Ehl-i Ehva Ne Demektir?

Ehl kelimesiyle "nefsânî arzu, temayül" mânasındaki hevânın çoğulu olan ehvâ kelimesinden oluşan ehl-i ehvâ (ehlü'l-ehvâ') tamlaması sözlükte "nefsin arzularına uyanlar" anlamına gelir. Terim olarak "inanç ve davranışlarını, peygamberlerce tebliğ edilen ilâhî buyruklara dayandırmaksızın sadece beşerî görüş ve arzulara göre oluşturanlar" şeklinde tanımlanabilir.

Kur'ân-ı Kerîm'de ehl-i ehvâ tabiri geçmemekle birlikte yahudiler, hıristiyanlar, müşrikler, putperestler, âhireti inkâr eden topluluklar gibi değişik zümrelerin Hz. Peygamber'e vahyedilen Kur'an'a iman etmeyip beşerî arzularına (hevâ-ehvâ) uydukları bildirilmiş, Resûl-i Ekrem'e de onların din diye ileri sürdükleri arzularına uymaması emredilmiş, böylece beşerî görüşlere dayanan anlayışların din haline getirilmesinin yanlışlığına dikkat çekilmiştir. İslâm literatüründe bu tabirin ortaya çıkışında Kur'an'daki bu kullanımların etkili olduğu düşünülebilir.

Ehl-i ehvâ tabiri Hz. Peygamber'e nisbet edilen hadislerde de yer almamıştır. Ancak bazı rivayetlere göre Resûl-i Ekrem Kur'an'ı, insanların hevâları tarafından saptırılmasına engel olacak yegâne kaynak olarak göstermiş; kişinin, hevâsını vahyedilmiş ilkelere tâbi kılmadıkça mümin olamayacağını, ümmeti hakkında en çok endişe duyduğu hususlardan birinin de onların hevâları tarafından saptırılma ihtimali olduğunu ve ümmeti içinden böyle toplulukların çıkacağını belirtmiştir.

II. (VIII.) yüzyıldan itibaren İslâm literatüründe yer alan ehl-i ehvâ terkibi İmam Mâlik'e atfedilen bazı rivayetlerde kullanılmıştır. Bu rivayetlerde ehl-i ehvâ tabiriyle Mu'tezile'nin ve diğer bazı İslâmî fırkalara mensup kelâmcıların kastedildiği görülür. Abdülkāhir el-Bağdâdî'nin kaydettiğine göre İmam Şâfiî er-Red ʿalâ ehli'l-ehvâʾ adlı bir eser yazmış ve ehl-i ehvâya ait görüşleri eleştirerek bu tabirin İslâmî literatürde yerleşmesinde rol oynamıştır. Şâfiî'nin ehl-i ehvâ ile kimleri kastettiği hususunda bilgi yoktur. Ancak onun nübüvveti kanıtlamak ve Brahmanizm'i reddetmek amacıyla da bir eser yazdığı dikkate alınırsa bu tabirle, İslâm dışında kalan grupları veya İslâm'dan çıktığına hükmettiği bid'at fırkalarını kastettiği söylenebilir. Daha sonra bazı hadis mecmualarında, ehl-i ehvâdan sakınmayı telkin eden hadislerin bulunduğu bab başlıklarında ehl-i ehvâ terkibi kullanılmış ve bir kısım tâbiînin konuya ilişkin görüşleri nakledilmiştir. Bu kaynaklarda verilen bilgilere göre Şa'bî, görüşleri kendilerini cehenneme düşüreceği için, kelimenin kökündeki "yukarıdan aşağıya inmek, düşmek" mânasına dayanarak bazı gruplara "ashâbü'l-ehvâ" adı verildiğini söylemiş, Evzâî ehl-i ehvânın fikirlerinin İblîs'in telkinlerinden ibaret olduğunu belirtmiş, İbn Sîrîn sapık kimseler olan ehl-i ehvâ ile bir arada bulunmanın ve dinî konularda onlardan bilgi almanın câiz olmadığını söylemiş, Ebû Kılâbe ise ehl-i ehvânın kâfir olduğuna ve bu sebeple onlara karşı kılıç kullanılması gerektiğine hükmetmiştir. Muhaddislerden Ebû Dâvûd, Hz. Peygamber'in, "Müteşâbih âyetlere uyanları görünce biliniz ki Allah'ın kalplerinde eğrilik bulunduğunu bildirdiği kimseler bunlardır; onlardan sakınınız" şeklindeki sözlerinde ehl-i ehvâya işaret edildiğini düşünerek bu rivayeti "Bâbü mücânebeti ehli'l-ehvâ'" başlığı altında zikretmiştir (Ebû Dâvûd, "Sünnet", 2). İmam Buhârî ehl-i ehvâ tabirini bazı hadisleri kabul etmeyenler hakkında kullanmış ve bunları bir kısım âyetlere inanıp bir kısmını reddederek Kur'an'ı alaya alanlara benzetmiştir.

Bu bilgilerden anlaşıldığına göre hadis âlimleri ehl-i ehvâ tabirini, başta Cehmiyye ve Mu'tezile kelâmcıları olmak üzere genellikle Selef çizgisi dışında kalan İslâmî fırkaları içine alacak şekilde geniş bir anlamda kullanmışlar, hatta onunla daha çok ehl-i bid'atı kastetmişlerdir. Bu anlayışın etkisiyle olacaktır ki III. (IX.) yüzyıldan sonra itikadî mezhepler hakkında yazılan kitaplarda ehl-i ehvâ tamlaması ehl-i bid'atla eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Nitekim Eş'arî, kabirde sorgu meleklerinin mevcudiyetini inkâr edenler için ehl-i ehvâ tabirini kullanmış ve bunu muhtemelen ehl-i istikamet yani Ehl-i sünnet karşıtı olan bid'at fırkalarını ifade etmek amacıyla zikretmiştir. Eş'arî'nin çağdaşı olan Malatî de et-Tenbîh ve'r-red adlı eserinde Mâneviyye, Mezdekiyye gibi bir iki istisna hariç Havâric, Mürcie, Cehmiyye, Mu'tezile, Kaderiyye ve Şîa'dan ibaret olan İslâmî fırkalara ait görüşleri nakledip eleştirmiş, Ehl-i sünnet dışında kalan bu fırkaların hevâlarına uyduklarını ve böylece Hz. Peygamber'in getirdiği ilmin (vahyin) dışına çıktıklarını söylemiştir. Zira ona göre, meselâ Şîa'nın Selmân-ı Fârisî, Ammâr b. Yâsir, Ebû Zer el-Gıfârî gibi bazı sahâbîler dışında bütün ashabı tekfir etmesi hevâlarına uymalarından başka bir gerekçe ile açıklanamaz. Daha sonra gelen Abdülkāhir el-Bağdâdî, Seyfeddin el-Âmidî gibi kelâmcılar da bu anlayışı devam ettirmişler, nihayet müteahhir dönem âlimlerinden Seyyid Şerîf el-Cürcânî ve Tehânevî ehl-i ehvâyı, "Ehl-i sünnet dışında kalan ehl-i kıble" diye tanımlamışlardır. Bunlara karşılık İbn Hazm'ın el-Fasl fi'l-milel ve'l-ehvâʾ ve'n-nihal adlı meşhur eserinde, İslâmî fırkaların yanı sıra felsefî bazı görüşlerle İslâm dışındaki çeşitli dinlere ait inançları nakledip eleştirmesi dikkate alınırsa onun ehl-i ehvâya, ehl-i bid'at mezheplerine ilâve olarak semavî kitapları tahrif edip beşerî arzuları doğrultusunda oluşturdukları dinî-felsefî anlayışları benimseyenleri kapsayacak şekilde geniş bir anlam verdiği görülür. Dinlerin ve mezheplerin tasnifi konusunda otoritelerden biri sayılan Şehristânî, bazı açılardan isabetli bir yaklaşımla ehl-i ehvâ tabirine önemli bir açıklık getirmiştir. Ona göre insanlar inanç bakımından "ehlü'l-ehvâ' ve'n-nihal" ve "ehlü'd-diyânât ve'l-milel", kısaca "ehl-i ehvâ" ve "ehl-i dîn" olarak iki kısma ayrılır. Varlıklar ve olaylar hakkındaki inançlarını ilâhî bir kaynağa dayandırmadan sadece kendi görüşlerine ve arzularına göre oluşturan insanlara ehl-i ehvâ denir. Câhiliye Arapları'nın görüşleri, Sâbiîler, çeşitli felsefî ekollere mensup filozoflar, bütün putperestler, yıldızperestler, materyalistler, Brahmanlar ehl-i ehvâ içinde mütalaa edilir. Mecûsîlik, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet gibi dinlere inananlar ise ehl-i dîni teşkil ederler. Şehristânî ayrıca inanç açısından yaptığı bu tasnifin faydalandığı din ve mezhep tarihçileri tarafından da kabul edildiğini kaydeder. İbn Teymiyye de çok defa kelâmcılar ve bid'at fırkaları anlamında kullandığı ehl-i ehvâyı bazan filozoflarla Ehl-i kitap hakkında da kullanmıştır. Buna göre itikadî fırkaların doğmaya başladığı II. (VIII.) yüzyıldan itibaren ortaya çıkıp literatüre geçtiği anlaşılan ehl-i ehvâya ilişkin görüşler iki noktada toplanmaktadır. a) Ehl-i ehvâ, Ehl-i sünnet dışında kalan bütün İslâmî fırkaların ortak adıdır. b) Bu tabir, inanç konularında ilâhî bir kitaba dayanmayan beşerî görüşleri benimseyenlere verilen addır. Ancak Kur'ân-ı Kerîm'in yanı sıra bazı hadislerde hevâ ve ehvâ kelimelerinin, semavî kökenli de olsa muharref olduklarından İslâm dışında kalan bütün dinleri veya ilâhî kaynaklı olmayan inançları içine alacak şekilde geniş bir muhteva kazanması dikkate alınarak ehl-i ehvânın müslüman olmayan herkesi ifade eden bir tabir olarak kabul edilmesi gerekir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi


BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA