Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Sen ne güzel bulursun gezsen Anadolu’yu...

Modern Folk Üçlüsü'nün en sevdiğim türkülerindendir bu.. Doğduğum günden başlayarak, Kilis, Çaldıran, Van, Bandırma, tekrar Kilis, Antakya ve nihayet Ankara'nın eski orijinal semti Cebeci, orta okulu bitirene dek hayatım Anadolu'da geçti, iyi bilirim de ondan..
Bandırma'da, sonra Ankara'da yazları babamın köyüne, Manyas Çavuşköy'e giderdik. Babaanneme.. Nasıl güzel köy hayatı yaşardık ağbimle.. İlkokul birde ata binip, babamın değirmenlerinin olduğu o cennet Değirmen Boğzası'na gitmek bir çocuk için nasıl bir keyiftir..
Değirmenlerin başındaki Cemil Amca'nın bahçesinde de, o köyün her evinin bahçesinde olduğu gibi dere akar.. O dereye çıplak ayak, kısa pantalonla girip, yığınla su kaplumbağası ile oynamak ya..
Çavuşköy Değirmen Boğazı ve de civar köylerde yapılan Çerkes düğünlerine, düğün öncesi kına gecesi şenliklerine katılmak.. Çavuşköy'ün yanından Kocaçay geçer.. O Kocaçay'a yüzmeye gitmek, köy çocuklarıyla.. Bir gün babam, ağbim ben gittik çaya.. Girmedik, dolaşıyoruz.. Bir yerde dev söğütler çaya eğilmiş. Dalların uçları suya değiyor. Nasıl serin bir gölge.. "Oturalım" dedi babam. Otururken bir baktık, derenin içinde, hem de ortasına doğru bir delikanlı suyun üzerinde sırtüstü yatıyor..
Babam "Ne yapıyorsun orda" diye bağırdı.. Delikanlı "Burası sığ Fuat Amca" dedi..
"Hem çayın burasında dipten sıcak su fışkırıyor.. Bura nasıl ılık.. Ben de manda gibi yatıyorum.."
Mandalar su sığırlarıdır ya.. Dere kenarında otlar, suyun içinde dinlenirler.. Babam kahkahayı bastı.. Sonra canı ne zaman Çay'a gitmek istese, bize seslenir oldu..



"Haydi çocuklar manda gibi yatmaya
gidelim.." Gider dere içi kaplıcanın üzerine yatardık..
Köyün her şeyi başka lezzet, başka keyif, köyün has Anadolu insanı başka dost, başka arkadaştı. 9 ay şehirde buram buram köy özlemi, Anadolu insanı hasreti ile okulların tatile girmesini beklerdik.. Babaanne öldü.. Köy bitti. Şehirli olduk.
O şehir de başkaydı tabii.. Mahalle vardı.
Mahalleli vardı.. Komşu vardı.. Savaş ve sonrası, yokluk yılları.. Komşudan kahve fincanı ile kahve, çay bardağı ile şeker almak ve ilk fırsatta geri vermek vardı.. O zaman tatlı diye yapılabilen ender şey, un helvasıydı. Daha kavururken mis gibi kokar.. O helvayı, o kokunun gittiği eve kadar komşulara dağıtmak vardı.. O da çocukların işi.. Dolu giden tabak, dolu dönerdi mutlak. Komşu da bir şey yapar o yoklukta, tabağı öyle geri gönderirdi.
Misafirliğe gitmek için önceden izin alınırdı..
"Bir maniniz yoksa.." diye biz çocuklardan biri gider sorardı da, öyle gidilirdi, sımsıcak Anadolu'da..
Öyle Anadolu'da büyüdük biz.. Güneş batarken, pencereye çıkıp bizi eve çağıran annemizin çığlığı ile eve dönerdik, oyunu kesip.. Oyun da çelik çomak, çember çevirme, uzun eşek, ip çekme, kuka, misket falan filan.. Top bile yoktu.
Gazeteyi yuvarlar iple sarar, top diye peşinde koşardık işte..
Bugünkü çocuklar ellerinde cep telefonu, ya da tablet.. Köşede sessiz sedasız oturuyor bütün gün.. Anneler eve gelsinler değil, evden çıksınlar diye çırpınıyor ama boş.. Çıkıp ne yapacak çocuk..
Mahalle mi var?. Komşuda arkadaş çocuk mu var?. Ahmet Amca, Ayşe Teyze mi var?.
Oysa tablette dünya var. Filmler, diziler, oyunlar.. Okuldan dön, çantayı at, odana kapan, ekranını aç!.
İlkokul öğrencisi iki kardeşin,ata binip derelerden çaylardan, ormanlardan geçerek kilometrelerce ötedeki köye yalnız gitmesini, gidebileceğini aklınız alıyor mu?. Şimdi metaverse gözlükleri takıp, komşu köye değil, komşu evrene gitme zamanı..

***

Bunları niye anlattım!.
Pazartesi günü akşamüzeri Esenyurt'a gittik.
Bahçeşehir'in apartmanlar ve sitelerle dolu yanı.. Caner, Mehmet, Can Çobanoğlu ve ben.. TEM Yolu da tıkalı her zamanki gibi.. Git git bitmiyor..
İçin için sıkılıyorum. Caner'in yüklediği bir angarya gibi geliyor bana.. Efendim Caner'e kız isteyeceğiz.. Caner tutturdu, "Hıncal Ağbi ille sen isteyeceksin" diye.. Kıramadım tabii.. Komşu Can Çobanoğlu da, her maç günü bizim evin müdavimi.. Can, Caner de çok kafa dengi, hele konu futbol olunca.. Onu da aldık yanımıza..
Nihayet vardık. Yedinci kat. Asansörden çıktık, bir salona girdik ki.. Çocukken annem kabul günleri yapardı, konu komşu, eş dost, misafir odasına dolardı. Öyle bir koca salon..
Tıklım.. Kız evi burası.. Naz evi yani.
Bizi hemen buyur ettiler. Ortanın sağına..
Orada oğlan tarafı çoğunlukta.. Sol yanı bizim Simge'nin, o uzun tuvalet içinde prenses havasındaki kız tarafının ailesiyle dolu..
Hani, Allah utandırsın, "Bir an evvel formaliteyi bitirip kaçalım" dediğim gün bitsin istemedim.. İki taraf da yıllar önce Gönen'den göçmüş ama, (Simge'de yarı Ispartalılık da var) üç kuşak, üçü de Anadolu İnsanı özelliğini yitirmemiş.. Nasıl insanın gözünün içine sıcak bakışlar.. Nasıl sımsıcak sohbetler..
Dışarıdan biri gelse "Bunlar 40 yıllık dost" derler.. Düşünün iki ayrı aile ve iki ayrı 3 kuşak.. Onların arasında Can, Mehmet, ben..
Hepsini ilk kez gören üç yabancı. Tüm yabancı..
Ama salon kahkaha dolu.. Neşe dolu..
Dostluk, kardeşlik, arkadaşlık dolu.. Bir tatlı sohbettir gidiyor..
O gırgır arasına ben "Kız isteme" işini sıkıştırdım. Daha cümlem bitmeden yanımda oturan Simge'nin dedesi elini uzattı bana..
"Verdiniz yani" dedim. O eli sıktım. Benim işim 2 saniyede bitti. O tatlı sohbete döndük..
Nasıl harika bir gün yaşıyorum.. Hiç bitmesin..
Ama Can'ın başka randevusu var.
İsteme, nişan bir arada planlanmış. Gençler karşılıklı yüzükleri takacaklar, Can da iki yüzüğü bağlayan kurdelayı kesip işi bitirecek..
Can kalktı. Caner ve Simge'yi S ve C harfleri ile süslenmiş, çiçeklenmiş, taçlanmış köşeye çağırdı. Harika bir konuşma yaptı. Makası aldı.
Kurdelayı kesti ve bitti.. Ama gün bitmedi..
İkram var..
Herkesin önüne dolu bir ikram tabağı..
Kuru ve yaş pastalar, baklava, börek, yaprak sarması, haşhaşlı sarma poğaca.. Çoğu ev yapımı..
Sarmayı görünce haykırdım..
"Bunu kim yaptı?."
İki santim boyunda, yarım santimden az çapında minnacık sarmalar..
Babaannem, anneannem ve annemin ölümlerinden sonra, ailede böylesi minnacık sarma saran pek kalmadı. Çünkü çok ince işçilik, sabır ve de çok çok iyi yaprak gerekiyor..
En son 25 sene evvel Mudo'nun annesi (Işıklar içinde yatsın) yapardı İstanbul'da da bana yollardı. O da gittiğinden bu yana, ilk görüyorum..
Caner'in annesi yapmış.. Öyle dediler..
Çatal, bıçak ne demek.. Ben köy çocuğuyum ve köy çocuğu olmaktan da gurur duyarım.. Ellerimle attım o sarmaları birer birer ağzıma.. Nasıl bir lezzet..
Günün tamamı lezzet aslında.. İstanbul'a rağmen Anadolu İnsanı kalan, kalabilenlerin lezzeti..
Angarya derken bana harika bir gün yaşattın Caner!.
Bin teşekkür.. Çıktık.. Mehmet bizi eve bıraktı. Vedalaştı..
Koca evin yalnızlığı içinde You Tube'u tıkladım.. MFÜ'nün sesi salonu, hayatımı doldurdu..

Sen ne güzel bulursun
Gezsen Anadolu'yu.
Dertlerden kurtulursun
Gezsen Anadolu'yu.

Billur ırmakları var,
Buzdan kaynakları var
Ne hoş insanları var
Gezsen Anadolu'yu.

***


TEBESSÜM
- Hafta sonu rahat rahat yürüyüş yapılabilen en güzel yer neresidir?.
- Galatasaray orta sahası!.

***

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA