Televizyon dizilerini izlerken gözüm mutlaka bir şeylere takılıyor. Her dizinin sanat yönetmeni var, kostüm tasarımcıları, danışmanları var ama izlerken öyle tuhaf şeylerle karşılaşıyorsunuz ki; yok artık diyorsunuz.
Diyelim ki bir köylü kadın var ekranda...
Ama bir bakıyorsunuz tırnakları uzun ve ojeli...
Unutuyorlar ve önemsemiyorlar. Her şey çok zor şartlar altında ve çok hızlı çekildiği için kimsenin de dikkat ettiğini sanmıyorum.
Sadece bu kadar mı?
Prodüksiyonlarda şahane evler var. Bastırıp paraları, kiralıyorlar. Çünkü hikayenin ana kahramanı zengin bir aile. Ama o ailenin fertlerine bakıyorsunuz, üstleri başları dökülüyor.
Çünkü kostümler sponsorlardan alınıyor.
Onlar da ne verirse... Geleni giyiyorlar.
Bu konulara nereden geldik?
RAFİNE BİR ZEVK YANSIMASI
Geçenlerde gözüm bir Türk filmine takıldı.
Ayhan Işık, Ajda Pekkan, Vahi Öz, Süleyman Turan, Öztürk Serengil ve Sadri Alışık oynuyordu. Filmin adı 'Hızır Dede'...
Sadece 5-10 dakika izledim ve şunu söyledim:
Eskiden insanlar ne kadar da şıkmış.
Filmdeki bütün erkekler kravatlı... Bir düğün sahnesinde bütün erkekler smokinli.
Kadınlar şapkalı, eldivenli...
Plaj sahneleri ayrı bir güzel...
Evler rafine bir zevkin yansıması...
Sözünü ettiğim film, tahminen 60'lı yıllarda çekilmiş. O yıllarda Türkiye'de hiçbir şey yoktu. Kadın oyuncular rujlarını bile Beyoğlu'ndaki bir dükkandan alabilirmiş. O da yurt dışından ne zaman gelirse...
ETRAFINIZA ŞÖYLE BİR BAKIN
Ve yine biliyorum ki; Yeşilçam'ın bu en şaşaalı günlerinde kimse oyunculara "Alın bu da sizin kostümünüz" demiyordu. Yani, herkes kendi cebinden alıyordu giydiklerini.
Ama dedim ya; müthiş bir şıklık, güngörmüşlük varmış.
Şimdi sokağa çıkın, etrafınıza şöyle bir bakın. Yüzlerce, binlerce insan arasında bir tane farklı bir kadın ya da erkek görürseniz bana da haber verin.
Televizyon dizilerinden yola çıkıp eski Türk filmlerine nostalji yaptık ama film bahane...
Asıl bizler değişip dönüştük, farkında değiliz. Hepimiz tek tip olduk.