Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ŞENER AKTÜRK

Soçi uzlaşması özgür Suriye ve Türkiye için önemli bir kazanım

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin'in Soçi'deki görüşmesi sonucunda İdlib'de bir insani felaket engellenmiş, Türkiye çatışmasızlığın garantörü olduğu bölgeyi ve on iki askeri gözlem noktasını korumuş hatta Rusya'nın da kabullenmesiyle bu konumunu daha da sağlamlaştırmış gözüküyor. Bu uzlaşma öncesinde dile getirilen felaket senaryolarına göre çok daha başarılı bir sonuçtur. Bu olumlu sonuçtan yola çıkarak Suriye savaşının güncel durumu hakkında bir dizi tespit, tahmin ve tavsiyede bulunmak mümkündür.
Soçi uzlaşması Türkiye'nin Esed rejimini muhatap almaksızın Suriye'deki insani endişeleri ve jeopolitik çıkarlarına uygun bir şekilde ilerleme sağlayabileceğini bir kez daha gösterdi. Tam tersine Türkiye'nin Suriye ve Ortadoğu halkları nezdindeki ahlaki üstünlüğünün belki de en önemli sebebi gerek Suriye'de, gerek Mısır'da, gerekse diğer Ortadoğu ülkelerinde halkın çoğunluğunun desteğine dayanan demokratik bir dönüşümü halen destekleyen en önemli bölge ülkesi olmasıdır. Türkiye'nin aksine ABD, İran ve Rusya'nın Suriye'de tepeden tırnağa silahlandırarak himaye ettikleri gruplar ise Esed liderliğindeki Baas rejimi ve PKK'nın Suriye kolu PYD gibi mezhepsel ve etnik kimlikleri istismar eden ideolojik azınlık diktatörlükleridir. Yüzbinlerce sivilin katledilmesinden sorumlu bir kişiyi muhatap alarak meşrulaştıran bir politika değişikliği Türkiye'nin diğer tüm aktörlere karşı sahip olduğu bu ahlaki üstünlüğü kaybetmesine sebep olabilirdi.
Türkiye'nin on iki askeri gözlem noktasıyla koruması altına aldığı İdlib, gerek ABD ve Suudi Arabistan destekli PYD, gerekse Rusya ve İran destekli Esed rejiminin temsil ettikleri ideolojik azınlık diktatörlüklerine karşı milyonlarca muhalif Suriyelinin kitlesel olarak seslerini çıkarabildikleri en büyük yaşam alanıdır. Tahran ve Soçi görüşmeleri öncesi ve sonrasında İdlib'de Suriye ve Türkiye bayraklarıyla yapılan gösteriler bu durumun en yakın bir kanıtıdır. Suriye savaşı gibi ABD, İran, Rusya ve Türkiye'nin dahil olduğu dört aktörlü bir mücadelede diğer üç aktörün aynı anda Türkiye'ye karşı birleşmesine imkan vermemek, her bir somut anlaşmazlık konusunda diğer aktörlerden en az biri, tercihen ikisiyle beraber hareket edebilme imkanlarını muhafaza etmek gerekir. Örneğin Türkiye; Rusya ve İran ile beraber ABD'nin PYD devleti projesini, ABD ile birlikte ise Esed rejimi ve İran yayılmacılığını sınırlandırabilir.

Turnusol kâğıdı
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD'nin muazzam askeri desteği ve Suudi finansmanı sayesinde ülkenin en az dörtte birini işgal altında tutan PYD ve müttefiklerinden oluşan SDG'nin Suriye'yi parçalayan esas bölücü unsur olduğunu vurgulaması son derece yerindedir. Bu bakımdan rejim unsurlarının İdlib'e saldırmaya hazırlandığı günlerde SDG'nin işgali altındaki tüm bölgeleri tek bir idare altında birleştirme kararı alması manidardır. ABD'nin onayı olmadan gerçekleşmesi pek mümkün olmayan bu kritik gelişme, SDG'nin devletleşme yolunda ayrılık ve bağımsızlık potansiyelini artıran çok önemli bir adımdır. Esed rejimi ve İran'ın esas derdi gerçekten Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumak ise Fırat'ın doğusunu tamamıyla işgali altında tutan SDG'ye karşı bir askeri operasyon yapması beklenirdi.
Türkiye'nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtları ve İdlib'de çatışmasızlığın garantörü olarak üçüncü bir aktör olarak fiilen sahaya inmesi milyonlarca Suriyelinin nefes alabilecekleri bir kurtarılmış bölgenin şekillenmesini sağlamıştır. Astana sürecinde kararlaştırılan ve TSK'nın İdlib çevresindeki on iki gözlem noktasıyla sınırları fiilen çizilmiş olan bölgenin her türlü müdahaleye karşı muhafaza edilmesi kısa vadede Türkiye için en kritik ve asgari hedef ve en önemli kazanım olacaktır. Milyonlarca muhalif nüfusuyla İdlib, Suriye'nin geleceğine ilişkin müzakerelerde Türkiye'nin söz sahibi olabilmesini sağlayabilecek en önemli unsurdur. Soçi uzlaşmasıyla kararlaştırılan silahsızlandırılmış bölgenin sınırın her iki tarafında aynı derinlikte ve içerikte uygulanması çok önemlidir. Sadece Türkiye destekli muhaliflerin değil rejim destekli unsurların ve yabancı savaşçıların da aynı mesafede silahsızlandırılarak geri çekilmesi, uzlaşmanın eşit ve adil bir şekilde sınırın her iki tarafında uygulanması gerekir.
Geleceğe dönük olarak Zeytin Dalı Harekâtı'ndan bu yana Rusya'yla müzakere edildiği üzere PYD'nin Tel Rıfat'tan çıkarılması, yıllardır ABD'yle müzakere edildiği üzere PYD'nin Münbiç'den çıkarılması, Rusya ve ABD'nin Suriye'de Türkiye ile iş birliğine ne ölçüde niyetli olduklarının test edildiği birer turnusol kâğıdı işlevi görmektedir. Uzun süre devam eden müzakerelere rağmen ne ABD'nin Münbiç'te ne de Rusya'nın Tel Rıfat'ta PYD'yi himaye etmekten vazgeçmediği görülmektedir. Birer Arap bölgesi olan Münbiç ve Tel Rıfat'ın, ABD ve/ya Rusya'nın razı gelmesiyle PYD terör örgütünden kurtarılması ve zorla göç ettirilenler başta olmak üzere bu yörelerin yerlisi olan halkın kontrolüne verilmesi de büyük bir kazanım olacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA