Kalb

Sözlükte "geri çevirmek, içini dışına döndürmek" gibi anlamlara gelen kalb kelimesi belâgatta, birçok konuyla ilgili olarak sözün lafız veya mâna bakımından ters çevrilmesini ifade eden kapsamlı bir terim şeklinde kullanılmıştır. İlk defa İbn Münkız, "Bâbü'l-kalb" başlığı altında müşebbeh ile müşebbeh bihin yer değiştirdiği maklûb teşbihten söz etmiştir. Harîrî, "bir sözün tersinden okunması durumunda da aynı ibareyi vermesi" anlamındaki kalbe "mâ lâ yesteḥîlü bi'l-in'ikâs" adını vermiştir. Konuyu Reşîdüddin Vatvât'ın Farsça Ḥadâʾiḳu's-siḥr'inden nakleden Fahreddin er-Râzî kalbi bir ve birden çok kelimede olmak üzere ikiye, bir kelimede olan kalbi de maklûb-ı kül, maklûb-ı mücennah ve maklûb-ı ba'z olarak üç kısma ayırır. "فتح / حتف" (fetih-ölüm) gibi bütün harflerin yer değiştirmesiyle oluşan ikiliye maklûb-ı kül, bu ikiliden birinin beytin başında, diğerinin sonunda olmasına maklûb-ı mücennah, "عورات / روعات"ta (kusurlar-korkular) olduğu gibi sadece bazı harflerde (عور / روع) yer değiştirme bulunması durumuna da maklûb-ı ba'z adını verir. Birden çok kelimedeki kalb ise bir terkip veya cümlenin sondan başa doğru okunduğunda da aynı ibareyi vermesidir. Sekkâkî ile İbnü'n-Nâzım, Kazvînî, Telḫîṣ şârihleri ve diğer belâgat âlimleri aynı çizgiyi sürdürmüştür. Kazvînî, serika (intihal) türü olan bir kalb çeşidinden daha söz eder. Sekkâkî, bir şairin ortaya attığı bir fikrin daha sonraki bir şair tarafından ele alınıp tersinin savunulmasına "anlam kalbi" demiştir. Bu türe Harîrî daha önce "aks" adını vermişti (Ahmed b. Abdülmü'min eş-Şerîşî, III, 82, 86). Bedreddin ez-Zerkeşî isnâd kalbi, ma'tûf kalbi, aks kalbi, müstevî kalb, kalb-i ba'z olarak beş neviden bahsetmiştir. İlk defa İbn Fâris'in söz konusu ettiği isnâd kalbi mübalağa, tekrîm gibi belâgat amaçlı nükte için bir cümleye dahil fâili mef'ûl veya mef'ûlü fâil ya da mef'ûlü bir başka mef'ûl konumunda ifade etmektir. Buna "belâgī kalb" de denilmiştir. "وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ" (Mûsâ'ya sütannelerini haram kıldık) âyeti (el-Kasas 28/12) "وحرّمنا على المراضع أن يرضعنه" (Sütannelerine Mûsâ'yı emzirmeyi haram eyledik) anlamındadır. Süt emen bir çocuğa ergin-mükellef bir kimse gibi hitap etmek onun makamını ve şanını yüceltmeyi belirtir. Bu, Arap kelâmında da yaygın bir üslûptur. Araplar parmak yüzüğe sokulduğu halde, "yüzüğü parmağıma soktum" şeklinde maklûp ifade kullanırlar. Ma'tûf kalbi ma'tûf ile ma'tûf aleyhin yer değiştirmesidir: "ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى" (Sonra -mi'rac gecesinde Cebrâil Hz. Peygamber'e- yaklaştı ve sarktı) âyeti (en-Necm 53/8) maklûp atıflı ifade olup "ثم تدّلى فدنا" "Sonra -Cebrâil- sarktı ve -Hz. Peygamber'e- yaklaştı" şeklindedir.

Akis kalbine "tıbâk kalbi" ve "ma'kūs kalb" de denir. İlk defa "tebdîl" adıyla Kudâme b. Ca'fer'in söz konusu ettiği bu nevi, öndeki cümle veya terkibin öğelerinin yerlerini değiştirerek ikinci bir cümle yahut terkip elde etmektir. "Kelâmın kibarı; kibarın kelâmı, beylerin âdetleri, âdetlerin beyleri" terkipleriyle "يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ" (Çıkarır diriyi ölüden, çıkarır ölüyü diriden; Yûnus 10/31), "مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَيْءٍ" (Ne sana düşer onların hesabından bir şey, ne de senin hesabından onlara bir şey; el-En'âm 6/52) âyetleri bu türe örnektir.

Müstevî kalb, bir kelime veya kelime grubunun sondan okunduğunda da aynı ibareyi vermesidir. Bu bedî' ilminde kalb adı verilen söz sanatıdır. Bu türde şeddeler tek harf, elif-i memdûdeler (ا ء) tek elif sayılır. İmâdüddin el-Kâtib'in Kādî el-Fâzıl'a "سر فلا كبا بك الفرس" (Yürü, tökezlemesin atın) iltifatı ile Kādî el-Fâzıl'ın ona mukabelesi olan "دام علا العماد" (İmâd'ın yücelikleri dâim olsun) ifadeleri gibi. Bazan beytin tamamı sondan okunduğunda da aynı ibareyi verir: "ولمّا تبدّى، لنا وجهه / أرانا الإله، هلالا أنارا"" "(Görününce bize onun gül cemali, gösterdi bize Tanrı parlayan hilâli) mısralarındaki son beyit böyledir. Bazan da beytin ikinci mısraı tersinden okunduğunda birinci mısraın düzünü verir. Kādî el-Errecânî'nin "مودّته تدوم لكلّ هول ، وهل كلّ مودته تدوم" (Her korkuda dâimdir onun sevgisi; hiç sürekli midir her sevenin sevgisi) beyti gibi. Bazan bir şiirin tamamı bu tür beyitlerden oluşur (Yahyâ b. Hamza el-Alevî, s. 446). Kur'an'da gök cisimlerinin bir yörünge içinde sürekli dairesel hareket halinde olduğunu anlatan "كُلٌّ فِي فَلَكٍ" (Her biri bir yörüngede -yüzercesine hareket eder-) âyetiyle (Yâsîn 36/40) Allah'a her durumda tâzimi emreden "رَبَّكَ فَكَبِّرْ" (ulula rabbini) âyetinde (el-Müddessir 74/3) bu sanat görülmektedir.

Herkesin, hatta her eleştirmenin kolayca farkına varamayacağı serikat-ı hafiyye nevilerinden olan ve "aksü'l-ma'nâ" adı da verilen kalb türünde, önceki şairin ortaya koyduğu bir düşüncenin daha sonraki bir şairce ele alınıp sebep izahına dayalı, espri havası içinde zarif bir ifadeyle tersinin iddia edilmesi serikatın ötesinde bedîî bir güzellik kabul edilmiştir. Aşağıdaki mısralarda Ebü'ş-Şîs sevgili uğruna kınanmayı hoş bulurken Mütenebbî, kınamanın sevgilinin düşmanlarından gelmesi sebebiyle bunu hoş görmemektedir. Ebü'ş-Şîs: "أجد الملامة في هواك لذيذة ، حبّا لذكرك فليلمني اللّوّم" (Senin aşkın uğruna kınanmayı leziz bulurum, seni dilimden düşürmek istemediğim için; öyleyse durmasın kınayanlar kınasınlar beni). Mütenebbî: "أ أحبّه وأحبّ فيه ملامة ، إنّ الملامة فيه من أعدائه" (Onun uğruna mâruz kalınan kınamalar onun düşmanlarından sâdır olurken onun için kınanmaya rızâ göstererek onu nasıl sevebilirim?).

İbnü'l-Ahnef'in şu mısraı maklûb-ı küllün güzel örneklerindendir: (فتح / حتف) "حسامك فيه للأحباب فتح ورمحك منه للأعداء حتف" (O savaşta kılıcın dostlara zafer, mızrağın düşmanlara ölümdü). Şu mısra da maklûb-ı mücennaha örnektir: (لاح / حال). "لاح أنوار الهدى من كفّه في كل حال" (Parladı hidayet nurları her dem onun elinden). Hz. Peygamber'in aşağıdaki duası maklûb-ı ba'z için güzel bir örnektir: (عورات / روعات): "اللهم استر عوراتنا وآمن روعاتنا" (Allahım! Ört kusurlarımızı, gider korkularımızı).

Hatalı kullanım sebebiyle veya lehçe farkından dolayı kelimenin bir harfinin yerini değiştirerek aynı anlama gelen ikinci bir kelime oluşturmaya mekân kalbi denilir (جذب / جبذ؛ بله/ ألبه، أهبل gibi). Buna benzer bir tür de güldürü amaçlı olarak bilhassa kelimenin ilk harfinin yer değiştirmesiyle ikinci bir kelime teşkilidir ki buna "arazî kalb" adı verilir ("بلح البقرة" diyecek yerde "حلب البقرة" demek gibi).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA