Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

‘Yeni Normal Yaşam’a dönüş ama...

Ekranlarda Sağlık Bakanlığı'nın hazırladığı hani o ünlü dizi Hekimoğlu aracılığıyla hazırlanan yeni kamu spotu dönüyor..
Bu defa mesaj daha öz..
"Pandemi 1 kişi ile başladı, biliyor musunuz?. Yani 1 kişi çok önemli. O 1 kişi sizsiniz. Eğer yavaş yavaş izin verilen özgürlüklerinizin tümüyle geri alınmasını istemiyorsanız, şu üç şeye kesin uyun.. "Maske.. Mesafe ve Temizlik.."
Hafta başında Ercan ve Caner'e "Aylardır karantinada gidiyoruz. Hadi biz de şu 'Yeni Normal' adı verilen yaşama biraz katılalım da neler oluyor görelim" dedim..
Sonraları Ankara'dan gelen kardeşim Kemaller ve kuzen Nilhan da katıldı.
Dört gece üst üste çıktık..
Önce bu yeni normal içinde yaşadığımız güzelliklerden söz edeyim..
Pazartesi gecesi, Çin Lokantası'na gittik. Nişantaşı Sushico.. Yazmıştım zaten. Ben bayılmıştım. Yardımcılarım, evdeki yardımcım Fatoş'la beraber, pandemi günlerimi keyif, huzur ve rahat içinde geçirmemi, mutlu olmamı ve bu yazıları rahat ve keyifle yazmamı sağlayan harika insanlar, Ercan ve Caner de çok sevdiler..
Çin'den çıkınca ver elini Salomanje..
Bizim Nişantaşı'ndaki ezber kafemiz.. Orda da yaktık puroları.. İnsan görmeyi nasıl özlemişiz.. Trafiğe kapalı yolda insanlar..
Kaldırım masalarında insanlar.. Yola bakan evlerin pencerelerinde insanlar..
İnsanın olduğu yer cennet benim için..
Ertesi gün, gene Nişantaşı.. Bu defa Milli Reasürans Pasajı'ndaki çok sevdiğim, çok özlediğim Meksika Mutfağı..
Ranchero.. Ağzına acı koyamayan Caner (Nasıl Gönenli'yse artık) bile bayıldı, tatlısı bile biberli o mutfağa.. Ardından gene Salomanje..
Çarşamba.. Sıra Türk mutfağına, o mutfağın da en klasiği, en ünlüsüne geldi.
"İskender yiyelim" dedim.. "Ama hakiki İskender.. İskender'e adını veren İskender Efendi'nin artık üçüncü, belki de dördüncü kuşak tarafından yönetilen ve adı sadece "İskender" olan dükkanına gitme kararı verdik.. Nişantaşı muhtarımız Erol Kaynar tabii. Onu aradık. Geçerken Salomanje'den aldık ve istikamet hemen az ilerdeki Şakayık Sokak..
Kapıdan girerken, duvara asılı resimlerden birinde, Bursa'daki Mavi Köşe adlı 1930'lardan kalma dükkanın resmini gördüm..
Anılara bakar mısınız?. Orda yedim ben.
Mavi Köşe'de İskender yedim, çocukken, onu hatırladım..
Bandırma'da ilkokul 2'deyim. Necati Dayım geldi İstanbul'dan, Hukuk okuyor.
Bizi aldı Bursa'ya götürdü. Orda Cumhuriyet'in ilk kadın hocalarından, anneannemin kardeşi Resmiye Teyzem var.
Çekirge'de.. Onu ziyaret edeceğiz.
Bandırma'da sinema hak getire..
Bursa'da ünlü Tayyare Sineması var.. Şimdi Tayyare Kültür Merkezi olmuş..
Dayım program yaptı. Önce sinemanın yanında ünlü Mavi Köşe kebabçısı varmış.
Orda öğle yemeği, sonra Tayyare Sineması.
Sonra Çekirge'ye dönüş..
Yemek, her tarafı mavi boyalı o dükkanda.. Sinema da yanında.. Sinema heyecanıyla yemeği hatırlamıyorum bile.
Meğer, dükkanı daha evvel uzak bir köşede açmış İskender Efendi. Oğlu Cevat işte bu merkeze taşımış ve üne kavuşturmuş.
"Ün" deyip geçmeyin.. O zamanın en büyük Amerikan gazetesi, Paris'te de basılan The New York Herald Tribune (Daha sonra The New York Times ile birleştiler) tam sayfa yazmış, Bursa'daki Mavi Köşe'yi, 1900 bilmem kaçta.. O gazetenin resmi de asılı Nişantaşı'nda.
Yemeği Mavi Köşe'de keyifle yedik, sinemaya geçtik.. Hiç unutmam.. Bir Tarzan filmi..
Heyecanla izledim. Çıktık, otobüse bindik, Çekirge'ye gideceğiz.. Onca heyecanı çocuk kafam mı kaldırmadı, ne olduysa midemin bulandığını hissettim.. Yer yok.
Ayaktayız. Dayımla Öcal ağbim tutamaçlara tutunuyorlar. Ben dayımın bacağına..
Giderken sarsıntıdan bulantım iyice arttı..
"Dayı ben kusucam" dedim. Necati Dayım dalga geçiyorum sanmış.. Tam bir Kilis şivesi ve aksanı ile "Dee kussss, o zaman" der demesiyle, benim yanımızdan geçen biletçinin bacağına boşalmam bir oldu.. Hiç ama hiç unutmam.. Ne harika bir insanmış o biletçi.. Bana bakmadı bile..
Dayıma bağırdı.
"Beyim çocuğa öyle laf edilir mi?." Harika İskender yedik o anılar mekanında..
Üstüne çok sevdiğim Kemal Paşa Tatlısı ile Sütlü Kadayıf tadımlık.. Ardından ver elini Salomanje gene.. Puro tüttürmeye..
..Ve perşembe.. Şimdi eğlence hayatındaki Yeni Normal'e bakma sırası geldi.
Sevgili Kaya (Demirer) Bodrum'u kapamış, dönmüş Frankie'yi açıyor.. Açılış da Zeynep Özyılmazel ile.. Köşeme sık sık yazıları ve fotoğraflarıyla konuk ettiğim, kardeşim Zeynep.. Neco'nun kızı.. Kucağımızda büyüyen Zeynep..
Harika da bir repertuar yapmış..
Sahnede nasıl eğlendirici olmuş.. Bütün salonu avcuna aldı, daha ilk şarkılarıyla..
Türkçe ağırlıklı, her dilden söyledi, piyano eşliğinde.. Salon ayni salon da, yerleşim "Mesafe" kuralına uygun yerleştirilmiş.
Kapasite yarıdan fazla düşürülmüş.. Müzik harika.. Servis harika.. Tek şikayetim, yıllardır Kaya'ya anlatamadığım.. Yemekler hep de luxe.. Bir yemekte menü ne kadar sosyetik olursa ben o kadar aç kalırım. Kaya'ya "Yahu ben köy çocuğuyum. Benim gibi köylüler için de basit şeyler koy menüye" dedim dedim anlatamadım. Salata, meyve ve tatlı ile doyurdum kendimi..
Kemal zaten et yemez.. Söğüş tabağı, peynir tabağı, patates kızartmasıyla bitirdi işi.. Nükhet ve Nilhan ailenin sosyetikleri.
Onlar çok keyifle yediler..
..Ve çıktık..
Sonuç!.
Yeni normal çok güzel.. Bu yeni normal, bizim, sonu hâlâ belli olmayan pandemiye sabrımızı fazlasıyla karşılar..
Yeter ki elimizdeki özgürlükleri kaybetmeyelim..
Peki, koruyabilecek miyiz?. Hekimoğlu'nun ekranda söylediklerine kulak verecek miyiz?. Veriyor muyuz?.
Orasını ayrı yazmaya karar verdim ki, bu yazının tadı kaçmasın!.

***


"Bir ben maskesiz olsam, ne olur?"

Hekimoğlu ekranlarda bas bas bağırıyor..
"Pandemi 1 kişi ile başladı.." Öyle.. Önce Çin'de bir kişide görüldü..
Ardından dünyaya yayıldı. Kısa zamanda milyonlarca hasta, binlerce ölü..
Salgın bu demek zaten..
İlacı henüz yok. Aşısı da henüz yok..
Hastalık, fakir, zavallı, köle, ya da en gelişmiş hastanenin en ünlü doktoru ol, fark etmiyor. Vücut bağışıklığı virüsü yenerse, hatta hastalık belirtisi bile göstermeden baş ediyorsunuz..
Edemezse.. El Fatiha!..
O zaman elimizden gelen tek şey, "Yayılma"nın, yani "Salgın"ın, yani "Pandemi"nin hızını kesmek..
Onun sırrı da dünyanın her ülkesinde üç harf!.
M.. H.. M..
Yani.. Mesafe.. Hijyen.. Maske..
Yeni normali yaşamak için dört gecede beş ayrı yere gittim. Mekanların hepsinde masalar, mesafe kuralına göre yerleştirilmiş.
Ayni evde oturanlar, ayni masada oturuyor, ama başka yerden gelenlerin masaları uzakta.. Temizlik fevkalade titiz. Garsonlar maske ile hizmet veriyorlar.
Ama sokaklar.. Ah o sokaklar!.
Yaşadığımız dünyayı cennet de cehennem de yapanlar, biz insanlarız..
Sokaklar "Devlete isyan eden, baş kaldıran" insanlarla dolu.. Gözünüzün içine baka baka maskesiz yürüyor, dolaşıyorlar..
Onlar hâlâ "eski normal" kafasında..
Size de meydan okuyorlar.. Devlete de..
"Ben maske takmam.. Kimse de taktıramaz.." Çünkü gerzek küstahın kafasında "Bir ben maske takmazsam ne olur ki" saplantısı var, tüm ekranlardaki onca kamu spotuna rağmen..
Bu ülkenin her tarafı, her konuda öyle aslında..
Trafik başta.. Ben Hıncal, hıyar gibi sola dönmek için sola dönüş şeridine girip bir saat bekliyorum. Uyanık, hem de kavşakta duran polisin önünde, sağımdan hızla geçip tam dönüş noktasında kaynak yapıyor, beklemeden..
Hadi o trafik. Kaybımız sadece zaman oluyor.. Ama konu maske olunca, kaybımız hayatımız olabilir.. Onlarca, yüzlerce ölebiliriz. Hiçbir belirti göstermediği için kendisini iyi sanan ve maske takmadığı için virüsünü şehre yayan "Hain, utanmaz, alçak, rezil" yüzünden.
Adam, ya da kadın, canlı bomba, haberi yok.. Yahu kimyasal, biyolojik silah kullanmak savaşta bile yasak. Kullananlar, savaştan sonra en ağır suçlamalarla yargılanıp, en ağır cezalar alıyorlar..
Peki bizde maske takmayan ne ceza alıyor?.
3 otuz para.. O da yakalanırsa?. Kim yakalayacak?. Polis!.
Hani nerde polis?. Saklanmış..
Aynen öyle sevgili okurlarım.. Aynen öyle..
Anlattığım dört geceyi de Nişantaşı'nda yaşadım. Şişli Emniyet Amirliği Teşvikiye Caddesi'nde.. Yani halkın yürüdüğü yolların nerdeyse göbeğinde..
Çarşamba sabahı "Polis görünmeli.
Görünmeli ki, engel olsun. Polisin varlığının asıl sebebi, suç işlendikten sonra yakalamak değil, suçu önlemek" diye yazdım.
"Yani maske takmayanı yakalayıp 3 otuz para ceza kesmek değil, maske takmayı sağlamak. Polis görünürse, devriye gezerse, Atiye Sokak'ta kimse maskesiz dolaşmaz" dedim. O sabah dedim. Üzerine de "Başkan'ın emri var.. İçişleri Bakanı'nın emri var" diye yazdım. Biraz çekinir, biraz iş yaparlar diye..
..Ve çarşamba akşamı, perşembe akşamı Nişantaşı sokaklarına baktım..
Polis mi?. Ara ki bulasın.. Yok..
Onun üzerine ben yürüdüm polisin olduğu yere.. Şişli Emniyet Müdürlüğü'ne..
Teşvikiye Caddesi zaten dar. Kaldırım iyice dar.. O daracık kaldırıma beton bloklar koymuş polis kendini korumak için..
Camlardan içeri baktım. Orda bile polis görüntüsü yok. Işıklar iyice loş.. Sanırsınız sirenler çaldı, hava saldırısı olacak da karartma var.. Karşı apartmandan bir sniper saldırısı olur diye, beton blokla korunan taş bina içinde bile arazi polis yani.
Durum aynen böyle yürekler acısı sevgili okurlar. Polisimiz emniyette..
Ama karakolun önünden maskesiz ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın özel yasağına rağmen sigara tüttürerek geçen insanlar, yani alenen, resmen devlete, hem de devletin burnunun dibinde meydan okuyan, alçaklar, reziller, hainler, casuslar, asıl canlı bombalar özgür..
O zaman bu pandemi nasıl bitecek?.
Eski normale dönmekten umudu kestik zaten, yeni normali koruyabilecek miyiz, Sağlık Bakanım?.
Dönemez de, daha da kötüye gidersek bunun sorumlusu kim olacak, İçişleri Bakanım?
Maskesiz hayvanlar mı, yoksa maske taktırmayı beceremeyenler mi?

*

Mekteb-i Mülkiye'de ilk öğrendiğim laftı, 1959 yılında, "Homo homini lupus!." Yani "İnsan insanın kurdudur!." (Lupus, elma kurdu değil, kurt diye bildiğimiz vahşi, parçalayan ve yiyen hayvan anlamına gelir Latince'de.) Hayatımıza yön veren ünlü düşünür Thomas Hobbes'ın lafıydı. Çok sevmiş ve Hobbes'cu olmuştum, giderek..
Filozof bu benzetmesiyle, "Yaşadığımız dünyayı cennet de, cehennem de yapan insandır" demişti..
"İnsan.."
Kurala uyan, cennet yapan insan!
Kurala kafa tutan, cehenneme çeviren insan!.
İnsanlar.. Benim insanlarım yani!.

***


Sevdiğim Laflar
"Adil bir dünyada 'Hayırseverlik' mümkün olmaz, çünkü gerek kalmazdı."
Bertrand Russell

Tebessüm
- Aydede saçlarını nasıl kestirir?.
- Tutularak!.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA