Geçen hafta yazmıştım; Ece belki de kendisini eleştirenlere kızıyordur diye... (Kızmış da!) Malum şu kurşun hadisesi... Karadeniz gezisinde Davut Güloğlu ona bir kurşun vermiş, o da cüzdanına koymuş, sonra gazeteciler cüzdanın içinde kurşunu görmüşler, sormuşlar, o da "Davut verdi" demiş. Bu durum hoşuna gitmiş gibi "Yani ya onunla olacağım ya da öleceğim" demiş...
Her gün bir kadın cinayetinin işlendiği bir toplumda, kameralarla iç içe yaşayan birinin böyle sözler söylemesi tabii çok tartışıldı, çok eleştirildi... Ve Ece de eleştirilere, yazılanlara-çizilenlere kızdı.
Karşı karşıya geldiğimizde bu kez sözlü olarak anlattım ona yanlış yaptığını.
"BEN SİLAH TAŞIMAM!"
"Ben aslında aşkımızın büyüklüğünü anlatmak için böyle bir cümle kurdum. Yani 'Sadece onunla olurum' gibi bir şey söylemek istedim.
Başka da bir amacım yoktu. Benim babam da asker. Silahın ne olduğunu bilirim. Ama çok acımasızca üstümüze geldiler. Hakarete varan yazılar oldu" dedi. "O zaman söylediğin sözleri ölçüp biçeceksin" dedim.
Biz konuşurken sessizce dinleyen Davut, "Böyle bir tavır içinde olmamız mümkün mü? Annemi nasıl kaybettiğimi bilmiyor musun?" diye sordu.
Ve çocukluğunun travmasını; annesinin, babasının silahından çıkan kurşunla hayatını nasıl kaybettiğini anlattı: "Karadeniz'de silah sevilir. Ben silah taşımam, almadım da... Çünkü hayatımda bununla ilgili büyük bir travma yaşadım. 13 yaşında annemi kaybettim. Babam silahlarını temizlerken masanın üzerine koyuyor.
Birini temizledikten sonra diğerini eline alıyor. Fakat o sırada masaya bıraktığı silahın ağzındaki mermi patlıyor, kapı eşiğine değip annemin kulak arkasına geliyor. Ve annem hastaneye kaldırılıyor. Beyin kanamasından kaybettik annemi. Mermi içine bile girmemiş, sıyırmış ama kaybettik.
Babam altı ay sonra kahrından öldü. Sarılıktan...
Böyle bir olay yaşamışım. İnsan sevdiğine zarar verir mi? Ben o karakterde değilim. Bu kelimeyi de ben etmedim. Ece söyledi ama o da kötü niyetle söylemedi. Biz aramızdaki aşkı o kadar güzel yaşıyoruz ki... Bence o sözlerden daha ağır şeyler söylüyoruz birbirimize. Aşkımızı birbirimize anlatmakta o kadar zorlanıyoruz ki; ama eyleme dökülemez, yapılamaz şeyler bunlar. Çocuk değiliz ki...
Ece duygusunu, sevgisinin yoğunluğunu anlatmaya çalıştı."
Ece ile Davut'un arasındaki aşkın ateşini ve kıskançlıkları yazmıştım geçen yazımda. Ankara'da görmüştüm en son iki-üç ay önce. O günden bu yana epey yol almışlar.
Yani her dakika gerginlik yok.
Onlar da farkında kendi ateşlerinin.
Davut "Aşkta kıskançlık da vardır, kavga da. Zaman geçtikçe daha da durulacağız" diyor.
Sonuç?
Bir 'kaza kurşunu'nun yol açtığı her şeyi unutmak istiyorlar.
Davut bana 13 yaşını hatırlatınca, ben her şeyi unuttum.
Kimse bir çocuğa annesini geri getiremez çünkü...