Türkiye dış açık veriyor; hayır artık dış açık vermeyeceğiz demenizin bir manası yoktur; ama dış açığı artık bu şekilde finanse etmeyeceğiz demenizin bir manası vardır. Bu, aynı zamanda, oldukça politik bir çıkıştır da... Tasarruflarımız düşük, dış açık veriyoruz, peki neden; hem tasarruf açığını hem de dış açığı finanse etmeye yarayan politikalarımız, bize bu açıkları verdiren politikalar olmasın sakın...
Eğer böyleyse, sürekli tasarruf düşüklüğünden şikâyet edip, millete olmayan parasını çarçur etmemesini öğütlersiniz; "Ayağını yorganına göre uzat" burada en çok hatırlanan deyiştir ama mantıksızdır, şunu sormak gerekir: "Bana neden boyumdan kısa yorgan düşüyor?" İnsan boyunu uzatıp kısaltamaz, Pinokyo değiliz, yeterli bir yorgan almak daha akıllıca değil mi? Türkiye, hem tasarruflar hem de dış açık konusunda yanlış yorgan kullanıyor, bunun için de açıkta kalıyoruz. Şimdi siz özel sektörün yatırım politikalarını, hane halklarının da tüketim eğilimlerini tasarruf etmeyecek şekilde yönlendirirseniz ülke her zaman tasarruf-yatırım açığı, dolayısıyla dış açık verir. Aynı şekilde, cari para politikanız verdiğiniz açığı finanse ederken ileride daha fazla açık vermenize yol açıyorsa, "Açık veriyoruz, bu sürdürülemez, kemerleri sıkalım, faiz artıralım, böylece dışarıdan para girer, tasarruflar da böylece artar" deyip durmanızın önce bir anlamı olmaz ama burada çok da ısrar ederseniz, bu artık başka bir "şey" olur.
Bu, "Aman ayağını yorganına göre uzat" dış ticaret teorilerinin babası David Ricardo'dur. Temel iddiası şu; ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ne olursa olsun, karşılıklı ticaret herkese kazandırır. Çünkü herkesin "mukayeseli" bir avantajı vardır. Ricardo, bunun için Britanya ve Portekizörneğini verir ve burada Britanya kumaşta, Portekiz şarapta avantajlıdır. Burada hem ülkeler hem de mallar tesadüf değildir. O tarihlerde yani 1600-1750 arası, Portekiz, Brezilya'yı iliklerine kadar sömürmüşü ama daha fazlası için bir tık gerekiyordu; mesela İngiltere gibi dokuma sanayiinde sıçrama... Ama bunu yapamadı, İngiltere, bu alanda korumacı anlaşmalarla Portekiz ve diğer ülkelerdeki dokuma sanayiini öldürdü. Portekiz'in elinde yalnız İngiltere'ye vereceği şarap kaldı. Ricardo da bunun teorisini yaptı.
Şimdi Yunanistan'da "solcu" olduğunu iddia eden Çipras yeniden kemer sıkacağız dediği için halk ayaklandı, Brezilya'da Rousseff, ekonomide çok önemli adımlar attı ama bir türlü bu çemberi kıramadı ve ülkede yeniden geriye dönüş başladı. Evet, bütün bu yazıyı aslında şunu söylemek için yazdım; bir ülkenin nasıl bir ekonomi politikası uygulayacağı, dış açık verip vermeyeceği, hangi malları üreteceği ve ihraç edeceği politik bir tercihtir ve "Ben özgürce bu tercihi yapacağım" demek bir meydan okumadır. Statik ekonomik verilere, maksatlı ve günü geçmiş teorilere artık saplanıp kalmayacağız. Ve bu değişimi yapacağız. Bu her kesim ve herkes için de iyi olacak.
Cemil Ertem/Milliyet