal politika kurumuna dönüşüyor. Yerel yönetimlerin değişen toplumsal yapıya ve farklılaşan taleplere cevap vermesi, sosyal politikaların güçlenmesi ve toplumun sosyoekonomik refahının artması için önemli bir fırsat.

Ancak her alanda faaliyet gösterilmesi ve tüm beklentilerin tek bir kurumda toplanması, aynı zamanda ciddi risklere işaret ediyor. Bugün, emeklilere "ek ödeme" şeklinde maaş vaadinin olması, sosyal politikalarda "destekleyici kurum" niteliğinden ziyade belediyeleri sosyal politikaların başlıca kurumuna dönüştürebilir. Bu ihtimalin başlıca sorunları, il ve ilçe belediyeleri arasında mükerrer ve hak odaklı olmayan sosyal politika uygulamaları, sosyal yardım ve sosyal hizmet uygulamalarının finansmanının sürdürülebilirliğinin sağlanamaması ve eğitim, sağlık, barınma, istihdam, vb. temel refah hizmetlerinden sorumlu merkezi kurumlarla görev ve yetki karmaşıklığıdır. Mevcut durumda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü kapsamında 60'a yakın sosyal yardım programı uygulanmaktadır. Birçok belediyenin yardımlarının hala daha merkezi sistem tarafından görülememesi, merkezi yardımların bilgisinin olduğu Bütünleşik Sosyal Yardım Bilgi Sistemi'nde yerel yönetimlerin yardımlarının entegre edilmemesi, sosyal politikaları toplumsal adaleti ve refahı sağlama amacından uzaklaştırdığı gibi hem sosyal hem de ekonomik olarak sürdürülebilirliğine zarar veriyor.

Bu risk olasılıkları, sosyal politikalar alanında yerel yönetimlerin daha az rol alması ve sorumluluklardan vazgeçmesi anlamına gelmemeli. Yerel yönetimlerin vatandaşların talep ve beklentilerini karşılayabilmesi için müdahale alanları geniş, manevra kabiliyetleri yüksek ve finansal özellikleri güçlü. Dolayısıyla belediyelerin toplumun demografik, ekonomik ve sosyal özelliklerine göre farklılaşan talep ve beklentilerini karşılaması gerekir. 10 yıl öncesinde öğrencilerin kütüphane veya ders çalışabilecekleri kafeleri belediyelerin inşa etmesi beklenmezken, bugün bu talep olağan karşılanıyor. Fakat söz konusu talepleri uygulamaya dönüştürürken belediyelerin özellikle altyapı, ulaşım, çevre ve imar alanındaki sorumluluklarını göz ardı etmesi, sürdürülebilir şehir ve ilçelerden ziyade "günü kurtarma" ve "hümanist, fakat gerçekçi olmayan bir algı"nın olduğu kâğıttan yerleşim yerinin inşasıyla sonuçlanabilir. Sosyal yardım ve hizmetlerin hedef kitlesinin nasıl belirlendiği, finansmanın nasıl sağlandığı, yararlanıcı grupların sosyoekonomik açıdan güçlenip güçlenmediği gibi soruların cevapsız kalması, olası bir doğal afet, sosyal kriz veya ekonomik şok karşında şehirleri tehlikenin merkezi haline getirebilir.

Söz konusu tehlikenin önlenmesi için, farklılaşan ve çeşitlenen sosyal politika talep ve ihtiyaçlar karşılanırken popülist, günü kurtarmaya yönelik, "yara bandı" niteliğinde geçici uygulamalardan ziyade finansmanın etkin kullanıldığı, sosyal ve ekonomik refahı artırma etkisi olan, şehirlerde sosyal belediyecilik aracılığıyla her bireyin eşit olarak faydalandığı bir hizmet sistemi oluşturulmalıdır. Sosyal politikaların vatandaş nezdinde karşılık bulması, bu alandaki yatırımların gelişigüzel ve hiçbir plan olmadan yapılmasına meşruiyet kazandırmaz. Zira sosyal politika uygulamalarının başlıca amacı, sosyoekonomik açıdan kırılgan olan bireylerin desteklenerek sosyal ve ekonomik açıdan güçlendirilmesidir. Bu amaca hizmet etmeyen her "sosyal belediyecilik uygulaması" herhangi bir kriz durumunda günah keçisi olarak "pasif ve tüketen" olarak etiketlenen grubu günah keçisi ilan edecektir.

[1] https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/nergis-dama/2024/01/20/yerel-secimlerde-sosyal-politikalar-ve-secmen-davranisina-etkisi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA