Kanûnî Sultan Süleyman Camii

Sigetvar (Szigetvár) Kalesi, Kanûnî Sultan Süleyman'ın son seferinde 21 Safer 974'te (7 Eylül 1566) fethedilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır. Kale içindeki cami fetihten sonra inşa edildiğine göre Kanûnî Sultan Süleyman'ın hâtırası için onun adına yaptırılmış olmalıdır. Selânikî Mustafa Efendi, padişahın katılımıyla bu camide büyük bir cemaatle cuma namazının kılındığını söylüyorsa da caminin yapımı bu kadar kısa bir sürede bitirilemeyeceğine göre padişahın burada bizzat namaz kılmış olmasına ihtimal verilemez. Evliya Çelebi, Macaristan seyahatinde Sigetvar'a da uğrayarak kaleyi ayrıntılı biçimde anlatır ve üstü çatılı, kurşun kaplı, kalabalık cemaati olan bu mâbedin sağ tarafında şerefeye kadar 110 basamaklı bir merdiveni olan yüksek bir minaresinden bahseder.

Molnàr'ın verdiği bilgiye göre Sigetvar, 1689'da savaşsız Avusturyalılar'a teslim edildikten sonra General de Vecchi bazı aramalarda bulunmak üzere içini kazdırmış, arkasından da camiyi eve dönüştürmüştür. Onun 1702'de ölümünün ardından Kanûnî Sultan Süleyman Camii önce askerî hastahane, XVIII. yüzyılda da tahıl deposu olmuştur. Bir ara kapalı at meydanı (manej) haline getirilen cami uzun yıllar depo olarak kullanıldıktan sonra 1963'te perişan durumundan kurtarılarak büyük ölçüde tamirine girişilmiş, yaklaşık iki yüzyıllık süre içinde yapılan değişiklik ve ilâvelerden ayıklanmıştır. 1970'lerde restorasyon çalışmaları henüz tamamlanmamışken iç duvarlarında orijinal sıva üzerine yazılmış yazılar görülebiliyordu. Bunlar arasında kapının yanındaki duvarda 1050 (1640-41) tarihli bir grafitti mevcuttu. Ayrıca bazı duvarlarda, Sigetvar Avusturyalılar'ın işgaline uğradığında yabancı askerlerin yazdıkları hâtıra yazıları dikkati çekiyordu. Osmanlı tarihçisi Joseph von Hammer-Purgstall 1847'de Sigetvar Kalesi'ndeki çeşitli yazılara dair bir makale yayımlamıştır.

Mimarisi bakımından fazla gösterişli olmayan Kanûnî Sultan Süleyman Camii uzunlamasına dikdörtgen planlı bir mekândan ibarettir. Osmanlı devri Türk mimarisinde genellikle enine yapılan bu tip camilerin tanınmış örnekleri İstanbul'da Mimar Sinan'ın eseri Yedikule'de Hacı Evhad, Fındıkzade'de Odabaşı, Balat'ta Ferruh Kethüdâ, başka bir mimarın eseri olan Lâleli'de Çoban Çavuş camileridir. Halbuki Sigetvar'daki camide uzunlamasına dikdörtgen uygulanmıştır ki pek nâdir örneği olan bu tipe çok geç bir dönemde, XIX. yüzyıl başlarında İstanbul'da yapılmış olan Âdilşah Kadın Camii (Edirnekapı) örnek verilebilir. Sigetvar Camii de üzeri ahşap çatı ile yani sakıfla örtülen camilerin az rastlanan temsilcilerinden biri sayılabilir.

Günümüzde mevcut binada bir son cemaat yeri yoktur. Minaresi ise Sigetvar elden çıktıktan sonra gövde başlangıcına kadar yıktırılmış, Evliya Çelebi'nin bahsettiği minareden yalnız kürsü ve pabuç kısımları kalmıştır. Minarenin biri zeminde, biri de daha yukarıdaki mahfil kısmında olmak üzere iki girişi vardır.

Duvarlardaki bazı kiriş deliklerinden evvelce içeride bir mahfil olduğu anlaşılmaktadır. Mekânın üstünü örten tavanın aslında bu tip camilerdeki gibi çatı altında gizli bir ahşap kubbe ile örtülü olup olmadığı bilinemez. Bugün basit bir tavan vardır. Son tamirde meydana çıkarılan mihrabın yaşmak kısmının en üst dizisi tahrip edilmiş olmakla birlikte klasik üslûpta tuğladan mukarnaslı olduğu bellidir. Eskiden buraya dayalı olan minberin izi kıble duvarındaki sıva üzerinde açık biçimde görülebilmektedir.

Ekrem Hakkı Ayverdi'nin görüşüne göre caminin dışında cepheye bitişik bir sahnın varlığı tahmin edilmektedir. Herhalde cemaatin çokluğu sebebiyle gerekli görülerek eklenmiş olan bu yan bölümden bugün hiçbir iz kalmamıştır. Ayverdi, minareden başlayan bu ekin caminin giriş kısmı ve sol tarafında "L" şeklinde uzandığını söylemektedir. Bu bölümün önü kıble tarafında bir duvarla kapatılmış ve buraya bir mihrap yerleştirilmiştir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA