İbn Arabşah, Şehâbeddin kimdir ?

25 Zilkade 791'de (15 Kasım 1389) Dımaşk'ta doğdu. Henüz çocuk yaşlarında ayrıldığı ülkesine yıllar sonra bir yabancı gibi döndüğü için "Acemî", Çelebi Sultan Mehmed zamanında Edirne'de Osmanlı Devleti'nin hizmetinde bulunduğundan dolayı "Rûmî" nisbeleriyle de anılır. Timur, Yakındoğu seferinde zaptettiği şehirlerin âlim ve sanatkârlarını devlet merkezi Semerkant'ta toplarken İbn Arabşah'ı da ailesiyle birlikte oraya gönderdi (802/1400). Timur'un uyguladığı bu politika sayesinde dönemin önemli bir kültür merkezi özelliği kazanan Semerkant'a on iki yaşında giden İbn Arabşah Türkçe ve Farsça öğrendiği gibi devrin en meşhur ulemâsı çevresinde yetişme imkânı buldu. Seyyid Şerîf el-Cürcânî'den tecvid, onun talebesi Mevlânâ Hacı'dan sarf ve nahiv, Şemseddin İbnü'l-Cezerî'den hadis ve kıraat dersleri aldı. Daha sonra Türkistan'ın önemli merkezlerindeki medreselerde öğrenim görmek arzusuyla seyahate çıkarak Moğolistan'a ve Çin sınırına kadar gitti. Bu yolculuğu esnasında Hoca Abdülevvel, onun amcazadesi Hoca İsâmüddin, Ahmed Tirmizî, Ahmed Kasîr, Vâiz Hüsâmeddin, Muhammed el-Buhârî ve Şeyhü'l-Uryân el-Edhemî, Şeyh Burhâneddin Endügânî (Endicânî), Celâleddin es-Seyrâmî, Mevlânâ Hacı gibi tanınmış kimselerle birlikte olma ve dolayısıyla onlardan ilim ve dil öğrenme fırsatı elde etti. Daha sonra Hârizm'e dönen İbn Arabşah burada Mevlânâ Nûrullah, Vâiz Ahmed ve Serâî b. Şemsüleimme'nin talebesi oldu. Böylece Türkçe ve Farsça yanında Moğolca'yı da öğrendi. Ardından devrin bir başka ilim merkezi olan Altın Orda Hanlığı'nın merkezi Saray'a ve Astarhan şehrine gitti. Saray'da bulunduğu sırada Hâfızüddin el-Bezzâzî'den fıkıh dersleri aldı. Burada dört yıl kaldıktan sonra Kırım'a geçerek ulemâdan Ahmed Buyruk, Mevlânâ Şerefeddin, Mevlânâ Mahmûd el-Bulgarî, edip ve şair Abdülmecid Kırîmî ile görüştü.

815'te (1412) Karadeniz yoluyla Edirne'ye giden İbn Arabşah, bir süre sonra Çelebi Sultan Mehmed'in sır kâtibi ve şehzadelerinin hocası oldu. Bu arada Dîvân-ı Hümâyun'da görevlendirilerek Çelebi Mehmed'in emriyle Arapça ve Farsça'dan tercümeler yaptı. Edirne'de bulunduğu sırada Molla Fenârî, Burhâneddin Haydere el-Hâfî eş-Şîrâzî gibi âlimlerle tanıştı ve onlardan ders aldı. Çelebi Sultan Mehmed'in ölümü üzerine Edirne'den ayrıldı, Halep üzerinden Dımaşk'a gitti (Rebîülâhir 825/Nisan 1422). Ancak yirmi yıldan fazla ayrı kaldığı memleketinde bir yabancı gibi karşılandı. Dımaşk'ta bulunduğu sırada bir mescid odasında kalan İbn Arabşah eserlerinin çoğunu bu sırada yazdı. 831'de (1428) Ebû Abdullah Muhammed el-Buhârî'den hadis, fıkıh, usul ve meânî dersleri aldı. Bir yıl sonra hacca gitti. 841 (1438) yılına kadar Dımaşk'ta kaldıktan sonra Mısır'a giderek Kahire'ye yerleşti. Burada dönemin âlim ve şairleriyle yakınlık kurdu. Felsefe ile meşgul oldu. Yakın dostu olan ünlü tarihçi İbn Tağrîberdî ile sık sık görüştü, yazdığı mensur ve manzum yazılarını kendisine okudu. Dönemin Memlük sultanı el-Melikü'z-Zâhir Seyfeddin Çakmak'ın yakın adamlarından biri oldu ve onun adına birkaç kitap yazdı. Zamanın şairlerini ve ulemâsını hicvedince iftiraya uğradı ve sultanın emriyle hapse atıldı. Bu haksızlığı hazmedemeyen İbn Arabşah beş gün kaldığı hapishaneden çıkarıldıktan on iki gün sonra 15 Receb 854 (24 Ağustos 1450) tarihinde vefat etti.

İbn Arabşah'ın iki oğlu olmuştur. Bunlardan biri mensur bir eser bırakan Tâceddin Abdülvehhâb, diğeri ise Nablus hâkimi İbrâhim'in Şam'daki valiliği sırasında yaptığı haksızlıkları konu alan Îżâḥu'ẓ-ẓulm adlı eserin müellifi Hasan'dır.

Eserleri. İbn Arabşah dil, tarih, edebiyat ve din konusunda eserler yazmış, tercümeler yapmıştır. Üç dilde (Arapça, Farsça, Türkçe) yazı yazması sebebiyle "melikü'l-kelâm fi'l-lugāti's-selâs" diye anılan İbn Arabşah asıl şöhretini tarihçilik alanında kazanmış ve tarih literatürüne Timurlu tarihçisi olarak geçmiştir. Başlıca eserleri şunlardır: 1. ʿAcâʾibü'l-maḳdûr* fî nevâʾibi (aḫbâri) Tîmûr. Timur ve dönemi için önemli bir kaynak olan bu Arapça eserde Timur'un faaliyetleri ele alınmakta ve ölümünden sonraki dönem hakkında bilgi verilmektedir. Çeşitli dillere çevrilen eser birçok defa yayımlanmıştır (İstanbul 1142, 1277; Kalküta 1812, 1818, 1842, 1868; Kahire 1285, 1305; Lahor 1868). 2. ʿUḳūdü'n-naṣîḥa. Kâtib Çelebi'nin ʿUnḳūdü'n-naṣîḥa şeklinde kaydettiği bu eser (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1174) müellifin hayatı hakkında bilgi veren manzum bir biyografi kitabıdır. İbn Tağrîberdî el-Menhelü'ṣ-ṣâfî'de, İbnü'l-İmâd Şeẕerâtü'ẕ-ẕeheb'de eserden yapılmış iktibaslara yer vermişlerdir. eş-Şeḳāʾiḳ mütercimi Mecdî tarafından da kaynak olarak kullanılan eserin (Şekāik Tercümesi, s. 53, 71) bir nüshası günümüze ulaşmıştır (Pertsch, I, 171). 3. Ḫiṭâbü'l-ihâbi'n-nâḳıb ve cevâbü'ş-şihâbi's̱-s̱âḳıb. İbn Arabşah'ın Mısır'da bulunduğu sırada şairlerle yaptığı şiir yarışmaları, onlara verdiği hicivli cevaplarını topladığı bir eserdir. 4. Fâkihetü'l-ḫulefâʾ ve müfâkehetü'ẓ-ẓurefâʾ. Kelîle ve Dimne tarzında bir eser olan Merzübânnâme'nin Sa'deddin el-Verâvînî versiyonu VIII. (XIV.) yüzyılda Şeyhoğlu Sadreddin Mustafa tarafından Türkçe'ye çevrilmişti. İbn Arabşah, bu çeviriyi genişleterek Fâkihetü'l-ḫulefâʾ adıyla 852'de (1448) Arapça olarak yeniden kaleme almış ve Sultan Çakmak'a ithaf etmiştir. On bölümden oluşan eserde İbn Arabşah secili üslûbuyla Arap, Acem ve Türk hükümdarlarından bahsetmekte, İslâm büyüklerinden nakillerde bulunmakta, "kâfir" diye nitelediği Cengiz Han'la ilgili geniş bilgi vermekte, Moğol istilâsından, teşkilâtından, örf ve âdetlerinden bahsetmektedir. Eser George Wilhelm Freytag tarafından Latince tercüme ve şerhiyle birlikte yayımlanmıştır (I-II, Bonn 1832, 1851-1852) daha sonra çeşitli baskı ve neşirleri yapılmıştır (Bulak 1276, 1290; Kahire 1300, 1303, 1307; nşr. Yûsuf Dâvûd, Musul 1869, 1876; nşr. Muhammed Receb en-Neccâr, Küveyt 1997). İstanbul Üniversitesi (AY, nr. 3040) ve Nuruosmaniye (nr. 3730) kütüphanelerinde iki nüshası bulunan eser, XVI. yüzyıl müderris ve kadılarından Dukakinzâde Osman Bey tarafından kısmen Türkçe'ye çevrilmiştir. Cengiz Han'a dair onuncu bölümü Şerefettin Yaltkaya tercüme etmiş ve Dârülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası'nda yayımlamıştır ([1925], IV/1, s. 13-44). 5. et-Teʾlîfü'ṭ-ṭâhir fî sîreti (şiyemi)'l-Meliki'ẓ-Ẓâhir. Memlük Sultanı Çakmak ve dönemiyle ilgili bir eserdir. İbn Arabşah, klasik tarih telifinden farklı bir anlayışla kaleme aldığı bu kitabında uzun bir mukaddimeden sonra nefis, iyi ahlâk, tevazu, hilim, af, şefkat, şükür ve kerem gibi ahlâkî konulardan bahsetmekte, bu arada hâmisi Sultan Çakmak'ı da övmektedir. Eserinde Timur'un zulümlerini yeren müellif Mısır ulemâsı hakkında da bilgiler vermektedir. Küçük bir bölümü S. A. Strong tarafından yayımlanan (JRAS [1907], s. 395-396) eserin bir nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'ndedir (III. Ahmed, nr. 2992). 6. Mirʾâtü'l-edeb. Meânî ve beyâna dair 2000 beyitlik edebî bir manzumedir (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1646). 7. Cilvetü'l-emdâḥi'l-cemâliyye fî ḥulleteyi'l-ʿarûżi'l-ʿArabiyye. Aruz ve nahiv hakkında yazılmış 183 beyitlik bir eserdir (Brockelmann, GAL, II, 37). 8. Tercüme-i Câmiu'l-hikâyât. Avfî'nin Cevâmiʿu'l-ḥikâyât adıyla da anılan eserinin Şehzade Murad adına yapılmış Türkçe tercümesidir (Keşfü'ẓ-ẓunûn, I, 540). 9. Tercüme-i Tefsîr-i Ebü'l-Leys. Ebü'l-Leys es-Semerkandî'nin tefsirinin tercümesidir. Edirne'de bulunduğu sırada yaptığı bu tercümenin nüshasına henüz rastlanmamıştır. 10. Ta'bîrü'l-Kādirî Tercümesi. Nasr b. Ya'kūb ed-Dîneverî (ö. 410/1020 [?]) tarafından Abbâsî halifelerinden Kādir-Billâh adına yazılan eserin Türkçe manzum tercümesidir. 11. Tercümânü'l-mütercem bi-müntehi'l-ereb fî lugāti't-Türk ve'l-Acem ve'l-Arab. XV. yüzyıl Türkçesi'ne dair bu eserin I. cildinin yazma nüshası Paris Bibliothèque Nationale'de (Brockelmann, GAL Suppl., II, 25), fiiller kısmına dair II. cildinin nüshası ise Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde (III. Ahmed, nr. 88) kayıtlıdır.

İbn Arabşah'ın bunlardan başka kaynaklarda ʿİḳdü'l-ferîd fî ʿilmi't-tevḥîd adında kelâma dair manzum bir risâlesiyle (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1152) gazel tarzında yazılmış 200 beyitlik Muḳaddime fi'n-naḥv adlı bir eserinden ve Ġurretü's-siyer fî düveli't-Türk ve't-Tatar adında bir tarihinden (a.g.e., II, 1198) söz edilmektedir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA