Mel Gibson'ın adı son dönemde, Nisan ayında ayrıldığı eski sevgilisi Rus piyanist Oksana Grigorieva'nın "Bana hakaret etti, dişlerimi kırdı ve öldüresiye dövdü" iddialarıyla anılıyor... Los Angeles Times'a göre 'kariyerini, geri dönüşü olmayacak bir şekilde mahveden' 54 yaşındaki ünlü aktör bir zamanlar Clark Gable ve Humprey Bogart gibi sinema efsanelerinin 'varisi' olarak görülüyordu.
MEL GİBSON FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN!
YAŞAYAN EN SEKSİ ERKEK
Onun hikayesi aslında bir başarı öyküsü olarak sinema tarihinde yer alabilirdi... Demiryollarında çalışan bir babanın, 11 çocuğunun altıncısı olarak dünyaya gelen Gibson, henüz 30 yaşlarında tüm dünyanın önünde saygıyla eğildiği bir oyuncuydu. Filmleri büyük gişe hasılatları yapan, kadınların hayran olduğu Gibson, 1985 yılında People dergisi tarafından 'Dünyanın Yaşayan En Seksi Erkeği' seçilmişti. Üstelik bu sıfata layık görülen ilk erkekti...
AVUSTRALYA'YA GÖÇ ETTİLER
Mel Gibson, babasının geçirdiği sakatlık nedeniyle henüz 12 yaşında ailesiyle Amerika'dan Avustralya'ya göç etmek zorunda kalmıştı. Babasına fabrikadan verilen 100 bin dolarlık tazminatla ailenin Amerika'da hayatta kalabilmesine imkan yoktu... Onlar da 1960'ların sonunda, birçok Amerikan ailesi gibi daha zengin ve mutlu olacakları vaat edilen Avustralya'ya doğru yola çıktılar.
KATOLİK OKULUNDA OKUDU
Annesi çocuklarıyla ilgilenmek dışında, kendisinden bir şey beklenmeyen az eğitimli bir kadındı. Babası Hutton Gibson ise ilk önce din adamı olmak isteyen, ardından ailesine bakmak için tren yollarına giren, hayatta attığı hiçbir adımda mutlu ve başarılı olamamış bir adamdı. Gibson çocuklarının hayatı, kendi kompleksleri ve yetersizlikleriyle ezilen babalarının yarı gerçek, yarı uydurma dini ve tarihi vaazlarını dinleyerek geçti. Katolik okulunda eğitim alan çocuklar, babalarının hor gördüklerini hor görerek büyüdüler.
BABASI ONUN İDOLÜYDÜ
Hutton Gibson kimleri mi hor görüyordu? Kadınları, siyahileri, Yahudileri, eşcinselleri, kendisinden farklı olan herkesi... Mel Gibson da bir idol olarak gördüğü babasıyla ve onun aynı zihniyetteki arkadaşlarıyla içerek, onların hayata bakışını paylaşarak lise yıllarına kadar geldi.
KIZ KARDEŞİ CEVHERİ GÖRDÜ
Ondaki oyunculuk yeteneğini gören kız kardeşi Sheila Gibson, Sidney'deki 'Ulusal Sahne Sanatları Enstitüsü'ne abisi adına bir başvuruda bulundu. Bir anda yaşadığı kasabadan kurtulan genç adam, Sidney'in en prestijli okullarından birinde eğitim almaya başladı. 1977'de rol aldığı 'Summer City' isimli filmden, 400 dolar kazanan ünlü oyuncu, çekimler sırasında kendisine şöhret yolunu açacak olan 'Mad Max' filminin yapımcılarıyla tanıştı. 1979 yılında vizyona giren ve kıyamet senaryosu üzerine kurulu bu filmde başrol oynayan Gibson, uluslararası bir üne kavuştu.
KARİYERİNİN ZİRVESİNDE...
Filmin çekimlerinden 15 bin dolar kazanan genç oyuncu, o sıralar haftalığı 30 dolar olan bir öğrenci evinde yaşıyordu. Gelecekteki eşi olan hemşire Robyn Moore ile de o evde tanıştı. 'Mad Max'in başarısının ardından Amerika'ya gelen yakışıklı oyuncu, 'Cehennem Silahı', 'Maverick', 'Kadınlar Ne İster?' gibi büyük iş yapan filmlerde rol aldı. Yönetmenliğini de üstlendiği 'Cesur Yürek-Braveheart' ise Mel Gibson'ın isminin sinema tarihine altın harflerle yazılması için yetti. İkinci yönetmenlik denemesinde 'En İyi Yönetmen' dalında Oscar kazanan Gibson, kariyerinin en üst noktasına gelmişti.
DİLİNİN KEMİĞİ YOK!
1984: Toronto'da sarhoş araba sürerken kırmızı ışıkta geçip bir başka arabaya çarptı. Mahkeme onu 300 dolar tazminata mahkum etti.
1990: Eşi Robyn Moore içkiden vazgeçemiyorsa, evi terk etmesini söyledi. Bunun üzerine Gibson, alkol tedavisine başladı.
1990: Playboy dergisine 'kadınlarla erkeklerin eşit olmadıklarını' söyledi, feministleri karşısına aldı.
1992: İspanyol El Pais gazetesine gay'leri kötüleyen bir açıklama yapıp hayranlarını dehşete düşürdü.
1996: MTV Film Ödülleri'nin dağıtıldığı törende kendisine sorulan sorulara kızdı ve salonu terk etti.
2004: Mel Gibson, babasının Yahudi katliamının palavra olduğunu ileri sürmesinden sonra hayranlarından özür dilemeyi reddetti.