Yalçın Doğan'ın kaleme aldığı 'Fenerbahçe Cumhuriyeti', futbol dünyasına ilişkin okuduğum ilk ciddi eserdi. 80'li yılların sonunda, fanatik sayılabilecek derecede Fenerbahçeli babamın kitaplığından aşırıp, son sayfasına kadar soluksuz okuduğumu hatırlıyorum. Futbolla siyasetin kol kola geçmiş hâlini, camialardan bağımsız anlatan ve son dönemlerde iyice moda olan tabirle, 'futbolun asla futbol olmadığı' gerçeğini ortaya koyan nefis bir çalışmaydı. Bütün başlıklar alt alta yazıldığında, son 10 yılın en başarılı Türk spor kulübüdür Fenerbahçe... Galatasaray'ın UEFA Kupası ve Süper Kupa'yı kazandığı dönemi de işin içine katsanız; değişmez. Hatta Fenerbahçe'nin faaliyet gösterdiği tüm branşlarda şampiyonluğa oynaması, spor tarihinde ender görülebilecek başarılardan biridir. Bunda, büyük Avrupa kulüplerinin çoğunun 'Futbol Kulübü (FC)' olarak yapılanmasının ve diğer branşlarda faaliyet göstermemesinin büyük etkisi olduğu söylenebilir. Yine de Fenerbahçe'nin; basketbol, voleybol, yüzme ve atletizm gibi branşlarda da zirveye oynaması, eşine az rastlanır bir başarıdır. Ama tüm bunlar, futbol şubesinin yönetim biçiminde büyük sorunlar olmadığı anlamına gelmez. Bir kere, tüm taraftarlarının övündüğü Cumhuriyet olma olgusunun, Fenerbahçe'nin şu anki yönetim tarzıyla uzaktan yakından alakası yoktur. Futbol takımı; finansmanı başkanı tarafından sağlanan, kötü gidişte başkanın sopayı çıkardığı, gerektiğinde medyayı hizaya soktuğu, kendisinden farklı düşünen herkesi, 'farklı düşünen' olarak değil 'Fenerbahçe düşmanı' olarak gördüğü bir mantıkla yönetilmektedir. Ve bu mantık, daha ilkokul sıralarında öğrendiğim Cumhuriyet kavramıyla da Yalçın Doğan'ın kitabının adıyla da taban tabana zıttır. Fenerbahçe, bir spor kulübünün en temel özelliklerinden olması gereken 'özendirici olma' ve 'sempati yaratma' kavramlarını da yitirmiştir. Türkiye'de bir nesil; Metin Oktay, Lefter, Turgay ve Can'la büyümüştür. İdoller, camiaların tarihi kodlarının yazılmasını sağlar. Mesela benim çocukluğumda, Adana sokaklarında herkes 'Füze Selami'yi, 'Kartal Yaşar'ı bilirdi. Sportif başarıları inişli çıkışlı bile olsa, camiaların popülerliğini, bu gibi sembol isimler sağlardı. Şu anda, 10 yaşında bir çocuğun örnek alacağı Fenerbahçe figürü kimdir? Fenerbahçe dendiği zaman, Aziz Yıldırım'ın, otoriter hareketleri ve tehditkâr konuşmaları dışında hangi sahneyi hatırlayabilir, bu ülkenin yetişen nesli? Neden herhangi bir Fenerbahçeli futbolcu; kulübün kendi iletişim alanları dışında, toplumun genelinin takip ettiği alanlarda boy göstermez? Benim bir gazeteci olarak, gerekli prosedürleri takip ederek Lionel Messi ile röportaj yapabiliyorken, misal Alex'e ulaşamıyor olmam, aslında Fenerbahçe'nin, adı konamamış, en büyük sorunudur. Cumhuriyet maalesef, onu Cumhuriyet yapan çoğunluktan kopmuştur. Cumhuriyet maalesef, bu ülkenin siyasi hayatının da en önemli hastalığı olan, lideri putlaştırma hastalığına yakalanmıştır. Ve bu Cumhuriyet, artık maalesef monarşiye dönmüştür. Çünkü en üst düzeydeki yöneticinin, üç yıl üst üste şampiyonluk sözü verdiği camiaya, bir sene sonra, "Şimdi de, önümüzdeki iki sene şampiyonluk sözü veriyorum" diyebilmesi, ancak monarşik bir özgüvenin ürünü olabilir. Aslında mevzuu çok basittir. Bir spor kulübü; voleybolda, basketbolda, atletizmde, yüzmede… Kısaca, şube başkanlarının yönettiği bütün branşlarda başarılı oluyor ama başkanın bizzat yönetmeye çalıştığı futbolda bir türlü belini doğrultamıyorsa, buradaki sorun bellidir. Üstelik futbol camiası artık "Toplumda oluşan Fenerbahçe antipatisinin tek sebebi, rakiplerimizin başarılarımızı çekememesidir" türünden bahaneleri de yemiyor. Çünkü artık dünya küçük; biliyor ki İspanya'da Barcelona taraftarı olmayanların büyük çoğunluğu Barcelona'dan nefret etmiyor, yine İngiltere'de Manchester United'a nefreti körükleyen kutsal ittifaklar kurulmuyor. Aziz Yıldırım, yatırımlarıyla, kurumsal vizyonuyla Fenerbahçe'ye çağ atlatmıştır. Ama bizzat yönetmeye çalıştığı futbolda da başarısız olmuştur. Yapması gereken tek şey, acilen, futbolun patronluğundan çekilip, ismini daha fazla zayıflatmamaktır. Yoksa o hayalindeki başarılar hiçbir zaman gelmeyecektir…