Kaade nedir? Kaade mezhebinin amacı...

Sözlükte "oturmak" anlamındaki kuûd kökünden türeyen ve "oturanlar" mânasına gelen kaade, Hâricîler arasındaki kullanımıyla, Hâricî olduğu halde fırka mensuplarının toplandığı yere hicret etmeyen, kâfir saydıkları gruplarla yapılan mücadelelerde mezhep mensuplarını fiilen desteklemeyip savaşlardan geri kalan kimseler için kullanılmaktadır. Kuûd kavramı Kur'an'da, "kâfir ve müşriklerle savaşmamak" anlamında çeşitli âyetlerde geçmekteyse de (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, "ḳuʿûd" md.) kaade şekline rastlanmamaktadır.

Hâricîler, muhaliflerine karşı fiilen cihad etmek veya savaşa katılmak için ortaya çıkmak istemeyenleri genellikle tekfir etmemişlerdir. İlk defa Nâfi' b. Ezrak ve ona bağlı olanlar (Ezârika), dinin en önemli rüknünü teşkil eden cihadı terkettikleri gerekçesiyle kaadeyi kâfir saymış ve onlarla her türlü ilişkiyi kesmeye yönelmişlerdir. Ayrıca onlar, seleflerinin böyle bir davranış içine girmeyişini bazı sebep ve delilleri farklı biçimde değerlendirmelerine bağlamışlardır (Eş'arî, s. 87). Nâfi' b. Ezrak kaadeyi tekfir etme konusundaki görüşünü, savaşa katılmamak için mazeret uydurup Hz. Peygamber'den izin isteyen, "Allah ve resulüne karşı yalan söyleyip oturanlar" diye nitelendirilen bedevîlere dair âyete dayandırmıştır (et-Tevbe 9/90; krş. et-Tevbe 9/81; M. Rıza Hasan ed-Düceylî, s. 86). Nâfi' ve onun fırkasına göre gerçek müslümanlar kendi ordugâhlarında bulunan kimselerdir. Bunların dışındakiler, aynı inançta olsalar bile muhaliflere karşı sürdürülen mücadeleye fiilen katılmayıp ilâhî emri çiğnedikleri için küfre girmişlerdir. Ezârika'ya ait bu düşüncenin fırka mensupları arasında bulunması gereken zümre dayanışmasından kaynaklanmış olması mümkündür. Fakat Ezârika'nın kaadenin kadınları ve çocuklarını da kâfir olarak mütalaa ettiği nakledilmektedir.

Hâricîler'in Necedât fırkası, Ezârika'nın kaade telakkisini reddederek savaştan geri kalmanın câiz olduğunu, bununla birlikte cihadın tercih edilmesi gerektiğini söylemiştir. Necedât fırkası bu düşüncesini, müminlerden özür sahibi olanlar dışında geri kalanlarla cihad edenlerin bir olmadığını, Allah'ın, malları ve canlarıyla cihad edenleri diğerlerinden üstün tuttuğunu, hepsine güzellik vaad etmekle birlikte mücahidleri geri kalanlardan daha büyük bir ecirle mükâfatlandıracağını ifade eden âyete dayandırmaktadır (en-Nisâ 4/95; Müberred, III, 1214-1216; Şehristânî, I, 125). Sufriyye fırkası ise kendi inançlarını benimseyen kaadenin küfre girmeyeceği görüşündedir. Bu esnek düşünceleri sebebiyle Sufriyye'nin büyük çoğunluğu kaade olmayı tercih etmiştir (Müberred, III, 1221; Taberî, V, 567).

Beyhesiyye bünyesindeki Avniyye (Avfiyye) fırkasından bir grup, hicret edilen yerden dönen ve savaşa katılmayan kaade ile ilişkilerini tamamen keseceklerini ileri sürerken diğer bir grup onların, kendileri için helâl ve câiz olan savaş ve mücadeleden geri kalma statüsünde bulunduklarını, dolayısıyla bunlarla irtibatlarını sürdüreceklerini belirtmişlerdir. Hâricîler'in Acâride fırkası da Ezârika'nın kaade görüşünü reddetmiştir. Bu fırkaya göre prensip olarak hicret farz değil fazilettir; hicret etmeyerek oturdukları yerde kalanlar kebîre işlemedikleri sürece mümin statüsünde olup hem kendilerinin hem aile fertlerinin can güvenliği sağlanmalıdır. İbâzıyye ise muhaliflerinin bulunduğu yerin iman bölgesi değil tevhid bölgesi, idarecilerin bulunduğu ordugâhların da zulüm bölgesi olup cihad açılması gerektiğini ifade etmişse de kaadenin tekfir edilemeyeceğini söylemiştir (DİA, I, 109, 318; XIX, 259). Adı geçen fırkaların dışındaki Hâricî gruplarının kaadeyle ilgili düşüncelerine kaynaklarda yer verilmemektedir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA