Sıkça duyuyorum adını, birçok kişi ondan söz ediyor, kitaplarını okuyor.
Aret Vartanyan'ın sekizinci kitabı 'İnsanız Ayıbı Yok', bugünlerde çok satanlar listesinde bir numarada. Madem öyle; kendisiyle buluşup tanışmalı, konuşmalı. Güneşli bir öğlen, Etiler'deki bir kafenin bahçesinde oturmuş, onu bekliyorum. Tavsiyelerle karışık 'yapamadıklarımızı' yüzümüze vurmak suretiyle ve kendimizi suçlu hissetmemize sebep olan kişisel gelişimci klişeleriyle karşılaşmaktan korktuğumu itiraf etmeliyim. Beş dakika sonra, yüzünde kocaman gülümsemesi, zıpkın gibi enerjisi, kollarında dövmeleri, deri bileklikleri, yüzükleri ve sırt çantasıyla geliyor Aret Vartanyan... 38 yaşında, Boğa burcu. Bilmem bir faydası olur mu?
Önce bir espresso söylüyor.
Oyalanmadan, kitabının bir numara oluşunu neye bağladığını soruyorum: "Bence zamanı geldi. Her sene taş taş üstüne ekledik, kitle arttı ve olması gereken oldu" diyor.
GURU MU, KOÇ MU?
Peki kimdir Aret Vartanyan?
Yok çocukluğuna inmeyeceğim; benim merak ettiğim başka...
Üşenmeyin girin bir kitapçıya, raflar yüzlerce kişisel gelişim kitabıyla dolu. Tavsiye üstüne tavsiye... Çıkın Etiler'de, Nişantaşı'nda sokağa; dört bir yan yaşam koçu, guru, kişisel gelişim uzmanı kaynıyor. İki kere nefes terapisine giden yaşam koçu ilan ediveriyor kendini.
İyi de madem bu kadar gurumuz, koçumuz, aslanımız var, niçin hâlâ mutsuzuz? Asıl soru bu... Sorunun cevabına sonra geleceğim. Önce Aret Vartanyan'ın kendini nasıl tanımladığını soruyorum: Yaşam koçu mu, guru mu, ermiş mi, kişisel gelişimci mi?
"Değilim, hiçbiri değilim" diye atılıyor söze ve gülüyor:
"Ben de kendimi arıyorum; ne ermiş, ne de dervişim. Yaptığını paylaşan bir adamım. Kişisel gelişim lafını sevmiyorum ve savaşıyorum. İlle de bir kavram bulmam gerekirse kişisel dönüşüm demek daha doğru."
'Kişisel dönüşüm' demesinin nedeni; kişinin içinde düzelmeyen şeyi, dışarıda düzeltmeye çalışmasının faydasının olmadığına inanması. "İlk kez bu kadar iddialı konuşuyorum sana sorunlarının kaynağını göstereceğim diyorum ve gösteriyorum" derken gözleri parlıyor.
Hah! Bir göster de, kendimize gelelim o zaman.
Kitapta, özel seans yaptığı 1976 kişinin paylaşımlarını eritip o hikayeleri araya sokmuş, "Kitapta sokaktaki insanı görüp kendinizden bir parça bulacaksınız" diyor.
Sessizliğin çoğunluk olduğuna inanıyor. Yüreğiyle yaşamak, kendi gibi olmak isteyen insanların sesini duyacağımızı söylüyor.
'İnsanız Ayıbı Yok'un en dikkat çeken yönü; 'Bir milyon ağaç, bir milyon kitap, yüz bin gülümseyen insan' kampanyası.
Gökhan Türkmen'in seslendirdiği 'İnsanız Ayıbı Yok' şarkısının video klibinin her tıklanışı ve satılan her kitaptan elde edilen gelir, Ege Orman Vakfı'nda oluşturulan fidanlığa aktarılacak.
Soruyorum: "İnsanız ayıbı yok. Neyin ayıbı yok Aret?"
"Şişman, zayıf, seküler, muhafazakar, bekar, vesaire olmanın ayıbı yok. Doğduğumuz andan itibaren ne kadar değersiz olduğumuzu öğrenerek büyüyoruz.
Ünlü de olsak, CEO da olsak maalesef özgüvenimiz düşük." Özgüven düşüklüğümüzün sebebini; ezberler, gelenekler ve doğduğumuz andan itibaren nasıl biri olmamız gerektiğinin bize aşılanmasıyla açıklıyor. Ah bu tek tip insan mecburiyeti, ah!
Düzene karşı bireysel tercihleri savunan biri o... "Ailen sen daha doğmadan sana meslek biçiyor. Eğitim sistemi yeteneklerine, isteklerine bakmıyor. Kendimizi keşfedemiyor, karşımızdakinin istediği gibi olmaya başlıyoruz. Her şey dışarıya bağlı; başarılı mıyım, güzel miyim, iyi miyim? Başka biri oluyoruz ve sonuç; antidepresanlar, psikologlar, bağımlılıklar ya da canına tak edip Alaçatı'da pastane açmak" derken haksız mı?
NEDEN YAŞIYORUZ?
O zaman sorulacak soru belli:
"İyi güzel, bunları bize anlatıyorsun da sen mutlu musun hayatında? Özgüvenin tam mı yani?" Cevap dürüstçe: "Benim mutlu, mutsuz, huzurlu, huzursuz olmak gibi bir derdim yok. Neysem oyum ve sahip olduğum hiçbir şey yok. Her şey emanet; üzerimdeki tişört, sevgilim..."
Yazma amacı, gülümsemesini kaybeden insanları gülümsetmek olan Aret; yoksul ama sevgi dolu, farklı kültürlerin buluştuğu bir aileyle Cihangir'de büyümüş. 6 yaşındayken hikayeler yazmaya başlamış. Bir de çoook hızlı konuşuyor. Bitmeyen enerji işte...
7 yaşındayken annesine "Neden yaşıyoruz?" diye sorup cevap alamayınca kendini kitapçılara atmış. 10 yaşında aikido'ya başlamış, Uzakdoğu felsefesine yaklaşmış. Sonra üniversite, reklam ajansında çalışma, Oxford'da teoloji derken, kendisiyle hesaplaşmasını anlatan ilk kitabı 'Sen ve Ben'i üç günde yazmış. 2008'de kurumsal işinden istifa etmiş ve hayali olan Yaşam Atölyesi'nin ilk adımını, Facebook'tan yazdığı bir mesajla atmış.
Yaşam Atölyesi'ne ilk gün beş kişi katılmış, ilk ay bu sayı 120'ye çıkmış.
Şu anda iki milyon üyesi var. Aret'e göre, 2020'de 10 milyon kişi olacak.
NOT: Pazartesi günü, ilişkiler, aşk, 'Doğru partner nasıl seçilir?' ve 'Evlilik aşkı öldürmez' konularıyla devam edeceğiz.
ARET'TEN NOTLAR
'Urfa'da Oxford yok ama Oxford'da Urfalı gençler var'
Seanslarda; en sık karşılaştığımız sorun ilişki ve cinsellik. Ama esasen bunun sebebi yine özgüven eksikliği ve kendin olamayış.
Asıl sıkıntı, değişimden korkmak ve değişimle ödenecek bedelin ağır olduğuna inanılması. Çünkü her şeyde geleceğin garantisini arıyoruz ancak gelecekte hiçbir şeyin garantisi yok.
Yogalar, nefesler yamadır; asıl yarayı bulmanız lazım. Kısa formüller, haplar yok. Pozitif düşünmek için; doğru beslenmeden doğru cinsel hayata, hareket etmeye kadar bir sürü parametre var. 'Pozitif düşün' deyince olacak bi' şey değil.
Kişisel gelişimde anlattıkları yeni bi' şey değil; kendini tanımak, en önemli yolculuk. Her gün aynı şeyi yaparsan nasıl değişmeyi beklersin?
İstemek hiçbir şeydir; başarının yüzde 50'si istemek değildir. Bu büyük yalan! İstersen Secret yap, olmaz. İnandığın her şey gerçek olur.
İnandığının peşinden giderken, yeri gelecek duvara çarpacaksın. Bunlar bedel değil, aşama ve araçtır. İnandığın şeyin peşinden gitmek mutluluktur.
Acıdan kaçıyoruz, böyle bir dünya yok. Hiçbir biyografi, acısız bir hayatı yazmaz.
Bize daima yapamayacağımızı söylüyorlar. İşimizi bırakmamalıyız, ilişkimizi bitirmemeliyiz, yeni bir hayat kurmamalıyız. Bunu söyleyenler, aynı koşullara sahip olup bahane üretenler. Sorumluk bizde, bunu anlamalıyız.
İbrahim Tatlıses, 'Urfa'da Oxfrod vardı da, biz mi okumadık?' demiş ama Oxford'da okuyan Urfalı gençler var.
Güçlü insanlar; mevki sahibi, zengin, ünlü, asık suratlı ve sert değildir. Güçlü insanlar; eksisi, artısı, doğrusu, yanlışıyla çırılçıplak kendisini ortaya koyabilenlerdir.
Başka biri olmaya çalışırsan maymun olursun. İnsanlar her şeyi olmaya çalışırken, en çok kendileri olmaktan kaçıyorlar.
Mutluluğunu başkalarına bağlarsan (sevgili, tuttuğun takım, para...) yerle bir olursun. Mutluluk mutsuzluk, acı sevinç; hepsi döner. İyi bi' şey olunca tavana zıplama, kötü bi' şey olunca karalar bağlama.
Hayat yaşayarak öğrenilir, kimse sana hayatını veremez.
Mutlu olmak için 10 yol
1- Dürüst ol. Elinde bir sihirli değnek olsaydı hayatını nasıl yaşardın? Alaaddin'in sihirli lambası gelse ne dilerdin? Aynı işi yapar mıydın mesela?
2- Şu anda eşimden işime, dinlediğim müzikten yediğim yemeğe kadar tüm yaşadıklarım gerçekten benim istediklerim mi? Yoksa yapmam gerekenler mi? Neyi değiştirmeye ihtiyacım var?
3- Başkalarının düşüncesini önemsediğimiz sürece yanılmaya mahkumuz. Farz etmemeli, varsaymamalı, senaryo yazmamalıyız ve her şeyi kişisel algılamamalıyız.
4- Olduğun gibi olduğun zaman, omzundan yük kalkar. İnsanları kırmamak için 'hayır' diyememek en büyük ikiyüzlülüktür. İstemediğin şeyleri söyle, dürüst ol, korkma.
5- Kendine zaman ayır. Kendine zaman ayırmak; sinemaya gitmek, kitap okumak değil. Gerçekten ne yapmak istiyorsan onu yapmak, belki de hiçbir şey yapmamak. Git bir ormana, deniz kenarına, kafeye; hiçbir şey yapma.
6- Unutma öleceksin. Yüreğindekileri yaşamak için bekleme.
7- Kendini seven insanın gelecek endişesi olmaz. Haz almaya, mutlu olmaya, iyi olmaya hakkın var. İyiyi hak ettiğine inan.
8- Bir sorunun varsa konuş. Yapmak istediklerin için ilk adımı at. Direkt sonuç gelmez; 30 kiloyu bir günde veremezsin.
9- Kendini alkışla; başarılarını, yaptıklarını, hayatını kutla.
10- Keşke deme. 'Keşke', kendimize yaptığımız en büyük hakarettir. Üç sene önce yaptığın şeyi, o zamanki sen olarak yaptın. Bilmiyordun ki...