Coğrafya

Tirli (Sûr) Marinos (ö. 130 [?]) ile Batlamyus'un (Ptolemaios, ö. 168 [?]) o zamanki dünyayı tanıtan kitaplarına ad olarak verdikleri geographia kelimesi, Grekçe'de "yeryüzünü anlatan yazı" mânasını taşımaktadır. Kelime cuğrâfiyâ şeklinde Arapçalaştırılarak Muhammed b. Ebû Bekir ez-Zührî (XII. yüzyıl) ve İbn Saîd el-Mağribî (XIII. yüzyıl) gibi Arap coğrafyacıları tarafından da kullanılmıştır. Daha önce ise Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî (ö. 232/847'den sonra), eserine coğrafyanın Arapça karşılığı olarak düşündüğü Ṣûretü'l-arż adını verirken Ebü'l-Hasan Ali b. Hüseyin el-Mes'ûdî de (ö. 345/956) kelimeyi "kat'u'l-arz" (yeryüzü araştırması) şeklinde mânalandırmıştır. Ortaçağ İslâm coğrafyacıları bu ilmi modern meslektaşları gibi, iyi tanımlanmış ve sınırları belli bir bilim dalı olarak tanımıyorlardı. Bundan dolayı coğrafyanın çeşitli dallarıyla ilgili hususlar, astronomi, kozmografya, felsefe, matematikî coğrafya, tasvirî coğrafya gibi çeşitli konular içinde ve seyahatnâmelerde dağınık şekilde bulunurdu. O dönem yazarları coğrafî eserlere el-Mesâlik ve'l-memâlik, Kitâbü'l-Büldân, Suverü'l-ekalîm, Kitâbü Nüzheti'l-müştâk fi'htirâkı'l-âfâk, gibi değişik adlar vermişlerdir.

A) İslâm Coğrafyasının Temelleri. İslâmiyet öncesinde Araplar, Arabistan ve komşusu olan bölgeler hakkında bazı coğrafî bilgilere sahiptiler. Bunun yanında gezegenlerin hareketleri, gökyüzü ve yıldızlar hakkında da günlük gözlemlerine dayandırdıkları bazı bilgileri vardı. Bu bilgilerden seyahatlerinde, takvim düzenlemelerinde ve hava durumu tahminlerinde faydalanıyorlardı. VIII. yüzyılda Abbâsî Devleti'nin kurulmasından sonra Yunan, İran ve Hint astronomi-coğrafya çalışmalarının İslâm dünyası tarafından tanınmasıyla coğrafya bir ilim dalı olarak ortaya çıktı. Bu süreç, bir Hintli bilim heyetinin Abbâsî sarayına bazı Sanskritçe astronomi eserlerini getirdiği 771 veya 773 tarihinde başladı. Bu eserlerden Arapça'ya tercüme edilenler, 499'da I. Âryabhat tarafından yazılmış Aryabhatıya (Ar. el-Ercebhed), Brahmagubta'nın 628'de telif ettiği Brahmasphūtasiddhānta (Ar. el-Sind-Hind) ve aynı yazarın 665'te kaleme aldığı Khandakhādyaka'dır (Ar. Arkand). Bu çalışmalarla müslüman bilginler Hintliler'in yeryüzünün şekli, dönmesi, bilinen son sınırları, üzerini örten kubbe ve Orta Hindistan'dan hesap edilen enlem ve boylamlar gibi coğrafya-astronomi bilgilerinden haberdar oldular. Yine bu dönemde, aralarında Zîcü'ş-Şâh ve Âyînnâme gibi eserlerin de bulunduğu astronomi ve eski İran tarihi üzerine yazılmış birçok Pehlevîce kitap Arapça'ya tercüme edilmiştir. Sâsânî dönemine ait çeşitli haritalar ve arazi ölçüm kayıtları, IX. yüzyılda tasvirî coğrafya üzerinde Arapça çalışmaların temelini atan İslâm coğrafyacılarına hazır kaynak teşkil etmiştir. Astronomi ve coğrafya konusundaki eski Yunan kaynaklarının da İslâm coğrafyasının gelişmesinde derin tesirleri olmuştur. Arapça'ya tercüme edilen Grekçe eserler arasında Batlamyus'un Almagest (Ar. el-Mecistî), Geographia (Ar. Cografya) ve Tetrabiblos'u (Ar. el-Makalâtü'l-erbaʿa) ile Aristo'nun Meteorologica'sı (Ar. el-Âsârü'l-ʿulviyye) başta gelmektedir.

B) Klasik Dönem (IX-X. yüzyıllar). İslâm coğrafyasının temellerinin atıldığı Abbâsîler döneminde IX. yüzyılın ortalarında Irak'ta tasvirî coğrafya okulu, X. yüzyılda da Orta Asya'da Belh coğrafya okulu ortaya çıktı. Özellikle Grek coğrafyasının etkisinde kalan bu okullara mensup coğrafyacılar konu üzerinde rehberlik edecek düzeyde klasik eserler meydana getirdiler.

1. Astronomi Bilginleri ve Matematikçiler. Bağdat'ta Halife Me'mûn'un (813-833) himayesinde çalışan müslüman ilim adamları Grekçe eserlerden sağlanan coğrafî bilgileri tahkik ettiler ve özellikle Batlamyus'un bir derecelik kavsin uzunluğu için bulduğu 66 2/3 Arap miline tekabül eden uzunluğun gerçek değerini hesaplamak için yeryüzünü ölçme çalışmaları yaptılar. "es-Sûretü'l-Me'mûniyye" adını verdikleri bir dünya haritası çizdiler. Ancak bu harita günümüze kadar gelmemiştir. Daha sonra Hârizmî Batlamyus'un Geographia kitabından elde ettiği bilgilere dayanarak bir dünya haritası çizdi ki bu harita da günümüze ulaşmamıştır. Yazar Kitâbü Sûreti'l-arz (nşr. Hans von Mžik, Leipzig 1926) adlı eserinde Yunan iklim bölgelerine uyan tarifler vermiştir. Hârizmî'nin bu haritası yeniden düzenlenerek yayımlandı (S. Razia Ja'frî, al-Khwarizmı's Geographical Map of the World, Dushanbe-Srinagar 1985). Hârizmî'nin çalışma metodunu sürdüren İbn Serâbiyûn (Sührâb) ise Kitâbü ʿAcâʾibi'l-ekalîmi's-sebʿa'yı kaleme aldı (902-945 arasında). Yazar genellikle Hârizmî'yi takip etti; ancak birçok durumda şehir, dağ ve nehir ağızlarının enlem ve boylamlarına 5° daha ekledi. İbn Serâbiyûn ayrıca Hârizmî'nin eserinde bulunmayan bir harita çizim tekniğini de göstermiştir.

Bu dönemde astronomi ve matematikî coğrafyaya katkıda bulunan diğer önemli ilim adamları arasında, Cevâmiʿu ʿilmi'n-nücûm ve harekâti's-semâviyye adlı eserin yazarı Ahmed b. Muhammed b. Kesîr el-Fergānî (ö. 247/861'den sonra) yer alır. Fergānî, Mütevekkil-Alellah (847-861) tarafından Fustat'ta (eski Kahire) "el-mikyâsü'l-kebîr"in (Nil'in taştığı sırada yüksekliğini tesbit için yapılan ve 861'de tamamlanan ölçüm aleti) yapımını teftiş etmekle görevlendirildi. Diğer bir ilim adamı, kendi gözlemlerine ve Batlamyus'un yaptıklarına dayanarak meydana getirdiği ez-Zîcü'l-mümtehan adlı eseriyle tanınan Habeş el-Hâsib el-Mervezî'dir (ö. 260/874 [?]). Ancak dönemin en önemli astronomu Muhammed b. Câbir el-Bettânî (ö. 317/929 [?]) idi. Kitâbü'z-Zîc adlı eserinde kendi gözlemlerine dayanarak ekliptik eğiminin değerini Batlamyus'unkinden (23° 51' 20") 16' daha düşük bir değerde tesbit etmiştir (23° 35'). Gece ve gündüz sürelerinin gerilemesi konusunda, Batlamyus'un değerinden (100 yılda 1°) daha doğru, ancak yaklaşık % 10 daha hızlı (doğrusu 72 yılda 1°) olan Sâbit b. Kurre'nin (ö. 288/901) bulduğu değeri (66 yılda 1°) tekit eder. Bundan dolayı onun 365 gün 5 saat 46 dakika 24 saniye olarak hesapladığı güneş yılı doğrusundan (2' 22") daha kısadır (doğrusu 365 gün 5 saat 48 dakika 46 saniye). Bunun yanında Batlamyus'un bulduğu değer ise (365 gün 5 saat 55 dakika 12 saniye) 6 dakika 26 saniye daha uzundur. Batlamyus gibi Bettânî de eserinde doksan dört ülkeyi tanımlar ve 273 yerin enlem ve boylamlarını verir. Nallino'nun görüşüne göre Bettânî'nin tartışması, Batlamyus'un eserinin Sâbit b. Kurre tarafından doğru yapılmış tercümesi etrafında dolaşır. Bettânî, Me'mûn'un ilim adamlarının kitaplarından herhangi bir alıntı yapmadığı eserinde bu gibi sonuçlardan kaçınmıştır. Sâbit b. Kurre dönemin en önemli astronomlarındandı. Sekiz gök küre yardımıyla gece gündüz arasındaki değişim olayını açıklayan hareket tezini ortaya koymuş, ayrıca dokuzuncu bir gökkürenin yardımıyla da gece ile gündüzün eşitliğindeki kararsızlığı (trepidation) açıklamıştır ki bu teorinin İslâm'da ilk defa Sâbit b. Kurre adıyla birlikte ortaya çıktığı bilinmektedir (DSB, XIII, 288-295). Resâʾilü İhvâni's-Safâ ve hillâni'l-vefâʾ (yazılışı 287/900 [veya muhtemelen daha önce] – 354/965 arasında) İsmâilîler'in görüşlerini sunarak dönemin felsefî ve ilmî bilgilerinin bir özetini meydana getirir. Kitabın coğrafya bölümünde çok fazla orijinal fikir yoktur; fizikî, matematikî ve beşerî coğrafya konularında var olan geleneksel bilgileri tekrar etmiştir. İhvânü's-Safâ'ya göre yeryüzünün çevresi 6855 fersah (yaklaşık 40.957 km.), çapı 2167 fersah (yaklaşık 10.540 km.), bir yerküre derecesinin değeri ise 19 fersah (yaklaşık 91 km.) idi. Yeryüzünün sadece meskûn olan dörtte biri biliniyor, geriye kalan dörtte üçü bilinmiyordu. Kuzey kutup bölgeleri bütün hayvan ve bitkilerin hayatını yok edecek derecede soğuk, buna karşılık güney kutup bölgeleri ise aşırı derecede sıcaktı ve bu yüzden oradaki bütün hayvan ve bitkiler yanmıştı; dolayısıyla o topraklarda oturmak mümkün olmadığı gibi oraya herhangi bir kimse de ulaşamamıştı.

Bu dönemde Mısır'da çalışmalarını sürdürmüş önemli bir astronomi bilgini de Ebü'l-Hasan İbn Yûnus es-Sadefî (ö. 399/1009) idi. Halife Azîz-Billâh döneminde (975-996), sonradan da Halife el-Hâkim'in (996-1021) emriyle astronomi gözlemlerinde bulundu ve gözlemlerine 1003 yılına kadar devam etti. Bugün sadece bazı bölümleri mevcut olan en önemli eseri ez-Zîcü'l-Hâkimi'l-kebîr'dir. İkinci önemli eseri, Kahire'de XIX. yüzyıla kadar zaman tesbiti için kullanılan küresel cetvellerin hazırlanmasında baş vurulan Kitâbü Gayeti'l-intifâʿ adlı eserdir. Bu eserin bir kısmı XIII. yüzyılda Maksî tarafından tamamlanmıştır. Söz konusu cetveller genellikle doğru hesaplanmış olup tamamıyla İbn Yûnus'un Kahire için verdiği 30° enlem derecesi ve 23° 35' ekliptik eğimi değerlerine dayanır (DSB, XIV, 574-580). Diğer bir astronomi bilgini Ebû Mahmûd Hâmid b. Hıdr el-Hucendî'dir (ö. 390/1000). Eserlerinden biri Risâle fî taṣḥîḥi'l-meyl ve ʿarżi'l-beled'dir. Onun Rey şehri
yakınında Büveyhî Sultanı Fahrüddevle'ye (976-997) nisbetle ekliptiğin eğimini gözlemlemek için "es-südsü'l-Fahrî" isminde bir alet yaptığı söylenir. Hucendî'den önce yapılan aletler saniyeyi göstermezlerdi. Bîrûnî'ye göre bu aletin üzerindeki her derece 360 eşit parçaya bölünmüştü ve ölçek üzerinde her 10 saniyelik bölüm ayrı bir işaretle belirtilmişti ki bu Hucendî için büyük başarı idi. Buna benzer aletler daha sonra 1261'de inşa edilen Merâga ve 1410'da inşa edilen Semerkant rasathânelerinde de yapılmıştır. Bununla beraber Bîrûnî'ye göre Hucendî'nin yaptığı alet ağırlığından dolayı bir derece sapma yapmıştır ve bu sebeple kusurludur. Hucendî güneş ve gezegenleri gözlemledi. Ekliptik eğimini ve Rey şehrinin enlemini hesapladı. Bu gözlemlerinden faydalanarak Zîcü'l-Fahrî adlı eseri telif etti. Ona göre Hintliler 24° olarak hesapladıkları ekliptik eğiminin en büyük derecesini bulmuşlardır. Bu eğim Batlamyus'ta 23° 51' 20", kendi hesaplarında ise 23° 32' 19" idi. Bugün bu farklı değerlerin kusurlu aletler yüzünden olmadığı, ekliptik eğimin sabit durmayan ve gittikçe azalan bir değer olmasından kaynaklandığı kabul edilmektedir. Hucendî Rey şehrinin enlemini 35° 34' 38" olarak hesaplamıştır.

2. Filozoflar. VIII ve IX. yüzyılların astronomi bilginleri astronomi coğrafyasına önemli katkılarda bulunurken dönemin filozofları da fizikî coğrafyanın gelişmesine yardım ediyorlardı. Bunlar arasında en ön sırayı işgal eden meşhur Ya'kūb b. İshak el-Kindî'dir (ö. 252/866). Risâletü Yaʿkub b. İshâk el-Kindî fî havâdisi'l-cev (nşr. Yûsuf Ya'kub Miskûnî, Bağdad 1965) ve Resâʾilü'l-Kindî el-felsefiyye (nşr. M. A. Ebû Ridâ, I-II, Kahire 1369-1372/1950-1953) adı altında basılan birçok risâle Kindî'ye atfedilmiştir. Bu ikinci kitabın II. cildi beş element, gök katları, bazı yerlere yağmur yağmamasının sebepleri, semanın renkleri, suların med ve cezir hareketleri gibi konulara tahsis edilmiştir. Kindî'nin öğrencisi İbnü't-Tayyib es-Serahsî (ö. 286/899) coğrafî konularda çeşitli eserler meydana getirdi. Mes'ûdî, Kindî ile beraber Serahsî'den de sık sık alıntılar yapmıştır. Mes'ûdî'nin istifade ettiği Kitâbü'l-Mesâlik ve'l-memâlik ve Risâle fi'l-bihâr ve'l-cibâl adlı kitaplar Serahsî'ye aittir; ancak bu eserlerin hiçbiri bugün elimizde bulunmamaktadır.

3. Irak Coğrafya Okulu. Genel ve tasvirî coğrafya üzerinde ilk defa sistematik olarak yazı yazanlar IX. yüzyılın ortalarında Irak'ta görüldü. Bu okulun en önemli coğrafyacıları arasında İbn Hurdâzbih, Ya'kūbî, Mes'ûdî, İbnü'l-Fakīh, İbn Rüste ve Kudâme b. Ca'fer el-Kâtib bulunmaktadır. Bilinen dünyayı ilk tarif eden coğrafyacı Ebü'l-Kāsım Ubeydullah b. Abdullah b. Hurdâzbih'tir (ö. 300/912) ve bundan dolayı kendisine "İslâm coğrafyasının babası" unvanı verilmiştir. İranlı olan İbn Hurdâzbih, Cibâl bölgesinde posta işlerinde çalışan bir devlet memuru idi. Yazarın envâ'* üzerinde bir çalışması ve Batlamyus'un Geographia'sının Arapça bir tercümesi vardı; ancak bu eserlerin hiçbiri bugün elde bulunmamaktadır. Coğrafya konusunda en önemli çalışması olan Kitâbü'l-Mesâlik ve'l-memâlik günümüze kadar ulaşmıştır (nşr. de Goeje, BGA, VI, Leiden 1889). Bu eser, daha sonraki dönemlerde tasvirî coğrafya üzerinde çalışan birçok coğrafyacıya kaynak teşkil etmiştir. Irak okulunun ikinci önemli coğrafyacısı Ebü'l-Abbas Ahmed b. Ebû Ya'kūb İshak b. Ca'fer el-Ya'kūbî (ö. 292/905'ten sonra) idi. Bağdat'ta doğan Ya'kūbî uzun süre Ermenistan ve Horasan'da kaldı; Hindistan'a ve Filistin bölgesine gitti. Kitâbü'l-Büldân'ın yazarı olan Ya'kūbî İbn Hurdâzbih'in usulünü takip etti; yazdığı eserde tuttuğu yol, toplamış olduğu bilgilerin bir özetini çıkarmaktı.

Coğrafya konusunda en orijinal eser yazanlardan biri de Mes'ûdî'dir. Birçok eser kaleme alan Mes'ûdî seçkin bir tarihçi olmasının yanında Ortaçağ müslüman seyyahlarının en büyüklerinden biri idi. Ancak onun eserlerinden sadece Mürûcü'z-zeheb ve meʿâdinü'l-cevher ile et-Tenbîh ve'l-işrâf günümüze kadar gelebilmiştir. Mürûcü'z-zeheb, her ikisi de bize ulaşmayan Kitâbü Ahbâri'z-zamân ile onun özeti sayılan Kitâbü'l-Evsaṭ'ın kısaltılmış şeklidir. Mes'ûdî, Kitâbü'l-Kadâyâ ve't-tecârib adında bir seyahatnâme yazdı. Müellif kitabında, iklimin bir bölgede oturanlar üzerine yaptığı etkilerle bazı suların hayvan yaşamındaki etkileri gibi konuları tartışmıştır. Mes'ûdî, zamanın coğrafyacıları arasında yaygın olan bazı coğrafî bilgilerin hiçbirini tenkit etmeden benimsememiş, onları kendi deney ve gözlemlerinin ışığında yeniden tahkik etmiştir. Mes'ûdî, güney yarım kürenin tamamen bilinmeyen bir kara parçası ile kaplı olduğu yolundaki bilgi hakkında şüphelerini ifade eden ilk müslüman coğrafyacılardandır. Gemi kaptanları tarafından kendisine anlatılan Hint Okyanusu'nun bazı yönlerde sınırı olmadığı konusuna da işaret etmiştir; onun bu görüşü filozofların inandıklarına ters düşmektedir.

903'te yazılmış ve sadece kısaltılmış şekliyle bilinen Kitâbü'l-Büldân adlı eserin sahibi İbnü'l-Fakīh el-Hemedânî diğer bir İslâm coğrafyacısıdır. Başka bir İslâm coğrafyacısı da İbn Rüste olarak bilinen Ebû Ali Ahmed b. Ömer idi. 903 yılında yazmış olduğu Kitâbü'l-ʿAlâkı'n-nefîse'nin sadece coğrafya ve astronomiyle ilgili olan yedinci bölümü günümüze kadar gelmiştir. Hayatı hakkında İsfahanlı olduğu ve Hicaz'a gittiğinden başka bilgi yoktur. Öyle anlaşılıyor ki İbn Rüste İbn Hurdâzbih'in eserinin bütün uyarlamalarından faydalanmıştır. Bu dönemin bir başka İslâm coğrafyacısı Kudâme b. Ca'fer el-Kâtib (ö. 337/948) idi. 928'de tamamlanmış olan eseri Kitâbü'l-Harâc ve sanʿatü'l-kitâbe günümüze ancak bölümler halinde ulaşabilmiştir. Basralı bir hıristiyanken müslüman olan Kudâme b. Ca'fer hayatının son yıllarını postacıbaşı olarak geçirmiştir. Telif ettiği eserindeki amacı, posta merkezlerinin bir kayıt defteriyle halifeler için ordularına gönderilmek üzere bir rehber hazırlamaktı.

IX. yüzyılla birlikte coğrafyaya olan ilgi oldukça genişledi. Bu ilgi sadece hükümet memurları, tarihçiler ve seyyahlarla sınırlı kalmadı, edebiyatçılar da coğrafya ile ilgilenmeye başladılar. Bu tip bir ilim adamı Arap edebiyatçısı Amr b. Bahr el-Câhiz'dir (ö. 255/868-69). Mes'ûdî'nin zikrettiği Câhiz'e ait Kitâbü'l-Emsâr ve ʿacâʾibü'l-büldân adlı eseri günümüze kadar ulaşmamıştır. Câhiz, iktisadî coğrafya üzerindeki et-Tebassur bi't-ticâre adlı bir kitap yazmıştır (nşr. Hasan Hüsnî Abdülvehhâb, Beyrut 1966). Ona atfedilen diğer eserler arasında, Fırat'ın suyunun Dicle'ninkine üstün olduğunu konu edinen el-Evtân ve'l-büldân ile kozmografyaya dair Kitâbü'l-ʿİber ve'l-iʿtibâr adlı kitaplar bulunmaktadır. Câhiz'in bu konuda yazılmış ilk eserin sahibi olması muhtemeldir. Ona göre kozmografya üzerine ilk eser yazan, Emevî döneminde Pehlevîce'yi kullanan Yasû Matran Fâris adlı bir İranlı idi. Câhiz Kitâbü'l-Hayevân'ında Hintliler'den aldığı bilgilere göre bir kangurunun özelliklerini Hint gergedanına benzetir ki buradan Hintli denizcilerin bu dönemde Avustralya'ya gitmiş oldukları anlaşılmaktadır.

4. Belh Coğrafya Okulu. Irak İslâm coğrafya okulu çalışmalarını genel ve tasvirî coğrafya konularına ayırırken X. yüzyılın ilk yarısında Horasan'da bugün Belh İslâm Okulu diye adlandırılan yeni bir coğrafya mektebi ortaya çıktı. Bu mektebin yazarları, müslüman olmayan ülkeleri dışarıda bırakarak çalışmalarını geniş ve ayrıntılı bir şekilde İslâm ülkelerinin coğrafyası üzerinde yoğunlaştırdılar. Bu durum, eski eğilimlerden ayrılma ve bölgesel coğrafyaya doğru bir adım atma sayıldı. Okulun kurucusu Ebû Zeyd Ahmed b. Sehl el-Belhî'dir (ö. 322/934). Belhî gençliğinde Bağdat'ta filozof Kindî'nin talebesiydi. Orta Asya'ya döndükten sonra eserini yazdı; ömrünün son dönemlerinde de İslâm ülkelerinin çeşitli yerlerinin bölgesel haritalarını çizdi (308/920 ve 309/921). Belhî'nin genelde Suverü'l-ekalîm adıyla bilinen coğrafya kitabı Makdisî tarafından el-Emsile ve sûretü'l-arz (bk. Ahsenü't-tekasîm, s. 4) şeklinde zikredilir. Barthold, Belhî'nin kitabının sadece Ebû Ca'fer el-Hâzin'in çizmiş olduğu haritaların bir açıklaması olabileceğini ve haritaları onun çizmediğini iddia eder. Ancak bu iddia tartışılabilir ve daha fazla araştırılmaya muhtaçtır. Çünkü her ne kadar Belhî'nin orijinal eserinin metni ortaya konmamış ve bir dönem ona atfedilen yazmaların sonradan İstahrî'nin olduğu tesbit edilmişse de İstahrî'nin 930-933 arasında, yani Belhî'nin henüz hayatta olduğu bir dönemde yazdığı eserinin onun çalışmasının genişletilmiş bir düzenlemesi olduğu şeklindeki De Goeje'nin görüşü hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Makdisî'nin İstahrî ve Belhî'nin eserlerinden iktibas ettiği çeşitli pasajlardan zamanla Belhî'nin eserinin İstahrî'ninkinden ayırt edilemez hale geldiği açıkça anlaşılmaktadır.

Belh okuluna mensup coğrafyacılar İslâm ülkelerini iklimlere (bölge) ayırdılar ve her iklimin ayrı bir haritasını çizdiler. Yuvarlak bir dünya haritası çizerek Mekke'yi bu haritanın merkezinde gösterdiler. Genel olarak coğrafî gerçekleri Kur'an ve hadisteki kavramlarla desteklemek temayülü vardı. Ayrıca çalışmalarını İslâm ülkelerinin coğrafyası üzerine yoğunlaştırarak coğrafyaya İslâmî ve siyasî bir renk verdiler. İslâm ülkelerinin sadece coğrafî bölgeler esasına göre taksimi ve o bölgelerin haritalarının çizimi zamanın coğrafya düşüncesinin gelişmesinde müsbet bir ilerleme idi. Böylece onlar, zamanlarında coğrafî sınırları belirlenmiş ülke kavramını ilk defa ortaya koyan müslüman coğrafyacılar arasında yer aldılar. Bu okulun ilk mensupları arasında Ebû İshak İbrâhim b. Muhammed el-Fârisî el-İstahrî (ö. X. yüzyılın ikinci yarısı) başta gelir. İstahrî, eseri Mesâlikü'l-memâlik'i yirmi iklime ayırmıştı. Çalışmalarındaki asıl önemli nokta, önceden hiç kimsenin yapmadığı iklim haritalarını çizmiş olmasıdır. İstahrî İslâm ülkelerinin çeşitli bölgelerini gezdi; bu yüzden onun bilgileri kısmen şahsî gözlemlerine dayanır.

İbn Havkal olarak tanınan Ebü'l-Kāsım Muhammed b. Havkal Kitâbü Sûreti'l-arz (el-Mesâlik ve'l-memâlik) adlı kitabını yaklaşık 977'de tamamladı. Doğum ve ölüm tarihleri bilinmeyen İbn Havkal genç yaşından itibaren coğrafya ile ilgilenmeye başladı ve çok yer dolaştı. Eseri İstahrî'ninki ile karşılaştırıldığında ondan çok istifade ettiği, ancak Afrika ve İspanya hakkındaki bilgilere büyük eklemeler yaptığı anlaşılmaktadır. İslâm ülkelerinin yirmi iki haritasını çizdi. İbn Havkal'a göre İstahrî'nin bazı haritaları mükemmel, bazıları ise eksikti. Bu yüzden İstahrî'nin kendi isteği üzerine karışık ve eksik olan haritaların bazılarını yeniden çizdi (Sûretü'l-arz, s. 329-330). İbn Havkal'ın yaptığı haritalar hiç şüphesiz İstahrî'ninkilerine göre daha gelişmiştir.

Belh okulunun en araştırıcı coğrafyacısı, Makdisî veya Mukaddesî olarak tanınan Şemseddin Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Ebû Bekir el-Bennâ eş-Şâmî el-Beşşârî'dir (ö. X. yüzyılın sonları). Fıkıh eğitimi görmüş olan Makdisî, İslâm memleketlerinde çok uzaklara varan geniş seyahatler yaptı. Sonunda kırk bir yaşında iken Ahsenü't-tekasîm fî maʿrifeti'l-ekalîm adındaki coğrafî eserini yazmaya başladı. Eseri her ne kadar 985 yılında tamamladıysa da 997 yılına kadar ona eklemeler yapmaya devam etti. Coğrafyayı herkes ve her grup insan, hatta daha çok dinî ilimlerle uğraşanlar için, İslâm ülkelerinden haberdar olmaları açısından gerekli bir ilim olarak kabul ediyordu. Ona göre coğrafya fıkıh öğreniminde de gerekli idi. Eserinde İslâm ülkelerini altısı Arap ve sekizi Acem (Arap dışı) olmak üzere on dört iklime ayırmış ve iklimler hakkında yalnız coğrafî bilgiler vermekle kalmayıp aynı zamanda o iklimlerde yaşayan insanların sosyokültürel ve sosyoekonomik yönleri üzerinde de durmuştur. Makdisî kelime ve deyimlere özel mânalar vererek ilk defa Arapça'da bir coğrafya terminolojisi oluşturmuştur. İslâm ülkelerinin gerçek şekillerini gösterebilmek için, Belh okulunun benimsediği geometrik çizimli haritalardan bir şey anlaşılamayacağına işaret ederek okuyucunun daha kolay kavrayabileceğine inandığı genel bir ülke haritası çizmek için çaba harcamıştır (Ahsenü't-tekāsîm, s. 62).

5. Ceyhânî ve Diğer Coğrafyacılar. Irak ve Belh okullarına bağlı coğrafyacıların yanında bu dönemde ün kazanmış birçok coğrafyacı daha vardı. Bunlar arasında en meşhur olanı, Sâmânî Veziri Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ceyhânî'dir. Ancak ne yazık ki onun 922'den önce yazılmış Kitâbü'l-Mesâlik ve'l-memâlik adlı eseri günümüze kadar ulaşmamıştır. Bu eserin geniş kapsamlı olduğu ve daha sonraki dönemlerde pek çok yazara kaynak teşkil ettiği anlaşılıyor. Ceyhânî'nin kendi topladığı bilgiler yanında önemli bir ölçüde İbn Hurdâzbih'in eserinden de faydalandığına inanılmaktadır. Bu dönemde kitap telif eden diğer bir coğrafyacı da Mutahhar b. Tâhir el-Makdisî'dir. el-Bedʾ ve't-târîḫ adlı eseri (yazılışı 966) Büst şehrinde Sâmânî vezirlerinden biri için kaleme alınmıştır. Bazı ilginç coğrafî bilgiler içeren eser astronomik ve matematikî coğrafyada Yunan sistemini ortaya koyarken tasvirî coğrafyada klasik İslâm coğrafya okullarını takip eder.

Bunlardan başka X. yüzyılda genel ve sistematik coğrafya konularında yazılmış en önemli eser, 982-983 yılında derlenmiş olan yazarı meçhul Ḥudûdü'l-ʿâlem'dir. Eser, Afganistan'ın kuzeyinde Gûzgânân'da hüküm süren Ferîgūnîler hânedanından Emîr Ebü'l-Hâris Muhammed b. Ahmed'e ithaf edilmiştir. Ḥudûdü'l-ʿâlem Minorsky tarafından ayrıntılı açıklamalarla İngilizce'ye çevrilmiştir. Eserin Şehnâme'den daha önce yazılmış Fars edebiyatının ilk nesir çalışmalarından biri olduğu görüşünü ileri süren Minorsky yazarın çalışmasını bizzat hazırladığı bir harita üzerine oturttuğu kanaatindedir. Bu haritanın Ebû Ca'fer el-Hâzin'in dünya haritasının düzeltilmiş bir şekli olduğu sanılmaktadır. Yazar belki de Ceyhânî'den istifade etmesi dolayısıyla İbn Hurdâzbih'in çalışmasından faydalanmış ve sistematik olarak da İstahrî'yi kullanmıştı. Ḥudûdü'l-ʿâlem, ilk bölümü önsöz, son bölümü sonuç olmak üzere altmış bir bölüme ayrılmıştır. İkinci bölümden yedinci bölüme kadar olan kısım denizler, adalar, dağlar, nehirler, çöller vb. konularla ilgili olarak matematikî ve sistematik coğrafyadan bahseder; geri kalan bölümler ise her ülkenin ayrı ayrı tasvirine ayrılmıştır. Eser, bu dönemde doğu İslâm dünyasında coğrafyaya yapılan en büyük katkıyı oluşturur.

Mısır'da kaleme alınan en önemli eser, Hasan b. Ahmed (veya Muhammed) el-Mühellebî tarafından Fâtımî Halifesi Azîz-Billâh için yazılan ve aynı zamanda Kitâbü'l-Etvâl veya el-ʿAzîzî olarak da bilinen Kitâbü'l-Mesâlik ve'l-memâlik adlı kitaptır. Günümüze kadar ulaşmamış olan eser sadece Yâkūt el-Hamevî, Ebü'l-Fidâ ve Hâfız-ı Ebrû'nun yaptıkları iktibaslardan tanınmaktadır. Diğer önemli bir eser, muhtemelen Endülüs'te İshak b. Hüseyin tarafından yazılmış olan Âkâmü'l-mercân fî zikri'l-medâʾini'l-meşhûre fî külli mekân adlı kitaptır. X. yüzyılın ortalarında yazıldığı sanılan eserin elimizdeki nüshası çok geniş olduğu anlaşılan ilk nüshanın kısaltılmış şeklidir. Şehir ve ülkeler kısa tanımlanmış olmalarına rağmen enlem ve boylamlarıyla birlikte verilmişlerdir.

6. Elçilerin Raporları ve Denizcilik Literatürü. Bu dönemdeki coğrafya literatürü, sultanlar tarafından Asya ve Avrupa'nın çeşitli bölgelerine yollanan elçilerin yazdıkları raporlarla ve dünyanın çeşitli bölgelerini gezen denizci ve tüccarların naklettikleri rivayetlerle oldukça zenginleşti. Hindistan'a ait en eski raporlardan biri, 800 yılı civarında Abbâsî Veziri Yahyâ b. Hâlid el-Bermekî'nin (ö. 805) bir elçisi tarafından kaleme alınmıştır. Daha sonraki coğrafyacılar bu rapordan geniş bir şekilde istifade etmişlerdir. Güney ve Güneydoğu Asya ile ilgili bu tip bir eser de iki yıl Kamboçya'da yaşamış olan Ebû Abdullah Muhammed b. İshak tarafından hazırlandı. 845'te Kurtuba Emîri II. Abdurrahman, Gazâl olarak bilinen Yahyâ b. Hakem el-Bekrî'yi (ö. 250/864), daha evvel 844'te Endülüs'e saldıran Vikingler'le ticarî ilişkiler kurmak üzere İrlanda'ya yolladı; Bekrî, Viking Kralı Turgeis ve karısı Ota ile görüştü.

Silsiletü't-tevârîḫ'in bir bölümünü teşkil eden Ahbârü's-Sîn ve'l-Hind adlı eser Ebû Zeyd es-Sîrâfî tarafından yine bu dönemde kaleme alınmıştır (851). Ahbârü's-Sîn ve'l-Hind, Çin ile Basra körfezi arasında gemicilik yapan Süleyman et-Tâcir ve diğerlerinin raporlarını kapsar. Eser adalar, denizlerdeki balıklar, civarda yaşayan halk ve diğer ilginç şeylerden bahseder; Çin ve Hindistan hakkında geniş bir tasvirle son bulur. Konu ettiği bölge hakkında en eski ve en güvenilir kaynaklardan birini oluşturan ve bu yüzden daha sonraki dönemin yazarlarından birçoğunun kendisinden faydalandıkları eser, Jean Sauvaget tarafından Arapça metni ve Fransızca tercümesiyle birlikte yayımlanmıştır (Paris 1948). Bu kategorideki eserlere, Büzürg b. Şehriyâr tarafından yazılan Kitâbü ʿAcâʾibi'l-Hind (Livre de Merveilles de l'Inde, Arapça metnin neşri P. A. van der Lith, Fransızca tercümesi Marcel Devic, Leiden 1883-1886) adlı eser de dahildir. Bu eser, yazar tarafından derlenen 900-953 yılları arasına ait denizci hikâyelerinin bir koleksiyonudur. Bu tür eserlere meşhur Elf leyle ve leyle de (binbir gece masalları) eklenebilir. Bu masallar eğlendirici özelliklerine ek olarak aynı zamanda yedi deniz, kıyı ülkeleri ve adalarla ilgili konularda önemli bir coğrafî kaynak niteliğindedir.

7. Sefâret Heyetleri ve Seyahat Notları. 921 yılında Halife Muktedir-Billâh, Hazarlar'a karşı savunmasını geliştirebilmesi için kendisine yardım etmek üzere bir sefîr ve bölgesinde İslâm'ı yaymaya çalışmak üzere de bir âlimin gönderilmesini isteyen Volga Bulgarları'nın kralına bir heyet yolladı. Sefâret kafilesine refakat eden Ahmed b. Fadlân Risâle adlı eserinde uzun süren bu seyahatten çok değerli bilgiler aktarmış ve kafilenin karşılaştığı çeşitli kabilelerden bahsetmiştir. Risâle, Volga bölgesi ve yaklaşık 60° kuzey enlemine kadar olan bölgelerin topografyasından bahseden Arapça'daki ilk bilgi kaynağıdır. Eser Risâletü İbn Fadlân adıyla Sâmî ed-Dehhân tarafından yayımlanmıştır (Şam 1959). 965'te Alman İmparatoru I. Otto'ya iki heyet yollandı. Bunlardan birincisi, aralarında Mağribli bir yahudi olan İbrâhim b. Ya'kūb et-Turtûşî'nin de bulunduğu Kuzey Afrika'nın Fâtımî yöneticileri tarafından yollanan heyet, ikincisi ise Kurtuba halifesi tarafından yollanan ve içinde İbrâhim b. Ahmed et-Turtûşî'nin de bulunduğu heyet idi. İmparator her iki elçi heyetini Magdeburg'da kabul etti ve heyetler döndükten sonra İbrâhim b. Ya'kūb ile İbrâhim b. Ahmed intibalarını yazıp o dönem Orta Avrupa'sı hakkında önemli bilgiler verdiler.

Bu dönemin seyyahlarından biri de 942'de Sâmânî Sultanı II. Nasr'ın sarayını ziyarete gelen bir Çin heyetinin dönüş yolculuğunda onlara refakat eden Ebû Dülef Mis'ar b. Mühelhil el-Yenbuî el-Hazrecî idi. Batı ve Doğu Türkistan'ı (Sinkiang) kateden Ebû Dülef bilinmeyen bir yoldan Çin'e girdi ve oradan Hindistan'a geçerek Sicistan yoluyla İslâm ülkesine döndü. Yâ'kūt, Kazvînî ve diğer bazı yazarlar bölge konusundaki rivayetlerinden çeşitli alıntılar yapmışlardır. Ancak Srinagar örneğinde olduğu gibi bazı haberleri gariptir ve güvenilir değildir. Dönemin bir başka seyyahı, 975 yılında meşhur Fâtımî kumandanı Cevher es-Sıkıllî tarafından diplomatik bir görevle Nûbe ülkesine yollanan İbn Selîm el-Üsvânî'dir. Sadece Makrîzî ve İbn İyâs tarafından yapılan özetleri günümüze ulaşmış olan Kitâbü Ahbâri'n-Nûbe ve'l-Mukurre ve ʿAlve ve'l-Bücce ve'n-Nîl adlı kitabında yazar Nil hakkında ayrıntılı bilgi verir.

8. Bölgesel Coğrafya ve Önemli Şehirlere Dair Eserler. Bu ve daha sonraki dönemin çok sayıda eseri İslâm dininin kutsal şehirleri ile önemli köy ve kasabaları hakkında çeşitli bilgiler ihtiva eder. Bu eserlerin bazısı ise bölgesel coğrafyaya hasredilmiştir. Mekke hakkında yazılan kitaplar arasında Ebü'l-Velîd el-Ezrakī (ö. 244/858 [?]) ve Fakīhî'nin (ö. 272/885) eserleri bulunmaktadır. Bu tip eserlerin önsözlerinde şehirler hakkında bilgi verilmesi, diğer bölümlerinin ise çok tanınmış şahsiyetlerin biyografilerine hasredilmesi dikkate değer özellikleridir. Şehirler hakkında yazanlar arasında Ahmed b. Ebû Tâhir (ö. 280/893), Târîhu Baġdâd'ın yazarı Hatîb el-Bağdâdî (ö. 463/1071), Târîhu Dımaşḳ'ın yazarı İbn Asâkir (ö. 571/1176), Târîhu Buhârâ'nın yazarı Nerşahî (ö. 348/959) ve et-Târîh fî ahbâri vülâti Horâsân'ın (telif tarihi yaklaşık 344/955) yazarı Ali es-Selâmî bulunmaktadır.

"Hıtat" olarak bilinen topografya eserlerinin Mısır'da ortaya çıkması da bu döneme rastlar. Bu tip eser verenlerin ilk temsilcilerinden biri Fütûhu Mısr yazarı İbn Abdülhakem idi (ö. 257/871); ondan sonra Târîhu vülâti Mısr ve kudâtihâ'nın yazarı Muhammed b. Yûsuf el-Kindî (ö. 350/961) gelir. Kindî'nin oğlu Ömer b. Muhammed b. Kindî Fezâʾilü Mısr isminde bir methiye kitabı yazdı. İbn Zûlâk rivayetlere dayanan el-Fezâil adlı bir derleme düzenledi. Bu konuda yazan diğer müellifler arasında el-Muhtâru fî zikri'l-hıtat ve'l-âsâr'ın yazarı Kudâî (ö. 454/1062) ile Risâletü'l-Mısriyye'nin yazarı Ebü's-Salt Umeyye b. Abdülazîz ed-Dânî bulunmaktadır. Fütûh (fetihler) konulu eserler kategorisine, ilk dönemde İslâm'ın yayıldığı yerleri anlatan Ahmed b. Yahyâ el-Belâzürî'nin (ö. 279/892) Fütûhu'l-Büldân adlı eseri dahildir. Günümüzde mevcut olan eser kaybolmuş çok daha büyük bir kitabın özetidir. Bu çalışmaların çoğunda topografik bilgi tarihî bilgiler arasına serpiştirilmiştir.

X. yüzyılda tamamen bölgesel coğrafya üzerine yazılmış birkaç eser vardır. Bu konuda Mağrib'de Muhammed b. Yûsuf el-Verrâk (ö. 363/973) Kitâbü'l-Mesâlik ve'l-memâlik adında bir kitap yazdı; ancak bu eser günümüze kadar ulaşmış değildir. Endülüs üzerine Avrupalılar'ın Moro Rasis dedikleri tarihçi Ahmed b. Muhammed er-Râzî (ö. 344/955) önemli bir eser telif etti. Bu eser ve Portekizce'ye yapılmış olan tercümesi kaybolmuştur; sadece bugün Portekizce tercümesinden çevrilen bir İspanyolca nüshası bulunmaktadır. Râzî Kurtuba (Cordoba) şehri hakkında da Kitâb fî vasfi Kurtuba adında bir kitap yazmıştı.

Bölgesel coğrafya konusunda en önemli eser, Hasan b. Ahmed el-Hemdânî (İbn Ebü'd-Dumyan veya İbnü'l-Hâik, ö. 334/945) tarafından yazılan Sıfatu Cezîreti'l-ʿArab'dır. Batlamyus'u çok iyi bilen Hemdânî, şahsî gözlemlerine ve önceki yazarların kaydettikleri bilgilere dayanan eserinin giriş kısmında koordinatlar konusunda çeşitli görüşler ortaya koydu. Yemen'i anlatan bu eser Arapça coğrafî kaynaklar arasında en ayrıntılı bilgi verenlerden biridir.

C) İslâm Coğrafyasının Zirveye Ulaşması (XI ve XII. yüzyıllar). 1. Filozoflar, Astronomlar ve Diğer İlim Adamları. XI. yüzyıl, özellikle jeomorfoloji, fizikî, astronomik ve matematikî coğrafya sahalarında nazarî coğrafyanın gelişmesinin doruğunu teşkil eder. Ortaçağ İslâm dünyasının iki büyük âlimi İbn Sînâ ve Bîrûnî bu sahalara esaslı katkılarda bulunmuşlardır. Tıp, müsbet ilimler ve felsefe alanlarında birçok eserin sahibi olan İbn Sînâ (ö. 428/1037), eş-Şifâʾın "et-Tabîʿiyyât" adlı bölümünde yeryüzünün oluşması, bulutlar, çiyler, baharlar, depremler, dünyanın meskûn bölgelerinin oluşumu, ülkelerin özellikleri, hâleler, gök kuşağı, rüzgârlar, gök gürlemesi, şimşek, sağnak yağışların sebepleri, göktaşı ve kuyruklu yıldız gibi konulardaki görüşlerine yer vermiştir. Aristo ve Batlamyus'un fikirlerinin etkisi altında kalan İbn Sînâ, Kindî'den sonra Aristo'nun görüşlerini şerheden en önemli müslüman filozoftur. Özellikle onun yeryüzünün, ovaların, yaylaların, denizlerin ve dağların oluşumu hususundaki görüşleri ilgisini çekmiştir. İbn Sînâ'ya göre iki temel element olan su ve toprak yaratılışlarından dolayı evrenin merkezine çekilmişlerdir. Bu yüzden tabii eğilimlerine göre değil yeryüzünün oluşumundaki genel sisteme göre hareket ederler. Denizler, suların alçak kesimlerde toplanmalarına ve yer değiştirdikleri zaman yüksek noktaları terketmelerine sebep olan yıldızların hareketlerine göre şekillenmişlerdir. İbn Sînâ'nın belirttiği en önemli madde, toprak ve suyun arasından ortaya çıkmış olan yapışkan çamurdur. Bu çamur güneş ve gezegenlerin enerjisine mâruz kaldığı zaman sertleşir ve dağ şeklini alır. Dünyanın başlangıçta oturulabilir kısımları sular altındaydı. Bu kesim yavaşça deniz içinde ortaya çıkarak sertleşmiş olabilir; ancak bu gelişmenin o kesimin denizden ayrılmasından sonra meydana gelmesi daha mâkuldür ve deniz hayvanı fosillerinin kayaların içinde ortaya çıkması da bu yüzdendir. İbn Sînâ'ya göre dünyanın oluşmasında bütün safhalar Allah'ın ilmine bağlıdır. Bu sebeple yeryüzünün ortaya çıkmış bazı kesimlerinde hayvanlar temiz havada (nesîm) yetişmişlerdir. Elementlerin birbirlerine dönüşebilme kabiliyetleri ile yıldızlarla gezegenlerin ve güneşin hareketleri yeryüzünün dengesini sağlamış ve ona küre şeklini vermiştir. İbn Sînâ, yeryüzünün güney kesiminin tamamen kara olduğu veya sular altında bulunduğu şeklindeki yaygın görüşe karşı çıkmıştır. İnsanların yaşadığı bölgelerde adaların bulunması ihtimaline inanmış, ancak onlar hakkında herhangi bir bilgi vermenin zor olduğunu kabul etmiştir. Sıcaklığın şiddeti sebebiyle güney bölgelerinin meskûn olmadığını düşünenlerin hata ettiğini belirtir. Güneşin merkezden çok fazla sapmayacağını, ancak oğlak dönencesine paralel uzanan toprakların çok sıcak olduğu farzedilse bile güney kutbuna doğru giden su akıntısının bunu önleyeceğini söyler. Kuzey kutbunda oturulabilme meselesinde ise bu bölgenin insanın çoğalması ve yerleşmesi için uygun olduğu kesin değilse de insanların buraya kısa süreyle seyahat etmesinin mümkün göründüğünü ileri sürer. Ona göre eğer bu bölge çoğalmaya uygun ise özel cins hayvanların üremesine de uygundur. Sonunda bütün bu görüşlerin sadece faraziye olduğunu ve haklarında kesin delillerin bulunmadığını söyleyerek konuyu kapatır. İbn Sînâ'ya göre deniz yerleşmeye tabii engel değildir; engel olan güneşin uzaklığı ve yakınlığıdır (eş-Şifâʾ [5], s. 24-26). Bunlar fizikî coğrafyanın problemlerini mantık yoluyla çözmeye çalışan filozof bir bilim adamının görüşleridir.

İbn Sînâ'nın çağdaşı Ebû Reyhân el-Bîrûnî de (ö. 453/1061 [?]) fizikî, astronomik ve matematikî coğrafya dallarına orijinal katkılarda bulundu. Bugün hemen hepsi çeşitli dillere çevrilerek yayımlanmış durumdaki başlıca coğrafî bilgi ihtiva eden eserleri şunlardır: el-Kanûnü'l-Mesʿûdî, Tahdîdü nihâyâti'l-emâkin li-tashîhi mesâfâti'l-mesâkin, Kitâbü'l-Cemâhir fî maʿrifeti'l-cevâhir, Taḥḳīḳu mâ li'l-Hind ve et-Tefhîm fî evâʾili sınâʿati't-tencîm. Bunlardan başka jeodezi ve klimatoloji gibi konularda da bazı risâleleri bulunmaktadır. Bîrûnî, dünyanın şekli ve kâinattaki yeri konusunda onun ayın feleğinin merkezinde bulunduğunu ve küre şeklinde olduğunu, ancak bu kürenin üstündeki dağlarla çukurlar sebebiyle engebeli bir yüzeye sahip olduğunu, fakat büyüklüğü karşısında bunların farkedilmediğini söyler. Teşekkül edişi hakkında ise toprağın sudan daha ağır olduğunu ve bu yüzden tortular şeklinde suyun dibine çöktüğünü ileri sürer; toprak ve su her taraftan hava ile çevrili olan yerküreyi birlikte meydana getirirler. Ona göre havanın çoğu ay semasıyla temas halinde olduğu için dönme ve sürtünme dolayısıyla ısınır; havanın etrafını saran ısı kutupların yakınlarında ise hareketin az olması sebebiyle daha azdır. Bîrûnî'nin çağdaşı Ebû Saîd Ahmed b. Muhammed b. Abdülcelîl es-Siczî (ö. 1020 [?]), hareketin göklerde değil yeryüzünde olduğu yönündeki teoriye dayanarak bir usturlab geliştirdi. Kitâb fî istîʿâb adlı eserinde Bîrûnî bu teoriyi takdir etmekle dünyanın merkezde bulunduğu görüşüne bağlı kaldı (bk. H. A. Kazmi, The Geographical Concepts of al-Beruni, s. 51). Hintli astronomi bilginlerinin ileri sürdükleri dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğü teorisine karşı ise dünyanın veya etrafındaki göğün dönmesi halinde meydana gelecek olayların (gündüz, gece vb.) değişmeyeceği fikrini savunarak tarafsız kaldı.

Yeryüzünün ölçüleri meselesinde Bîrûnî, Halife Me'mûn dönemindeki astronomi bilginlerinin tesbitlerine uydu. Onların bulduklarına göre yeryüzündeki büyük çemberin (ekvator) bir derecelik kavsinin boyu 65 ⅔ Arap mili idi. Bu değer Bîrûnî'nin Hindistan'da kendi bulduğu ölçülere uyuyordu. Onun bu konudaki değerleri şöyledir: Dünyanın çapı 2163 ⅓ fersah = 6490 Arap mili. Dünyanın çevresi 6800 fersah = 20.400 Arap mili. Dünyanın yüzölçümü 14.712.720 ¼ fersah = 44.138.160 Arap mili. Dünyanın hacmi 16.674.442 fersah = 50.023.326 Arap mili. 1 Fersah = 3 Arap mili. 1 Arap mili = 6474 ft = 1 ⅕ coğrafik mil.

Bîrûnî, matematikî coğrafya sahasında ekliptik eğiminin değerini hesaplamış ve 23° 35' olduğunu bulmuştu. Enlemlerin hesaplanmasında yeni metotlar uygulamış ve boylamları birçok astronomi bilgininin yaptığı gibi Kanarya adalarından değil Batı Afrika kıyısından başlatmış ve 10°'lik bir fark elde etmiştir. 70° olan Bağdat'ın boylamını esas alarak bazı önemli şehirlerin boylamlarını hesaplamış, bölgelerin yerlerini bir sonuca bağlamış ve dünyanın en kuzeyinde bulunan iskân edilebilir toprakların sınırını 66° enlemi olarak göstermiştir. Bîrûnî'ye göre yeryüzündeki kara parçaları her taraftan okyanusla çevrili idi. Ancak bu okyanusun bazı kesimleri bilinmiyordu. Güney yarım küre su ile kaplanmıştı; fakat bu denizlerde adalar bulunmaktaydı. Bîrûnî ayrıca enteresan bir fikir ileri sürdü: Yeryüzü dengesinin korunması için Hint Okyanusu ile Nil'in kaynaklarının güneyinde Atlantik'i birbirine bağlayan su kanalları olmalıydı. Zira Hint Okyanusu doğuda Asya kıtasının kuzeyine doğru girmiş, birçok ada ve benzer şekilde kara kıta da batıda Güney denizine doğru girerek aralarında dar su geçitleri oluşturmuştu (el-Kanûnü'l-Mesʿûdî, II, 588). Bîrûnî, Hintliler'in güney kutbunun altında Vadvamukha adında bir ada olabileceği görüşünü benimsedi ve bu karanın genişleyerek iskân edilebilir hale geldiğini, hatta sonradan daha da genişleyip kuzey yarım küredeki bilinmeyen kıtaları oluşturduğunu kabul etti. Bîrûnî, dünyanın meskûn bölgelerinin Çin'den Avrupa'ya doğru uzanan uzun bir sıradağla ikiye ayrıldığını, bu sıradağın iki tarafında ovaların bulunduğunu ve bunlardan birinin Hindistan olduğunu düşünüyordu. Ona göre bu ovalar, dağlardan aşağıya doğru akan nehirlerin getirmiş olduğu tortuların bir sonucu olarak meydana gelmiştir. Böylece Bîrûnî, şu anda Hindistan ovasının olduğu yerde denizin bulunduğunu ileri sürmüş ve modern jeoloji kavramı tethysi önceden tanımlamış oluyordu.

Bu dönemin birçok astronomi bilgini ekliptik eğimi, gece ile gündüz eşitliği (ekinoks), güneş yılı, takvimler ve bir yerin enlem ve boylamlarının tayin edilmesi gibi çeşitli meseleler üzerinde çalıştılar. Bunlar arasında yer alan Ebû İshak İbrâhim b. Yahyâ en-Nakkāş ez-Zerkalî (ö. 1100 [?]), Kepler'den çok önce yörüngelerin eliptik (oval) olduğu görüşünü ortaya koymuştu. Ömer Hayyâm (ö. 1131 [?]), otuz üç yıllık bir devir hesabına dayanan yeni bir takvim düzenledi. Bu takvim Selçuklu Sultanı Celâleddin Melikşah'a nisbetle "Melikî takvimi" veya "Celâlî takvimi" olarak adlandırıldı. Ebü'l-Feth Abdurrahman el-Hâzinî, 1115-1130 yılları arasında Merv'de başarılı çalışmalar yaptı. Ekliptik eğimin hesaplamasında Bettânî'nin 23° 35' değerini tercih eden Hâzinî ışınların kırılmasına bağlı zorluklardan bahsederek eğimin hem azalan hem de münâvebeli olarak azalıp çoğalan bir değere sahip olduğunu kabul etmedi.

Botanik ve ziraat konularından bahseden Arapça ve Farsça eserler coğrafya açısından son derece önemlidir. Bu eserler botanik araştırmaları, meyve, sebze ve bitkilerin tasnifi, tarım yapılabilir toprakların çeşitleri ve seçimleri, kuyular, pınarlar, sulama kanalları, kuru tarım usulüyle mahsul alınması ve nadas gibi konulara tahsis edilmiştir. Bu konuların çoğu toprağın kullanılması konusuna girer. Ziraat konusu üzerinde yapılan ilk çalışmalar, İbn Vahşiyye tarafından 904'te yazılmış (veya Nabatî dilinden tercüme edilmiş) olan el-Filâhatü'n-Nabatiyye ile muhtemelen Cassianus Bassus tarafından yazılan el-Filâhu'r-Rûmiyye idi. Bu iki eser akla uygun ziraî bilgilerle birlikte bâtıl inançlar içeren birtakım tavsiyelerde de bulunmuşlardır. Ortaçağ'da ziraat üzerine Batı Asya'da birçok eser yazılmış olmakla beraber özellikle XIXII. yüzyıllarda bu konuda bir Arapça literatürün doğup geliştiği yer İspanya'dır. En önemli yazarlar şunlardır: Muhtasaru Kitâbi'l-Filâha ile şöhret yapan Ebü'l-Kāsım ez-Zehrâvî (ö. 1010), İspanyolca'ya da çevrilen bilimsel tarım konusundaki Mecmûʿ adlı eserin yazarı İbn Vâfid (ö. 1075), sadece kendi tecrübelerine dayanarak Divânü'l-filâha adlı eseri yazan Muhammed b. İbrâhim el-Bessal, aralarında el-Mugnî fi'l-filâha adlı kitabın da bulunduğu ziraat konusundaki birçok eserin sahibi Ebû Ömer Ahmed b. Muhammed b. Haccâc el-İşbîlî, bir botanik sözlüğü olan ʿUmdetü't-tabîb fî maʿrifeti'n-nebât li-külli lebîb'in yazarı İbn Abdûn el-İşbîlî ve bilimsel tarım konusunda on iki kitabı içeren Zühretü'l-bustân ve nüzhetü'l-ezhân adlı eserin yazarı Muhammed b. Mâlik et-Tığnerî.

2. Genel Coğrafya ve Kozmografya. XI-XII. yüzyıllarda genel ve sistematik coğrafya konularında yazılan eserler yeni gelişmeler gösterdi. Endülüs'te bu sahada Ebû Ubeyd el-Bekrî (ö. 487/1094) el-Memâlik ve'l-mesâlik ve Muʿcem me'staʿcem adlarında iki eser telif etti. 1068'de yazımı bitirilen birinci eserin tamamı günümüze kadar ulaşmamıştır; bugün mevcut olan bölümleri Kuzey Afrika, Mısır, Irak, Hazar denizi çevresi ve İspanya'nın bazı bölgeleri hakkındadır. Abdullah Yûsuf el-Guneym bu eseri iki bölüm halinde neşretmiştir (Cezîretü'l-ʿArab min Kitâbi'l-Memâlik ve'l-mesâlik, Küveyt 1977; Cogrâfiyâtü Mısr min Kitâbi'l-Memâlik ve'l-mesâlik, Küveyt 1980). Coğrafî bir sözlük olan ikinci eserde ilk defa Bekrî Arapça alfabetik ebced sistemini kullanmıştır. Eser, esas olarak Arabistan'daki yerler hakkında verilmiş bilgilerle sınırlıdır ve öncelikle Kur'an'da, hadislerde ve eski Arap şiirinde geçen isimlerle ilgilidir.

XII. yüzyılda Ebû Abdullah Muhammed b. Ebû Bekir ez-Zührî (ö. 1154'ten sonra), hem tasnif hem muhteva açısından benzeri bulunmayan ve daha önceki eserlerin taklidi mahiyetinde olmayan bir eser yazdı. Yazar, adı Kitâbü'l-Coġrafya (nşr. Muhammed Hacı Sâdık, Bulletin d'etudes orientales, XXI, 1968) olan eserinin Halife Me'mûn zamanında yapılan haritadan (es-sûretü'l-Me'mûniyye) kopya edilmiş olan Ebû Abdullah Muhammed b. İbrâhim el-Fezârî'ye ait haritanın kopyasına dayandığını ifade eder. Ancak Fezârî ve Me'mûn'a nisbet edilen haritalar orijinal şekilleriyle zamanımıza kadar ulaşamamış olması sebebiyle bu açıklamanın doğruluğu hakkında kesin bir şey söylenemez. Zührî kitabında bilinen dünyayı yedi cüze ayırmış, her cüzü de ayrıca üç suk'a bölmüştü. Onun bu tasnifinde ikinci cüz merkeze, diğer altı cüz ise İranlılar'ın kişver (ülke) tasnifine tekabül edecek şekilde onun etrafına yerleştirilmişti. Eserin muhtevasının hikâye ve gerçeklerin bir karışımını kapsadığı ifade edilir.

Bu yüzyılın en önemli coğrafyacısı Sicilya'da Norman Kralı II. Roger'in (1097-1155) sarayında bulunmuş olan Şerîf el-İdrîsî adıyla ünlü Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed b. Abdullah b. İdrîs'tir (ö. 560/1165). İdrîsî'nin Kitâbü Nüzheti'l-müştâk fi'htirâkı'l-âfâk adındaki büyük eseri, Ortaçağ'da İslâm dünyasında yazılmış yerkürenin genel ve sistematik coğrafyası üzerindeki en kapsamlı çalışmalardan biridir. Eser, ana hatlarıyla çalışmalarını finanse eden kralın iradesine uygun biçimde kendisi tarafından çizilmiş olan dünya haritasının bir açıklaması mahiyetindedir. Eserin Arapça tam metni Opus Geographicum başlığıyla yayımlandı (Roma-Napoli 1970-1976). İdrîsî Batlamyus coğrafya okulunun bir takipçisidir. İlk dönem İslâm coğrafyacılarının birkaç eserinden faydalandığı gibi Batlamyus'un Kitâbü'l-Coġrafya'sını da kullandı. Bunun yanında Kral Roger'in elçilerinin getirdiği raporlarla şifahî bilgilerden de faydalanmıştır. Zamanındaki hem meskûn hem de terkedilmiş şehirlerin durumlarından bahseder. İdrîsî gençliğinde Ön Asya, Fransa'nın güney sahilleri, İngiltere, İspanya ve Fas'ı dolaşmıştır. Avrupa, Kuzey Afrika, Batı ve Orta Asya hakkında vermiş olduğu bilgiler Güney Asya, Güneydoğu Asya ve Uzakdoğu hakkında verdiği bilgilere nisbetle daha doğrudur; bu durum yapmış olduğu iklim haritalarında da görülmektedir.

Muhammed b. Necîb Bekrân'ın dünya coğrafyası üzerine Farsça bir eser yazması bu döneme rastlar. Cihânnâme adlı eserin yazım tarihi yaklaşık 1215 yılıdır. Farsça'da kozmografya konusunda eser veren ilk kişi Muhammed b. Mahmûd b. Ahmed et-Tûsî'dir. 1180 yılı dolaylarında yazdığı ʿAcâʾibü'l-mahlûkāt adlı eseri on bölüme ayrılmıştır. Ebû Hâmid Muhammed b. Abdürrahim el-Gırnâtî'nin (ö. 1170) 1162'de tamamladığı Tuhfetü'l-elbâb ve nuhbetü'l-aʿcâb adlı eseri coğrafya-kozmografya literatürü içinde yer alır. Dört bölüme ayrılmış olan eser insan ve cin taifesi, ülkeler, eşsiz yapılar, denizler ve içindekiler gibi konulardan bahsetmektedir. Yazarın gerçekleri hikâyelerle karıştırmaya doğru bir meyli olmasına rağmen kitabında yer verdiği geniş seyahat bilgileri coğrafya açısından büyük bir değere sahiptir.

3. Bölgesel Coğrafya ve Topografya. Irak'tan Kuzey Suriye'ye ve muhtemelen Mısır'a doğru yaptığı seyahatteki izlenimlerini bir risâlede anlatan hıristiyan hekim İbn Butlân (ö. 1066) XI. yüzyıl coğrafyacıları arasındadır. Eseri Bizans topraklarındaki hıristiyanların hayatından da bahsetmektedir. Bu dönemin en önemli coğrafyacılarından biri de Nizâmü'l-mercân fi'l-mesâlik ve'l-memâlik adlı eserin sahibi olan Ahmed b. Ömer el-Uzrî'dir (ö. 1085). Müellif Bekrî'nin hocasıydı ve bu yüzden Endülüs coğrafyası konusundaki eseri daha sonraki coğrafyacılar için önemli bilgi kaynağı oldu.

Orta Asya'da hüküm süren Karahanlı hânedanına akraba asil bir aileden gelen Kâşgarlı Mahmud'un XI. yüzyılda Orta Asya'daki Türk kabilelerinin dilleri üzerine yazmış olduğu önemli eser aynı zamanda coğrafî bilgiler de ihtiva eder. 1068-1072 yılları arasında yazılmış olan Dîvânü lugāti't-Türk adlı eseri, esasta yazarın tesbit ettiği şekilde yirmi kadar Türk kabile lehçesinin bir sözlüğüdür. Kâşgarî bölgeyi dolaşarak çeşitli lehçeler üzerinde araştırma yaptı. Bu araştırmalardaki amacı, zamanında çok güçlü olan Türk ırkının üstünlüğünü ortaya koymaktı. Kâşgarî eserini Muktedî-Billâh'a (1075-1094) ithaf etmiştir. Eser, yer isimleri ve Orta Asya'nın coğrafî özellikleri üzerine zengin bilgiler ihtiva eder. Kitaptaki dünya dil haritası İslâmî haritacılıkta eşine az rastlanan bir örnektir. Bu haritada Balasagun'u merkeze yerleştirir, ayrıca kabilelerin yerlerini ve çevre bölgeleri gösterir.

Farsça'da da İbn Belhî'nin Farsnâme'si çok önemli bir coğrafî bilgi kaynağı teşkil eder. 1106-1116 yılları arasında Selçuklu Sultanı Gıyâseddin Muhammed'in isteği üzerine yazılan bu eser eski İran şahlarının tarihi ve İran coğrafyası ile ilgilidir (The Farsnāme of Ibnu'l-Belḫî [nşr. G. le Strange – R. A. Nicholson], London 1968). Farsça coğrafya eseri yazma geleneği yavaş yavaş gelişti. Bunun en güzel örneği, genel tabiat tarihi üzerine Zeynü'l-ahbâr (nşr. Abdülhay Habîbî, Tahran 1347) adlı bir kitap kaleme alan Gerdîzî'nin çalışmasında görülür. Bu eser Gazne Sultanı İzzüddevle Abdürreşîd döneminde (1049-1051) yazıldı. Bir bilgi hazinesi olan eser Türkler, Hintliler ve Doğu Avrupa konusunda önemli hususları ihtiva eder. Yazar Turan ile Çin'in eski başşehri Humdân arasındaki yolu da tanıtır.

4. Etnoloji ve İktisadî Coğrafya. Ortaçağ İslâm dünyasında zooloji konusunda yazılmış az eser vardır; bildiklerimiz beşerî coğrafya bakımından önemlidir. Şerefüzzaman Tâhir Mervezî'nin Tabâʾiʿu'l-hayevân adlı eseri bunlardan biridir. Kitabın yazılış tarihi bilinmiyor; ancak içinde zikredilen son tarih 1120'dir. İlk bölümü çeşitli ırklar ve coğrafya konusuna ayrılmıştır. Halklarıyla birlikte özellikleri de anlatılan Hindistan, Çin ve Tibet bölümleri çok önemlidir. Eser aynı zamanda 1027 yılında Çinliler tarafından Gazneli Mahmud'un sarayına gönderilen elçiden alınan bilgilerle Kitan'ın başşehri ile Gazne arasındaki yolu da tarif eder; ayrıca XI. yüzyılın ortalarında Orta Asya halklarının göçü konusuyla da ilgilenmiştir (W. Minorsky, Şerefü'z-zamân Tâhir Mervezî [Ar. metinle trc.], London 1942).

Bu dönemde Mısır'da muhasebe ve yönetim konusunda iktisadî coğrafya açısından önem taşıyan eserler yazıldı. Bunlardan biri, İbn Memmâtî'nin (ö. 606/1209) kaleme aldığı arazi sistemi, vergiler ve ilgili meselelerden bahseden Kavânînü'd-devâvîn adlı kitaptır. Eser Aziz Suryal Atıya tarafından yayımlanmıştır (Kahire 1943).

5. Seyahatnâmeler. Bu dönemde eserleriyle Mısır ve Suriye hakkında geniş bilgi veren iki önemli seyyah yaşamıştır. Bunların ilki, Fâtımîler döneminde birkaç yıl Mısır'da kalmış olan İsmâilî mezhebine mensup Nâsır-ı Hüsrev'dir (ö. 481/1088). Sefernâme adlı eseri, bu dönemdeki Kahire'nin tarihi ve bölgeleri (hitat) konusunda önemli bir bilgi kaynağı teşkil eder. Bu dönemin ikinci seyyahı ise İbn Cübeyr olarak bilinen Muhammed b. Ahmed b. Cübeyr el-Kinânî'dir (ö. 614/1217). Eseri Rihletü'l-Kinânî, müslümanların Haçlılar'a karşı savaştıkları dönemde Suriye ve Mısır halkının yaşayışını anlatır; Sicilya'dan da bahseder. Babası gibi "küttâb" sınıfına dahil olan İbn Cübeyr seyahatnâme yazımını edebî eserler seviyesine ulaştırdı. Bu dönemde çok fazla tanınmayan bir seyyah da İbn Fâtıma idi. İbn Fâtıma'nın Afrika'nın sahil bölgelerini dolaştığı anlaşılıyor. İbn Saîd el-Mağribî değerli bir eser olan seyahatnâmesinde ondan Afrika konusunda nakiller yapar.

6. Ziyârât ve Fezâil Kitapları. Bu dönemde ziyârât ve fezâil kitapları yazılmaya başlanmıştır. Ziyârât kitapları, muhtelif İslâm ülkelerinden yola çıkarak Mekke'ye yapılan ziyaretleri, yolda görülenleri ve ziyaret yerlerini anlatan eserlerdir. Muhtemelen Haçlı seferlerinden esinlenerek kaleme alınmış olan fezâil kitapları da bu sınıfa dahildir. Bu tür eserleri kaleme alanlar arasında, Kitâbü'l-İşârât ilâ maʿrifeti'z-ziyârât'ın yazarı Ali b. Ebû Bekir el-Herevî (ö. 1215), 1043 yılı dolaylarında tamamlanmış olan el-İʿlâm bi-fezâʾili'ş-Şâm ve Dımaşḳ'ın yazarı Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed er-Rabaî, XI. yüzyılın sonlarında şöhret bulmuş Fezâʾilü Beyti'l-mukaddes ve'ş-Şâm'ın yazarı Ebü'l-Meâlî Müşerref b. Müreccâ b. İbrâhim el-Makdisî, 1106'da yazılmış Fezâʾilü Beyti'l-mukaddes'in yazarı Ebû Bekir Muhammed b. Ahmed el-Vâsıtî yer alır. Ayrıca Müsîrü'l-garâm ilâ sâkini'ş-Şâm adlı eserinde "Fezâilü'l-kuds" üzerine bir bölüm yazan tarihçi Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî de (ö. 1200) bulunmaktadır.

7. Coğrafya Sözlükleri. Kur'an'da ve hadislerde geçen yer isimleri üzerine eser yazma geleneği bu dönemde de devam etti. Meşhur müfessir Ebü'l-Kāsım Mahmûd b. Ömer ez-Zemahşerî (ö. 538/1144) bu konuda Kitâbü'l-Cibâl ve'l-emâkin ve'l-miyâh (Krachkovski, I, 317-318) adlı eserini kaleme aldı. Bu konuda eser yazan Zemahşerî'nin çağdaşı Ebû Sa'd Abdülkerîm es-Sem'ânî (ö. 1167) Merv bölgesinde yetişmiş olan bir tarihçidir. Kitâbü'l-Ensâb adlı eseri tarih kadar coğrafya bakımından da önemlidir; çünkü aynı zamanda coğrafî terimlerden bahseder. Sem'ânî'nin amacı şahısların isimlerini araştırmak değil isimlerin asıllarının izahını yapmaktı. Meselâ Sînî'nin nesebini incelerken Çin'e ticaret yapmak ve bilgi elde etmek için giden birçok şahsın ismine temas eder. Bu sebeple Mağrib ve Orta Asya bölgeleri hakkında olduğu gibi zaman zaman Çin'le ilgili meseleleri de aydınlatmıştır. Sem'ânî'nin 1155 yılında yazmaya başladığı bu eser Yâkūt'un kitabına önemli bir kaynak teşkil etmiştir. Yâkūt'un başvurduğu coğrafya sözlüklerinden bir diğerinin yazarı da Ebü'l-Feth Nasr b. Abdurrahman el-İskenderî'dir (ö. 1166). Bu yazarın eseri Fî Ma'htelefe veʾtelefe fî esmâʾi'l-bikāʿ adını taşımaktadır.

Ortaçağ İslâm dünyasında telif edilen coğrafya sözlüklerinin yazarları arasında en büyüğü Yâkūt el-Hamevî'dir (ö. 626/1229). Bizans topraklarında doğan Yâkūt gençken Araplar'a esir düşer ve Bağdat'a getirilerek Asker b. İbrâhim el-Hamevî adlı bir tüccara satılır; bu yüzden Hamevî nisbesini almıştır. Asker b. İbrâhim kendine daha faydalı olsun diye Yâkūt'un biraz eğitilmesini ister ve bu arada Yâkūt, Ukberî (ö. 1219) ve İbn Yaîş'ten (ö. 1245) Arap dili ve edebiyatı dersleri alır. Asker b. İbrâhim'in ölümünden sonra kitap satıcısı olarak Bağdat'a yerleşen Yâkūt bu işinin yanında zamanının çoğunu kitap telif ederek geçirir. Bilinen birçok eserinin sadece dört tanesi günümüze ulaşmıştır: Muʿcemü'l-büldân, Muʿcemü'l-üdebâʾ olarak da bilinen İrşâdü'l-erîb ilâ maʿrifeti'l-edîb, Kitâbü'l-Müşterik vażʿan ve'l-muḫtelif ṣukʿan ve el-Muktedab min Kitâbi Cemhereti'n-neseb. Yâkūt coğrafya ile tarih arasında yakın bir ilişki bulunduğuna inanmış ve yer isimlerinin imlâsının önemini vurgulamıştır. Alfabetik sırayla düzenlemiş olduğu Muʿcemü'l-büldân'da yer isimlerinin telaffuzunu belirtmiş, yerlerin coğrafî durumlarını, sınırlarını ve koordinatlarını vermiştir. Birçok kaynaktan faydalanmasının yanında görüştüğü kişilerden aldığı bilgilerle seyahatleri sırasında edindiği deneyimlerini ve gözlemlerini de ekleyerek eserinin değerini artırmıştır. Yâkūt, uzun önsözünden de belli olduğu üzere müslüman coğrafyacıların kullandığı matematikî, fizikî ve bölgesel coğrafya konularındaki kavramlara tamamen âşina idi. Muʿcemü'l-büldân, geniş kapsamlı bir eser olmasından dolayı XIV. yüzyılda Abdülmü'min b. Abdülhak el-Bağdâdî tarafından kısaltılarak Merâsıdü'l-ittılâʿ ʿalâ esmâʾi'l-emâkin ve'l-bikā adıyla tekrar yazılmıştır (daha fazla bilgi için bk. DSB, XIV, 546-548; Krachkovski, I, 335-344).

D) Coğrafya İlminin Gelişmesi (XIII-XVI. yüzyıllar). İslâm coğrafyası her ne kadar XII. yüzyılda hem coğrafî düşüncenin gelişimi hem de eserlerin yüksek edebî bir değer kazanmasıyla en yüksek seviyesine çıkmışsa da coğrafyacılar bu ilim dalının çeşitli branşlarını, özellikle tasvirî ve bölgesel coğrafyayı geliştirmeye devam etmişlerdir. Astronomi bilginleri, coğrafyacılar, seyyahlar ve gemiciler bu ilme önemli katkılarda bulundular. XV. yüzyıldan sonra Türkçe ve Farsça daha çok eser yazıldı; çünkü bu dillerin ilki Osmanlı Devleti'nin, ikincisi Bâbürlü Devleti'nin saray dili olma özelliğini taşıyordu.

1. Astronomik Coğrafya. Merâga Rasathânesi'nde Nasîrüddin et-Tûsî (ö. 1274) birçok seçkin bilim adamının iş birliğiyle astronomi araştırmaları yaptı. Tûsî gezegenlerin hareketi konusuna önemli katkılarda bulundu ve sonradan "Tûsî'nin rotatif kuvvet teorisi" olarak adlandırılan teoriyi ortaya attı. Şüphesiz bu, modern zamanlardan önce Batlamyus astronomisinin dışında keşfedilmiş olan en önemli noktaydı. Copernicus'in güneşi merkez kabul eden teorisi (heliocentric) ondan çok önce Tûsî'nin ve takipçisi müslüman astronomların eserlerinde bulunmaktadır. Belki de bu eserler Copernicus'e Bizanslı aracılarla ulaşmış olabilir (DSB, XIII, 511).

Horasan Valisi Uluğ Bey (Muhammed Taragay, ö. 1449) Semerkant'ta bir rasathâne kurdu. Rasathânenin asıl gözlem aleti yukarıda adı geçen Hucendî'nin yaptığı "es-südsü'l-Fahrî" idi. Uluğ Bey'in ekliptik eğim için bulduğu 23° 13' 17" değeri, zamanındaki gerçek değerinden sadece 32 saniye farklıdır. Semerkant'ın enlemini 39° 37' 33" olarak ölçtü. Uluğ Bey gece ve gündüz eşitliğinin yıllık gerilemesini de (presesyon) 51' 4" olarak tesbit etmiştir ki bugün gerçek değerin sadece 50′ 2″ olduğu bilinmektedir (DSB, XIII, 535-537).

Genel ve matematikî coğrafya konularında eser veren bu dönemin en önemli yazarı İbn Saîd el-Mağribî idi (ö. 1286). Batlamyus-İdrîsî geleneğini takip eden İbn Saîd Kitâbü'l-Coġrâfya'sında (nşr. İsmâil el-Arabî, Beyrut 1970) tanıttığı yerlerin koordinatlarını verir ve çağdaşı kaynaklara dayanarak İdrîsî'ye göre daha yeni bilgiler sunar. Yine genel ve matematikî coğrafya konularında diğer bir önemli isim, İbnü'l-İbrî (Barhebraeus) olarak bilinen Ebü'l-Ferec Yuhannâ (Gregorius) el-Malatî'dir (ö. 1286). Ebü'l-Ferec Batlamyus'un Almagest'ini şerhederek kozmografya ve astronomi üzerinde Süryânîce Salāh Hūnyānah adlı bir kitap yazdı. Matematikî coğrafya konusunda benzersiz bir çalışma sayılan bu eser, daha çok Bîrûnî'nin bilgilerini yansıtır. Bu eserde ve Manāris Kudşı (Menâratü'l-akdes) adlı diğer eserinde de coğrafî değeri olan önemli bilgiler nakleder.

Ortaçağ İslâm dünyasının son büyük coğrafyacısı, ilmî yeteneğinin yanında askerî dirayetini de ispat eden Hama Valisi Ebü'l-Fidâ İsmâil b. Ali'dir (ö. 1331). Takvîmü'l-büldân adlı muazzam eserinde (Géographie d'Aboul-Féda [nşr. M. Reinaud – M. De Slane], Paris 1840) bir cetvel halinde ülke ve şehirlerin koordinatlarıyla kısa tanıtmalarını veren Ebü'l-Fidâ bilgi kaynağı olarak birçok güvenilir eserden faydalanmıştır. Özellikle Hint Okyanusu ile Atlantik arasında su kanallarının varlığına inanan Bîrûnî'nin görüşlerini savunmuştur. Takvîmü'l-büldân plan açısından Belh okuluna bağlı olmakla birlikte Hârizmî ve İbn Saîd el-Mağribî'nin eserlerinin kategorisine dahil edilebilir. Yazar önsözünde ayrıca dünya coğrafyasının ana özelliklerini de araştırmıştır.

Bu dönemde Farsça eser veren en önemli coğrafyacı, Kazvin ve civarında defterdarlık (müstevfî) yapmış olan Hamdullah b. Ebû Bekir b. Ahmed b. Nasr el-Müstevfî el-Kazvînî idi (ö. 750/1349). Ünlü coğrafyacı Kazvînî (aş.bk.) ile karışmaması için daha çok Hamdullah Müstevfî adıyla anılan bu müellifin Nüzhetü'l-kulûb adlı Farsça kitabı esas olarak kozmografik ve coğrafik bir eserdir. İlhanlılar'ın son döneminde ortaya konmuş beşerî coğrafya konusundaki tek kaynaktır. Yönetim, halkın sosyal ve ekonomik yaşamı ve diğer konulardan bahseder. Çizmiş olduğu haritalar geleneksel İslâm haritacılığından farklı bir sisteme sahiptir. Genel coğrafya konusunda eser veren diğer bir coğrafyacı Muhammed b. Yahyâ'dır. Suverü'l-ekālîm adlı Farsça kitabını 1347'de tamamlamış ve Kirman'daki Muzafferîler'in yöneticilerinden biri olan Mübârizüddin Muhammed'e (1314-1358) ithaf etmiştir. İlk bölümü uzun bir girişten oluşan eserin ikinci bölümü, yedi coğrafî bölgenin anlatıldığı yedi bölüme ayrılmıştır.

2. Bölgesel Coğrafya. Bu dönemde birçok eser, özellikle Mısır başta olmak üzere bölgesel coğrafya konuları üzerine yazılmıştır. Bunlardan biri, Abdüllatîf b. Yûsuf el-Bağdâdî (ö. 1231) tarafından 1206'da yazımı tamamlanmış olan el-İfâde ve'l-iʿtibâr fi'l-umûri'l-müşâhede ve'l-havâdisi'l-muʿâyene bi-arzı Mısr idi. Aslında biyolog olan yazar Mısır'da çeşitli konulardaki gözlemlerini kaydetmiş ve halkın yamyamlığa sürüklendiği 597-598 (1200-1201) yıllarındaki büyük kıtlıktan bahsetmiştir. Nil etrafında oturan halkın nehir hakkındaki inançları üzerinde durmuş ve her yıl taşan sularını ölçerek incelemelerde bulunup ikisi arasında bir bağ kurmaya çalışmıştır. Bölgesel coğrafya konusuyla ilgilenen diğer bir coğrafyacı, Necmeddin el-Eyyûbî'nin hükümdarlığı sırasında (1240-1249) Kitâbü Lümʿu'l-kavânîn adlı eseri yazan Osman b. İbrâhim en-Nablusî es-Safedî'dir. Yönetim konusundan bahseden kitabı İbn Memmâtî'ninkine benzer. Ancak daha önemli olan eseri, eyalet valisi iken yazdığı Târîhu'l-Feyyûm adlı kitabıdır. Bu dönemde bundan başka toprak ölçüm kayıtları (er-revkât) meydana getirildi. Bunlardan biri er-Revkü'n-Nâsırî (1315) idi. Kitâbü Îkāzi'l-mütegaffil adlı eserin yazarı İbnü'l-Mütevvec diye bilinen Muhammed b. Abdülvehhâb ez-Zübeyrî (ö. 730/1330), Kitâbü'l-İntisâr li-vâsıtati ʿikdi'l-emsâr adlı eserin sahibi İbn Dokmak (ö. 1407 [?]), et-Tuhfetü's-seniyye bi-esmâʾi'l-bilâdi'l-Mısriyye'nin yazarı Şeyh Ebü'l-Bekā İbnü'l-Cey'ân da (ö. 1497) bu konuda eser veren coğrafyacılardandır. Şeyh Ebü'l-Bekā 1477'de Kayıtbay'ın Suriye'yi ziyareti sırasında ona refaket etmiş ve Suriye ile Mısır arasındaki yolu anlattığı bir de hâtırat yazmıştı. Tanınmış tarihçi Takıyyüddin Ahmed b. Ali el-Makrîzî (ö. 1442) Mısır'da o dönemin en önemli yazarı olarak görülür. Makrîzî, Himyerî'nin er-Ravżü'l-miʿtâr adlı coğrafya sözlüğünün bir düzenlemesini yaptı. Ancak en önemli eseri, tarih ve coğrafya tarihinin bir arada ele alındığı el-Ḫıṭaṭ adlı kitabıdır. Eski Mısır konusunda ilginç gözlemlerde bulunan Makrîzî, geçmiş zamanlarda Nil nehrinin bütün Mısır'ı kapladığına ve Memfis şehrinin kurulmasından önce Mısırlılar'ın mağaralarda yaşadıklarına inanıyordu.

XIII. yüzyılda Güney Arabistan hakkında eser yazmış önemli bir ilim adamı, İbnü'l-Mücâvir olarak bilinen Yûsuf b. Ya'kūb ed-Dımaşkī'dir (ö. 1291). Târîḫu'l-müstebsır adlı eserin yazarı olan Dımaşkī Hindistan'a seyahat etmiş ve bir müddet Mültan'da kalmıştır. Dımaşkī'nin zamanındaki "râhnâmecât"ları (denizcilik rehberi) iyi bildiği anlaşılmaktadır. Batı Asya'da bölgesel coğrafya konusunda yazılmış diğer önemli bir eser de doğu hıristiyanlarının patriği III. Mâryâ Billâhâ'nın Süryânîce yazılmış biyografisinde bulunur. Yazarı belli olmayan bu eserin Rabbân Barsûmâ'nın (ö. 1293) hâtıralarına dayandırıldığı ihtimali vardır. Rivayete göre Mâryâ Billâhâ, Barsûmâ ve iki Nestûrî hıristiyan Kuzey Çin'deki Hanbalık'tan başlayarak seyahate çıkarlar. Amaçları Kudüs'e gidip Beytülmakdis'i ziyaret ederek hacı olmaktır. Ancak bölgede devam eden savaşlar sebebiyle yollar kapalıdır ve hiçbir zaman amaçlarını gerçekleştiremezler. Bu yüzden Irak'ta kalırlar. Mâryâ Billâhâ zamanla patrik olur. Barsûmâ ise İlhanlı Hükümdarı Argun'un (1284-1291) emrine girer ve onun tarafından Avrupalı devlet adamlarıyla irtibat kurması için Roma'ya gönderilir. Barsûmâ bu arada Cenevre ve Paris'i de ziyaret eder.

Bu dönemde Suriye ve Filistin hakkında birçok eser meydana getirildi; ancak bunlar esas olarak övgü niteliği taşıyan fezâil kitapları türündedir. Bu dönemde yazılan eserler o kadar açık bir şekilde birbirlerinden alıntı yapmış ve aynı kaynakları kullanmışlardır ki bunları okuyan bir kimse aynı yazar tarafından yazılmış değişik eserleri okuduğu kanaatine sahip olur. Bu kitaplar tarih ve coğrafya konularında önemli malzeme ihtiva etmelerinin yanında arkeoloji ve topografya bakımından da önemlidirler. Filistin üzerine eser veren müellifler arasında Makdisî, Süyûtî, Ebü'l-Yümn el-Uleymî sayılabilir.

3. Ansiklopediler. XIV ve XV. yüzyıllarda ansiklopedik nitelik taşıyan eserler coğrafî açıdan da önemlidirler. Bunlar coğrafyayı ve birçok değişik konuları ihtiva ederler. Devlet yetkilileri ve hükümet memurlarına genel bilgi sağlamak amacıyla yazılmışlardır. Coğrafya ile ilgili bölümleri pek fazla orijinal değere sahip değildir. Gerçekte kendi edebî türlerinde yazılmış olan bu eserler ayrı bir kategori teşkil ederler. Bu eserlerin yazarlarından biri, Mısır'da yerleşmiş olan Mağribli Cemâleddin Muhammed b. İbrâhim el-Vatvât'tır (ö. 1318). Kazvînî'nin planına göre düzenlediği Mebâhicü'l-fiker ve menâhicü'l-ʿiber adlı eserini okuyucuya nasihat vermek üzere yazmıştır. Bu eser, Trablusşam ve Mısır'ın birçok eyaletinde divan başkâtipliği yapmış olan Nihâyetü'l-ereb fî fünûni'l-edeb adlı muazzam eserin yazarı Şehâbeddin Ahmed b. Abdülvehhâb en-Nüveyrî (ö. 1332) için önemli bir kaynak teşkil eder. Onun amacı memurların bilmesi gereken sosyal bilimlerin bir özetini çıkarmaktı. Eser bunun yanında o dönemin tarihi ve coğrafya tarihi hakkında önemli bir kaynak teşkil eder. Daha büyük öneme sahip kitaplardan biri, Şehâbeddin İbn Fazlullah el-Ömerî'nin (ö. 1349) et-Taʿrîf bi'l-mustalahi'ş-şerîf adlı eseridir. Bir hükümet dairesinin yönetilmesi için gerekli bilgileri veren eserin Memlük dönemindeki Suriye ve Mısır'ın haberleşme vasıtalarıyla ilgili beş ve altıncı makaleleri pratik ve teorik bakımdan büyük öneme sahiptir. Bu eser sadece resmî dokümanlara değil aynı zamanda olayların çoğunda yazarın birinci elden temin ettiği bilgilere dayanmaktadır. Mesâlikü'l-ebsâr fî memâliki'l-emsâr adlı ansiklopedik çalışması ise tarih ve coğrafya konularına hasredilmiştir. İki kısım olan kitabın ilk bölümü yeryüzüne, ikinci bölümü de orada yaşayanlara ayrılmıştır. Eserinde takip ettiği metoda göre, çeşitli ülkelere mensup halklardan topladığı bilgilerin doğruluklarını ispat edinceye kadar tartışan yazar sahip olduğu derin bilgisini özellikle ikinci bölümde ortaya koyar.

Dönemin son büyük ansiklopedisti Şehâbeddin Ebü'l-Abbas Ahmed b. Ali el-Kalkaşendî'dir (ö. 1418). 1389'dan itibaren Dîvânü'l-inşâ'da çalışan Kalkaşendî Subhu'l-aʿşâ fî sınâʿati'l-inşâʾ adlı eserinde Ömerî'nin verdiği bilgileri güvenerek kullanmış, kendisi de ayrıca birçok yeni bilgi ilâve etmiştir. Coğrafya konusundaki bölümün kitabın en önemli kısmı olduğu kabul edilir. Kalkaşendî, İbn Hurdâzbih'ten Ebü'l-Fidâ'ya kadar ilk dönem coğrafyacılarının çeşitli eserlerinden faydalanmıştır. Ülkeler hakkında verdiği coğrafî bilgilerin asıl önemi kendisinin şahsî tesbitlerine dayanmış olmalarından gelir.

4. Seyahatnâmeler. Bu dönem seyahatnâmeler bakımından zengindir. İbn Battûta gibi Endülüslü ve Mağribli birçok seyyah, Asya ve Kuzey Afrika'da müslüman olan ve olmayan çeşitli ülkeleri dolaşarak geriye tarihî ve coğrafî açıdan büyük öneme sahip bilgiler ihtiva eden eserler bıraktılar. Bunlardan biri Belensiyeli Ebû Muhammed el-Abderî'dir. Abderî seyahatine 1289'da Mogador'dan başladı. er-Rihletü'l-Magribiyye adlı seyahatnâmesinin önemi, Kuzey Afrika şehirlerini tanıtmasının yanında temiz bir çevre ve iklim içinde yaşayan çöl sakinlerinin yaşamlarını da canlı bir şekilde tasvir etmesidir (er-Rihletü'l-Magribiyye [nşr. Ahmed b. Cedv], Kostantîne, ts.; [nşr. Muhammed el-Fâsî], Rabat 1968). Diğer bir seyyah, er-Rihletân adıyla anılan iki ayrı seyahatnâmenin yazarı İbn Rüşeyd el-Endelüsî'dir (ö. 1321). Milʾü'l-ʿaybe fîmâ cümiʿa bi-tûli'l-gaybe fi'l-vechi'l-muvâcihe ile'l-haremeyn Mekke ve Taybe adlı ilk eseri, Meriye'den (Almeria) başladığı Kuzey Afrika seyahatini, 1290 yılında tamamladığı Ehlü'l-hadîs adlı ikinci eseri ise özellikle Endülüs'teki kadıları anlatır (Krachkovski, I, 382-383). Diğer bir seyyah da 1309'da seyahatlerine başlayan Abdullah b. Muhammed et-Ticânî'dir. Rihletü't-Ticânî adlı eserinde Kuzey Afrika'dan bahsetmiş ve coğrafî problemlerle beşerî coğrafya konularını tartışmıştır (Rihletü't-Ticânî [nşr. Hasan Hüsni Abdülvehhâb], Tunus 1958).

Ortaçağ İslâm dünyasının en büyük seyyahı İbn Battûta (ö. 1377 [?]) idi ve o güne kadar hiçbir müslüman seyyah dönemin bilinen dünyasını onun yaptığı gibi baştan başa gezmemişti. Tanca'da bir Berberî ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen İbn Battûta ilk öğrenimini doğduğu şehirde İslâm fıkhı üzerine yaptı. Doğuştan gelen seyahat tutkusuyla genç yaşında hac görevini ifa etmek için 1324'te Mekke'ye doğru yola çıktı ve o başlangıçla hayatının tamamını devamlı şekilde seyahatlerde geçirdi. İbn Battûta Arabistan, Anadolu, Güney Rusya, Hindistan, Seylan, Maldiv adaları, Güneydoğu Asya, Çin, İspanya, Büyük Sahrâ ve Sudan gibi ülkeler başta olmak üzere pek çok yeri dolaştı. İbn Battûta seyahatlerini, kendi edebî üslûbuyla süslü bir şekilde kaleme alan Muhammed b. Muhammed b. Cüzey el-Kelbî'ye yazdırmıştır. Eser Tuḥfetü'n-nüẓẓâr fî ġarâʾibi'l-emṣâr ve ʿacâʾibi'l-esfâr adıyla günümüze kadar ulaşmış ve birçok defa neşredilmiş olup yazarın şahsî görüşlerini ve mistik yorumlarını, ziyaret ettiği ülke halklarının o zamanki sosyopolitik yaşamlarıyla birleştirdiği zengin bir kaynaktır.

5. Kozmografya Eserleri. Yukarıda kozmografya üzerine yazı yazan ilk âlimin muhtemelen Câhiz olduğu zikredilmişti. Bu konuda ilk Farsça eser meydana getiren kişi de Muhammed b. Mahmûd b. Ahmed et-Tûsî'dir. XIV. yüzyılda kozmografya konusunda çalışma yapma eğilimi arttı ve âlimler bu ilme eskisinden daha çok önem verdiler. Bunun asıl sebebi, bilim ve felsefede göze çarpan genel gerilemedir. Daha önce ilmî çalışmalar doruğuna ulaştı ve coğrafyada özellikle teorik açıdan müslümanlar Yunanlılar'ı dahi geçerek en yüksek başarıyı elde ettiler. Böylece kozmograflar hazır buldukları geçmişin zengin ilmî verilerine ruhî ve dinî inançlarını katarak Allah'ın varlığını ispat etmeye ve yine O'nun tarafından yaratılan evreni açıklamaya yönelik bir dünya görüşü ortaya koydular. Bu dönemin en büyük kozmografya âlimi, tanınmış sûfî Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin (ö. 638/1240) etkisinde kalmış olan Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî'dir. Kazvînî ʿAcâʾibü'l-mahlûkāt ve garâʾibü'l-mevcûdât adlı eserinde ulvî âleme, melekût âlemine, süflî âleme ve dünyevî meselelere temas eder. Coğrafya konusundaki eseri ʿAcâʾibü'l-büldân ile Âsârü'l-bilâd ve ahbârü'l-ʿibâd adlarını taşıyan aynı kitabın birbirinden farklı iki nüshasından oluşur. Yâkūt'tan istifade eden Kazvînî, onun kozmografya üzerine yazdıklarından pek çok iktibas yaparak coğrafî konuları alfabetik sırayla anlatır.

Kozmografya üzerinde çalışan bir başka yazar, tasavvufî eğilimlerinden dolayı sûfî lakabını alan Şemseddin Muhammed b. Ebû Tâlib ed-Dımaşkī'dir (ö. 727/1327). Çeşitli coğrafî ve mânevî önem taşıyan konulardan bahseden Nuhbetü'd-dehr fî ʿacâʾibi'l-ber ve'l-bahr adlı eserinde Kazvînî'nin metodolojisini takip etmiştir. 1332'de şöhret bulan İbn Hamdân el-Harrânî Dımaşkī'nin çağdaşıdır. Câmiʿu'l-fünûn ve selvetü'l-maḥzûn adlı eserinde dünyanın acayiplikleri üzerinde durmuştur. Bu dönemin son kozmografyacısı Sirâcüddin Ebû Hafs İbnü'l-Verdî (ö. 861/1457) olup Harîdetü'l-ʿacâʾib ve ferîdetü'l-garâʾib adlı kitabıyla tanınmıştır. Ancak coğrafya ile tabiat tarihinin bir birleşimi niteliğindeki eseri çok az ilmî değere sahiptir.

6. Tarihçiler. Tarihin geri planında coğrafyanın öneminin bilincine varan bu dönemin bazı tarihçileri eserlerinde coğrafî bilgilere de geniş yer vermişlerdir.

Orta Asya'nın en tanınmış tarihçisi Reşîdüddin Fazlullāh-ı Hemedânî (ö. 1318) Câmiʿu't-tevârîḫ adlı eserin yazarıdır. Eseri tarihî coğrafya konusunda bilgiler ihtiva eder. Müellif coğrafya üzerine aynı zamanda Câmiʿu't-tesânîfi'r-Reşîdî adlı kitabı da içine alan bir monografi yazmıştır (yazma nüshası için bk. Krachkovski, I, 396, dipnot).

Kısaca İbn Haldûn olarak bilinen Ebû Zeyd Abdurrahman b. Muhammed b. Haldûn, Mukaddime adlı eserine genel coğrafya konusunda derlediği bilgileri fazla irdelemeden almış ve bu bilgileri büyük çoğunlukla Batlamyus'la İdrîsî'nin eserlerine dayandırmıştır. Bununla beraber insanların karakterlerini, sosyal ve ekonomik faaliyetlerini değerlendirmede orijinal düşüncelere yer vermiştir. Hayvan ve bitkilerin içinde yaşadıkları iklim bölgesiyle ilişkili özel durumlarını da göstermiş, iklimin ve çevrenin canlılar üzerindeki etkilerini incelemiştir; asıl katkısı ise beşerî coğrafyaya olmuştur.

Eserlerinde coğrafî bilgilere geniş yer veren önemli tarihçilerden biri, Timurlu Hükümdarı Şâhruh'un (1404-1447) saray tarihçisi olan Hâfız-ı Ebrû adıyla ünlü Nûreddin Abdullah b. Lutfullah b. Abdürreşîd el-Bihdâdânî el-Havâfî'dir (ö. 1430). Müellif gençliğinde Timur'un hizmetinde bulunmuş ve ona Çin seferi sırasında refakat etmiştir. Timur'un ölümünden sonra oğlu Şâhruh'un hizmetine girdi ve çeşitli seferlerine katıldı. Hâfız-ı Ebrû birçok tarihî eser telif etti. Târîh-i Hâfız-ı Ebrû adlı kitabı coğrafî konularla ilgilidir. Hâfız-ı Ebrû ve hâmisi Şâhruh dünya coğrafyasıyla yakından ilgileniyorlardı. Hâfız-ı Ebrû'ya coğrafya üzerine yazma ilhamını, hükümdarın izniyle Farsça'ya çevirdiği Kitâbü'l-Mesâlik ve suverü'l-ekālîm adlı Arapça eser vermiştir. Bu eserin önsözünde Muhammed b. Yahyâ tarafından yazılan Suverü'l-ekālîm adlı bir kitaptan da söz eder ki bu yukarıda Kirman'da yazılmış olduğu kaydedilen eserle aynı olmalıdır. Hâfız-ı Ebrû, kendi eserinde ülkeleri anlatırken Kitâbü Mesâliki'l-memâlik adlı bir kitaba müracaat ettiğini ve eserinin çoğunun bu kitaptan tercüme olduğunu söyler. Hâfız-ı Ebrû'nun Farsça'ya tercüme ettiği risâlenin Ebû Zeyd el-Belhî'nin veya daha önce onun eserleriyle karışmış olan İstahrî'nin bir düzenlemesi olma ihtimali mevcuttur. Çünkü İstahrî'nin eseriyle karşılaştırıldığında iki metin arasında büyük benzerlikler olduğu görülmektedir. Hâfız-ı Ebrû eserinde Batlamyus, İbn Hurdâzbih, Bîrûnî, İdrîsî, Ebü'l-Fidâ ve diğerlerinin yazdıkları ilk döneme ait önemli kaynakların birçoğundan faydalanmıştır. Eserin ilk bölümünde genel ve sistematik coğrafya ile birlikte matematikî ve fizikî coğrafya konularına yer verilmiş, çeşitli ülkeler ayrı ayrı tanıtıldıktan sonra Fars ve Kirman'ın siyasî tarihine girilmiştir. İkinci bölüm Horasan coğrafyasından bahsetmekte olup coğrafî kısmı Mâil Herevî tarafından neşredilmiştir (Cogrâfya-yı Hâfız-ı Ebrû, Tahran 1349). Güney yarım kürenin bilinmeyen toprakları konusunda İbn Sînâ ve Bîrûnî'nin görüşlerini tekrarlar. Eserinde bulunan haritalar İstahrî'ninkilere benzerler ve onun yedi iklimi matematiksel metotla bölmesinin etkisi altında kalmışlardır; ancak onun yuvarlak dünya haritasında güney bölgesi su ile kaplı olarak gösterilmiştir.

Tarihçi İbn İyâs (ö. 1524), astronomik ve matematikî coğrafya ile ilgili Neşku'l-ezhâr fî ʿacâʾibi'l-aktâr adlı bir eserin yazarı idi. Bu coğrafyacı esas olarak ilk devir kaynaklarına bağlı kalmış ve özellikle Mağrib'de, Endülüs'te meydana gelen ilmî gelişmelerden haberdar olamamıştır.

7. Denizciler. Abbâsîler ve daha sonraki dönemlerde Arap-İslâm denizciliği üzerine telif edilmiş birçok eser günümüze ulaşmamıştır. Denizcilik literatürü arasında, gemi kaptanlarının tuttukları günlük notların dışında XV-XVI. yüzyıllara ait Arapça ve Türkçe yazılmış birkaç eser zengin coğrafî bilgiler ihtiva etmektedir. Bu eserlerden o dönemdeki Arap ve Osmanlı denizcilerinin teorik ve pratik yönlerden mesleklerinde epeyce ilerledikleri, Hint Okyanusu ile Akdeniz hakkındaki bilgilerinin geniş ve mükemmel olduğu öğrenilmektedir. Türk denizcileri deniz haritacılığında yüksek bir seviyeye çıkmışlardı. Pîrî Reis gibi Türk denizcilerinin çizdiği deniz plan ve haritalarının, Ortaçağ haritacılığıyla modern haritacılık arasında bir köprü teşkil ettiği bilinmektedir. Denizcilik sahasında Hint Okyanusu'ndaki Arap denizcilerin Ümitburnu'nu dahi dolaştıkları söylenir. 1457'de bir dünya haritası çizen Frau Mauro'ya göre bir Arap denizcisi 1420'de Ümitburnu'nu dolaşarak Hint Okyanusu'ndan Atlas Okyanusu'na geçmiştir.

XV. yüzyılın en büyük Arap denizcisi, İbn Mâcid adıyla bilinen Şehâbeddin Ahmed b. Mâcid en-Necdî idi. Necidli denizci bir aileye mensup olan İbn Mâcid'in nazım ve nesir halinde birçok eseri günümüze gelmiştir. Bunlardan yirmi iki tanesi Gabriel Ferrand tarafından (Instructions Nautiques et Routiers Arabes et Portugais des XVe et XVIe siècles, I-II, Paris 1921-1923, 1925), üç tanesi de Selâse râhmânecâtü'l-mechûle ismiyle T. A. Shumovsky tarafından yayımlanmıştır (Moscov-Leningrad 1957). İbn Mâcid'in önemli coğrafî bilgiler ihtiva eden eserlerinden biri de 895 (1490) tarihli Kitâbü'l-Fevâʾid fî usûli ʿilmi'l-bahr ve'l-kavâʿid adlı kitabıdır (nşr. İbrâhim Hûrî – İzzet Hasan, Dımaşk 1971). Bu kitap çeşitli denizcilik konuları yanında Hint Okyanusu'ndaki denizcilerin takip ettikleri yolları, birçok limanın enlem derecelerini, on büyük adayı, deniz seyahatleri için elverişli muson rüzgârlarını ve Asya, Avrupa ve Afrika'nın sahil şeridiyle ilgili konuları da ele almıştır. İbn Mâcid, Afrika kıtasını gerçek boyutlarından daha küçük tasavvur etmiş ve Hint Okyanusu ile Atlantik arasında su kanallarının (medhal) bulunduğuna inanmıştı. Kutbüddin el-Mekkî'nin (ö. 1582) yazdığı el-Berku'l-Yemânî fi'l-fethi'l-ʿOsmânî adlı eserde bahsedildiğine göre Vasco da Gama'nın Doğu Afrika sahilindeki Melindi'den Hindistan'daki Kaliküt'e kadar yaptığı yolculukta ona rehberlik eden denizci İbn Mâcid'dir. İbn Mâcid bu bilgiyi doğrulamakta, ancak Portekizli gemicinin ismini vermemektedir (Gabriel Ferrand, s. 539-557).

İbn Mâcid'in çağdaşı denizci Süleyman b. Ahmed el-Mehrî de XVI. yüzyılın ilk yarısında şöhret buldu. Onun Kitâbü'l-ʿUmdeti'l-mehriyye fî zabti'l-ʿulûmi'l-bahriyye adı altında yayımlanan beş eseri günümüze kadar ulaşmıştır (nşr. İbrâhim Hûrî, Dımaşk 1970). İbn Mâcid'den faydalandığı anlaşılan Mehrî Hint Okyanusu'nun sahil şeritleri, mevsimlik rüzgârlar ve deniz yolları gibi konularda değerli bilgiler vermiştir. İbn Mâcid ile Mehrî'nin bazı durumlarda kendi bilgileriyle Hint denizcilerinin bilgilerini karşılaştırmaları, Chola (es-Sûliyân) metinlerinden haberdar olduklarını göstermektedir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA