Garanik Ne Demektir?

Sözlükte "beyaz su kuşu, kuğu, turna; beyaz tenli genç ve güzel kız" anlamlarına gelen gurnûḳ (gırnîḳ) kelimesinin çoğuludur. İbnü'l-Kelbî ile Yâkūt el-Hamevî'nin belirttiklerine göre Kureyş kabilesi mensupları putlarının Allah'ın kızları olduğuna inanır ve Kâbe'yi tavaf ederken, "Lât, Uzzâ ve diğer üçüncüsü Menât hürmetine, çünkü bu üçü ulu kuğulardır ve şüphesiz şefaatleri umulan varlıklardır" diyerek onları yüksekte uçan kuşlara benzetirlerdi. Meleklerin Allah'ın kızları olduğuna inanan Kureyşliler'in, putlarını genç ve güzel kızlara benzetmiş olmaları da mümkündür.

İslâm literatüründe garânîk kelimesi, Hz. Peygamber'in müşriklerin gönlünü İslâm'a ısındırmayı arzu ettiği bir sırada, şeytanın telkiniyle vahiylere Allah kelâmı olmayan bazı sözler karıştırdığını ve daha sonra Cebrâil'in ikazıyla bundan vazgeçtiğini iddia eden rivayetler münasebetiyle kullanılmış ve daha çok Necm sûresiyle (53/19-20) Hac sûresindeki (22/52-54) âyetlerin nâzil oluşuna ilişkin tartışmalara konu olmuştur. Garânîkle ilgili ilk rivayet erken devir siyer yazarlarından İbn İshak'a aittir. Onun, Habeşistan'a hicret eden müslümanların Mekke'ye dönüşlerinden söz ederken naklettiğine göre Resûl-i Ekrem kendisine nazil olan Necm sûresini okumaya başlamış, yanında bulunan müslüman-müşrik herkes onu dikkatle dinlemiş, fakat, "Gördünüz mü Lât ile Uzzâ'yı" (53/19) meâlindeki âyete geldiğinde şeytan, "Andolsun ki bizi Allah'a yaklaştırmaları için onlara tapıyoruz" şeklindeki bir cümleyi araya sokunca müminlerin bir kısmı tasdik etmiş, bir kısmı kabul etmemiş (Diğer kaynakların kaydettiğine göre Hz. Peygamber, secde etmeyi emreden sûrenin son âyetinin gereğini yerine getirmek üzere secde etmiş, müşrikler de onunla birlikte secdeye kapanmışlar; aş.bk.). Şeytan ise âyet diye kattığı ibareyi müşriklere öğretmiş ve onlar tarafından durmadan tekrar edilmesini sağlamış. Bu durum Hz. Peygamber'i çok üzmüş; Cebrâil gelince söz konusu ibareyi ve onunla ilgili olarak aldığı tepkileri anlatmış, Cebrâil de bu ibarenin sorumluluğunu taşımadığını belirterek Allah'tan getirmediği metinleri insanlara okuduğunu ifade etmiş. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem'i korku ve telâş almış. Bu sırada onu teselli etmek için şu âyet nâzil olmuş: "Biz senden önce hiçbir resul ve nebî göndermedik ki o, vahyedilenleri okuduğu zaman şeytan okuduklarına bir şey karıştırmış olmasın. Ancak Allah şeytanın karıştırdıklarını iptal eder, kendi âyetlerini de sağlamlaştırır. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir" (el-Hac 22/52). Mekke müşriklerinin Resûlullah'la birlikte secde ettikleri haberi Habeşistan'a ulaşınca oradaki müslümanlar veya içlerinden bir grup, bundan müşriklerin müslüman olduğu sonucunu çıkararak Mekke'ye dönmeye karar vermiş. Ancak şehre yaklaştıkları sırada durumdan haberdar olmuşlarsa da geri dönmeyi göze alamayıp herkes bir müşrikin himayesini sağlayarak Mekke'ye girebilmişler (es-Sîre, s. 157-158). Bu rivayette garânîk kelimesi yer almamakla birlikte daha sonraki kaynaklarda, Kureyşliler'in Kâbe'yi tavaf ederken putları hakkında söyledikleri bilinen iki cümlenin ("Onlar ulu kuğulardır...") garânîk kıssasının ana unsurunu teşkil ettiği nakledilmiştir.

İbn İshak'ın eserinden sonra Hz. Peygamber'in hayatıyla ilgili önemli bir kaynak olan İbn Hişâm'ın eserinde ondan naklen sadece, Habeşistan'a hicret eden müslümanların Mekkeliler'in İslâmiyet'i kabul ettiğini duyup ülkelerine geri döndükleri, fakat Mekke'ye yaklaşınca haberin asılsız olduğunu öğrendikleri belirtilir ve garânîkten söz edilmez (es-Sîre2, II, 364).

Garânîk hadisesine ayrıntılı olarak yer veren ilk kaynaklar III. (IX.) yüzyılda yazılmıştır. Bunların başında Vâkıdî ile İbn Sa'd'ın eserleri gelir. Bu müelliflerin naklettiğine göre Hz. Peygamber kavminin kendisinden yüz çevirdiğini görünce nefretlerini celbedecek âyetlerin inmemesini arzu etmiştir. Bir gün Kâbe'nin civarında Kureyşliler'le birlikte otururken Necm sûresini okumaya başlamış, 19-20. âyetlerine gelince şeytan 20. âyetin devamı gibi, "İşte onlar ulu kuğulardır (garânîk), şüphesiz ki şefaatleri umulmaktadır" anlamında bir metni Resûl-i Ekrem'e okutmuş, Resûl-i Ekrem okumaya devam edip sûreyi bitirince sonundaki secde âyetinden dolayı secde etmiş, kavmi de kendisine uyarak secdeye kapanmış; yaşlı olduğu için eğilemeyen Velîd b. Mugīre veya Saîd b. Âs (yahut her ikisi) bir avuç toprağı alnına getirip secdeyi yerine getirmiş. Hz. Peygamber'in garânîkten söz etmesi Kureyşliler'i memnun etmiş, "Allah'ın dirilten ve öldüren, yaratan ve rızık veren olduğunu biliyoruz; fakat ilâhlarımızın O'nun katında bize şefaat edeceklerine de inanıyoruz. Sen onların şefaat edebileceklerini kabul ettiğine göre artık aramızda bir anlaşmazlık kalmadı" demişler. Bu durumdan son derece rahatsız olan Resûl-i Ekrem evine çekilmiş. Akşam olunca Cebrâil gelmiş, Hz. Peygamber sûreyi ona arzetmiş; Cebrâil de, "Bu iki cümleyi sana getirdim mi ki?" demiş; Peygamber, "Allah'a, söylemediği bir şeyi nisbet edip söylemişim" diye hayıflanmış. Bunun üzerine şu âyet nâzil olmuş: "Onlar, başka bir vahiy uydurup bize isnat etmen için neredeyse seni vahyettiklerimizden saptıracaklardı ve ancak o takdirde seni samimi dost edineceklerdi. Eğer sana sebat vermemiş olsaydık neredeyse onlara biraz meyledecektin" (el-İsrâ 17/73-74). Müşriklerin secde ettiği haberi yayılıp Habeşistan'a kadar ulaşınca oradaki müslümanlar Mekkeliler'in İslâmiyet'i kabul ettiğini zannetmiş ve bir kısmı geri dönmüş. Mekke'ye yaklaştıkları sırada karşılaştıkları bir kervana Kureyşliler'in durumunu sormuşlar, kervandakiler de Muhammed'in önce ilâhlarını hayırla andığını ve Kureyş'in ona uyduğunu, ancak daha sonra bu fikrinden vazgeçip ilâhlarını kötülediğini, Kureyş'in de ona tekrar kötülük yaptığını söylemişler (İbn Sa'd, I, 205-206; Nüveyrî, XVI, 233-235). İbn Sa'd'ın naklettiği bu olay literatüre "garânîk hadisesi" olarak geçmiş ve giderek değişik rivayetlere bürünmüştür.

Sahih hadisleri derleyen belli başlı kaynaklarda, secde âyeti ihtiva eden sûrelerin ilki olan Necm sûresi nâzil olunca müslümanların yanı sıra Ümeyye b. Halef dışında bütün müşriklerin, hatta bütün insanların ve cinlerin Hz. Peygamber'le birlikte secdeye kapandıkları, Ümeyye'nin ise bir avuç toprağı veya çakıl taşını alnına götürüp secdeyi yerine getirdiği rivayet edilir. Bu arada Resûl-i Ekrem'in şeytanın müdahalesiyle garânîk metnini âyet diye okuduğuna dair herhangi bir bilgi verilmez (Müsned, I, 388; Dârimî, "Ṣalât", 160; Buhârî, "Tefsîrü'l-Ḳurʾân", 53/4; Müslim, "Mesâcid", 105).

Sahih olup olmadığına bakmaksızın garânîkle ilgili bütün rivayetleri bir araya getirmeyi amaçladığı anlaşılan Taberî'nin kaydettiği bir rivayette İbn Sa'd'dan farklı olarak hadisenin başlangıcı şöyle anlatılır: Hz. Peygamber, tebliğ ettiği vahiylerden dolayı kavmiyle arasının açılmasına üzülmüş, sevgi duyduğu hemşerilerini kendisine yaklaştıracak ve onların küskünlüklerini ortadan kaldıracak bazı âyetlerin gelmesini arzu etmiş, bunun üzerine Necm sûresi nâzil olmuştur (Câmiʿu'l-beyân, XVII, 131-132). Olayın başlangıcıyla ilgili olarak Taberî'nin naklettiği bir başka rivayet işe şöyledir: Kureyşliler, eğer ilâhlarını hayırla anarsa Resûl-i Ekrem'in meclisine katılabileceklerini, bunu görecek Arap ileri gelenlerinin de kendisine destek vereceğini söylemiş, şeytan da bu yolda ona telkinde bulunmuştur (a.g.e., XVII, 132-133). Aynı eserde Saîd b. Cübeyr'den nakledilen iki rivayette, olayın sebebinden ve şeytandan söz edilmeden Necm sûresinin 19-20. âyetleri nâzil olunca Hz. Peygamber'in garânîk cümlelerini okuduğu, daha önce onun ilâhlarını hayırla anmadığını söyleyen müşriklerin secdeye kapandıkları ve bundan sonra Hac sûresinin 52. âyetinin nâzil olduğu belirtilir (a.g.e, XVII, 133). Bunlardan başka Taberî, Resûl-i Ekrem'in namaz kılarken Necm sûresinde putların adının geçtiği kısmı okuduğunu, bunu işiten müşriklerin, "Peygamber ilâhlarımızı hayırla anıyor" diyerek ona yaklaştığını, Hz. Peygamber aynı âyetleri okumaya devam ederken şeytanın telkiniyle garânîk cümlelerini telaffuz ettiğini bildiren farklı rivayetlere de yer vermiştir (a.g.e., XVII, 133).

Geç dönem muhaddislerinden Beyhakī'nin naklettiği rivayete göre Resûl-i Ekrem putlarla ilgili âyetleri okurken garânîke dair bir metin telaffuz etmemiş, fakat şeytan böyle bir metin uydurarak müşriklere duyurmuş, onlar da bunu Peygamber'in söylediğini ve kavminin dinine döndüğünü zannederek sûrenin sonunda onunla birlikte secdeye kapanmışlar. Hatta müslümanlar durumu bilmediklerinden müşriklerin secdeye katılmalarına hayret etmişler. Nihayet Allah, Hac sûresinin 52. âyetinde garânîkle ilgili sözlerin şeytanın uydurması olduğunu açıklayıp bunları iptal etmiştir (Delâʾilü'n-nübüvve, II, 59-61).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA