Okullarda akran zorbalığı yıllardır var. Ancak son dönemde, bu zorbalık dil değiştirerek farklı bir boyut kazandı. Çocuklar, istedikleri tepkiyi alamadıklarında ya da karşısındakinin davranışını garipsediklerinde birbirine "otistik misin?" diye sesleniyor. Üstelik bu soruyu bir hakaret biçiminde kullanıyorlar. Çocuklar ve gençlerin okullarda yaşıtlarına karşı zorba tavırlarının artmasında, şiddete meyilli olmalarında sosyal medyanın etkisi oldukça büyük. Özellikle savaş ve şiddet içerikli video oyunları ile sosyal medya platformlarında maruz kalınan yoğun negatif içerikler, çocukların ve gençlerin empati becerilerini zayıflatabiliyor ve zorbalık davranışlarını tetikleyebiliyor.
Bu durumun sadece otizmli çocukları değil, tüm toplumu etkileyen ciddi bir sorun olduğuna vurgu yapan Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Burçak Karakaya, "Ülkemizde bugün her 31 çocuktan 1'i otizm tanısı alıyor. Bu da otizm spektrumda yer alan yaklaşık 700.000 çocuğa denk geliyor. Aileleri de hesaba katarsak toplamda 3 milyona yakın kişi bu farklılığa maruz kalıyor ancak buna rağmen, farklı gelişim gösteren bireylere yönelik önyargılar ve dışlayıcı tutumlar hâlâ yaygın şekilde görülüyor." Şeklinde konuştu.

"HAYATI FARKLILIKLAR GÜZELLEŞTİRİR"
Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Burçak Karakaya, konuyla ilgili önemli uyarılarda bulunarak, "Hayatı yaşayış ve algılayış bakımından farklı olanları toplumun kabul etmesi zor oluyor. İnsanlar, genelde farklı olanı kabullenemiyor. Oysa hayat farklılıklarla güzel" dedi.
Karakaya'ya göre, çocukların "otistik misin?" diyerek arkadaşlarını aşağılaması, sadece çocukları değil, ailelerini de derinden etkiliyor. "Çocuklara bu konularda empati ve farkındalık kazandırılmasının yanı sıra, ailelere ve öğretmenlere de farkındalık eğitimleri verilmeli" diyen Karakaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Çocukların böyle ayrıştırıcı bir dil kullanması sadece maruz kalan çocuğu değil, aynı zamanda aileleri de etkiliyor. Anne babaların çocuklarını toplumdan izole etmesine ve sosyal yaşamdan çekilmelerine neden olabiliyor. Bu durum aileleri ve çocukları derin bir yalnızlığa sürüklüyor. Toplumun dışladığı, ötekileştirdiği bu bireyler ve aileleri kendilerini yalnız hissediyor, sosyal hayattan kopabiliyorlar. Oysa bu çocuklara karşı yapılan zorba tavır, günün sonunda hepimizi etkiliyor. Çünkü spektrum içerisindeki bu çocuklar, ilerleyen yaşlarda iş hayatına dahil olmakta zorlanıyor, iş fırsatı yakalayabilenler ise iş yerinde eğitim hayatında olduğu gibi benzer problemler yaşıyor.
ETİKETLEMEK, ÖTEKİLEŞTİRMEK YALNIZLAŞTIRIYOR
Karakaya, yanlış etiketlerin çocuklar üzerinde derin psikolojik izler bıraktığını vurgulayarak, "Otizm bir hastalık değil, nörogelişimsel bir farklılıktır. Bu farklılığın küçük yaşta doğru şekilde anlatılması, çocukların kendilerini ve birbirlerini anlaması açısından çok önemli. Ancak sadece çocukları eğitmek yeterli değil aynı zamanda aileler, öğretmenler ve hatta ilerleyen yaşlarda spektruma dahil bu kişilerin çalıştığı işletmelerdeki iş arkadaşlarının bilinçlendirilmesi ve iş yerinin farklılıklara saygı gösteren kapsayıcı bir iş ortamını yaratması gerekmektedir.
Toplumsal farkındalığın eksikliği yüzünden hem otizmli çocukların hem de ailelerinin sosyal yaşamda zorlandığını söyleyen Karakaya, "Eğitim sisteminin temelinde saygı ve empati olmalı. Çocuklara erken yaşta çeşitliliğin, farklılığın eksiklik değil, bir zenginlik olduğunu öğretmeliyiz. Böylece hem zorbalığın hem de dışlayıcı dilin önüne geçebiliriz" diye konuştu.
NE YAPILMALI?
* Okullarda empati ve çeşitlilik eğitimi yaygınlaştırılmalı
* Ailelere ve öğretmenlere i düzenli farkındalık seminerleri verilmeli
* Ayrımcı ve dışlayıcı dilin kullanılmasına karşı toplumsal bilinç artırılmalı
* Otizmli bireylerin toplumsal yaşamda görünürlüğü desteklenmeli
* Her bireyin gelişim farklılıkları doğal kabul edilmeli
* Sosyal medya ve dijital içeriklerde zorbalık ve şiddetle mücadele edilmeli