Sugūrî kimdir?

Dağıstan’ın Sugūr (Sogratl) şehrinin Avar köyünde doğdu

Sugūrî 1830-1859 yıllarında, Kuzey Kafkasya'da müslümanlar tarafından oluşturulan Kuzey Kafkasya imamlığı sürecinde bölge nâiblerini kontrol etmek ve İmam Şâmil ile aralarındaki ihtilâfları çözmek gibi görevler üstlendi. Şeyh Şâmil'in güvendiği yardımcılarından olduğu için 1834'te Ruslar tarafından yakalanıp Tiflis'e götürüldü, Şeyh Şâmil de elindeki Rus esirleri onunla değiştirdi. Sugūrî'nin en büyük oğlu Hacı Muhammed bir süre Şâmil'in Sogratl nâibi olarak görev yaptı. 1859'da Şeyh Şâmil'in Ruslar tarafından esir alınması ve Cemâleddin Gazikumukī'nin İstanbul'a sürülmesiyle Kuzey Kafkasya imamlığı dağıldı. Sugūrî bu süreçte Dağıstan'da Nakşibendiyye-Hâlidiyye'nin en önemli şeyhi durumuna geldi. 1877'de Çeçenler ve Dağıstanlılar'ın baş kaldırısı Ruslar tarafından bastırılınca Sugūrî ikinci oğlu Muhammed Hacı'yı bir müddet sonra imam olarak tayin etti. Muhammed Hacı'nın Sugūrî'ye bağlı müridlerle birlikte Ruslar'a karşı başlattığı cihad hareketi de Ruslar tarafından bastırıldı ve Muhammed Hacı idam edildi (1878). Yaşlılığından dolayı Sugūrî'ye önce sürgün cezası verildi, ardından bu ceza Gazaniş'ten itibarlı bir devlet adamının kefaletiyle Kumuk kasabasında ev hapsine çevrildi. Sugūrî burada halkın arasına sadece cuma namazını kıldırmak için çıkıyor, diğer günler halk onun yanına giderek ikindi vaktine kadar görüşebiliyordu. Rebîülâhir 1299'da (Mart 1882) vefat eden Sugūrî, Gazaniş Mezarlığı'na defnedildi. Kabri Dağıstan'ın meşhur ziyaret yerlerindendir. Vefatının ardından halifesi İlyas Zedekarî ed-Dargī ile 1925'te idam edilen Dağıstan müftüsü ve önderlerinden Necmeddin Hutsî onun için mersiye yazmıştır (Hutsî'nin seksen bir beyitlik mersiyesi için bk. a.g.e., s. 81-85). Ölümünden sonra yerine halifelerinden Şeyh İlyas Zedekarî ed-Dargī geçmiştir. Diğer halifeleri şunlardır: Şeyh Hacı Uzun Saltî Avârî, Şeyh Muhammed Kugunî, Hacı Mûsâ Kugunî, Abdullah Gimrevî, Muhammed Ubûdî. Sugūrî'nin diğer oğulları Ahmed ve Hacı Muhammed babaları hayatta iken vefat etmiştir. Âlim ve şair olan Hacı Muhammed, Kars üzerinden Osmanlı topraklarına geçmiş ve ölünceye kadar orada yaşamıştır (buradan babası ile ailesine yazdığı Arapça mektup için bk. a.g.e., s. 96-100).

Sugūrî'nin tarikata yeni intisap edenler için yazdığı el-Meşrebü'n-Nakşibendî isimli küçük bir risâlesi basılmıştır (Temirhanşura 1906). Ayrıca Ḥâşiye ʿalâ âdâbi'l-baḥs̱ adlı bir eseriyle (Mahaçkale Tarih, Arkeoloji ve Etnografya Enstitüsü) muhtemelen Şeyh Şâmil'in mücadelesi sona erdikten sonra kaleme aldığı, küfür diyarı Rusya'dan İslâm diyarına hicret etmenin gereğine dair el-Ḳavl fî vücûbi'l-hicre adlı eseri (Princeton University Library, Yahuda Collection, c. 2867, vr. 91a-94a) bulunmaktadır. Sugūrî Arapça ve Avarca şiirler de yazmıştır. Şeyh Şâmil'in 1845'te Prens Mihail Vorontsov kumandasındaki Rus ordusuna karşı zaferini kutlamak ve bu savaşta şehid düşenler için yazdığı otuz beyitlik Arapça kaside (Bâriḳatü's-süyûfi'd-Daġistâniyye, s. 12-13) şiirlerine bir örnek olarak gösterilebilir.

Sugūrî'nin tarikat silsilesi Cemâleddin Gazikumukī, Muhammed Yaragī, İsmâil Kürdemirî vasıtasıyla Nakşibendiyye-Hâlidiyye'nin kurucusu Hâlid el-Bağdâdî'ye ulaşmaktadır. Onun ayrıca Kādiriyye'den ve diğer bazı tarikatlardan da icâzet aldığı belirtilir (Nezîr ed-Durgilî, s. 80). Muhtemelen bu sebeple müridlerine hem zikr-i cehrî hem zikr-i hafî yaptırıyordu. Kumuk'ta mecburi ikameti sırasında cuma namazının ardından cemaate kelime-i şehâdet getirtip mânasını açıkladıktan sonra on defa yüksek sesle kelime-i tevhidi tekrarlattığı, bunun ardından müridleriyle birlikte cemaatin de katıldığı sesli zikir icra ettiği belirtilmektedir. Halifelerinden Muhammed el-Ubûdî'nin henüz yolun başında oldukları için "şer'iyye" diye isimlendirdiği müridlerine sesli zikir, kalp temizliğini gerçekleştirerek mâsivâdan uzaklaşanları da "ittibâiyye" diye adlandırıp onlara kalbî zikri telkin etmesi, Dağıstan'da Şeyh Mahmûd el-Elmâlî ile ortaya çıkan Hâlidiyye-Mahmûdiyye kolu mensuplarınca eleştirilmiştir. Dağıstan'da Sugūrî ile Mahmûdiyye mensupları arasında Ruslar'a karşı cihadın şekli konusunda da ihtilâf çıkmış, Sugūrî ve taraftarları savaşarak cihadı benimserken Mahmûdiyye mensupları müridleri eğitip yetiştirmeyi tercih etmiştir.

Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA