Fikri açık, gayreti büyük, gülüşü hoş, hitabı güzel dolayısıyla kalabalıkları daha bir coşkuyla 'örgütleyebilen' lider bir şahıs. Eşcinsel aktivist olarak yasalarla iyice genişletilmek istenen 'mahalle baskısına' karşı mücadele eden, yine cinsel tercihini açıkça neşrederek 1970'lerde Amerika'nın San Francisco kentinde seçimle koltuk sahibi olan ilk belediye meclis üyesi. Yaşlı vatandaşlardan sendikalı işçilere kadar herkes için verdiği mücadeleyle politik arenadaki yerini genişletme gayretinde bir 'siyasetçi ' vatandaş.
Harvey Milk'in eşcinselliğini artık açıkça yaşama ve hayatında daha büyük bir mana yaratma krizinin başgösterdiği 40 yaşından 1978 yılındaki trajik sonuna kadar olan sekiz yıllık kısa süreci anlatan film, 30 yıl önceki açmazların vehametini gösterirken bugünki vaziyetin de pek saadet zinciri hesabına uymadığını hatırlatıyor. Ama Harvey Milk kimdir, diye sorarsanız hepimiz şuursuzca Sean Penn diyeceğiz galiba!
Penn alıp başını gidiyor
Hollywood'un güya maço çocuğu Penn, Milk'i canlandırırken makyaj, kuaför, kostüm marifetiyle edindiği burun, saç ve kıyafetleriyle ilk başta pek abartılı gelse de akabinde görünüşünden bağımsız performansıyla alıp başını gidiyor.
İnatçı ve dikkafalı niyetini kimi zaman ziyadesiyle perdeleyen şirin sevecenliği ve gülünç derecede hassas halleriyle bu dışa dönük ve alaycı zeki adamı müthiş bir cazibe ve kırılganlıkla canlandıran Sean Penn'in kazandığı Oscar, pastanın üzerindeki süs gibi. Okullarda eşcinsel öğretmenlerin ders vermesini yasaklayan kanunun geçmesini önlediğindeki sevinç hali izleyiciyi de ziyadesiyle harekete geçiren 'duygusal' anlar arasında.
Yönetmen Gus Van Sant gerçek arşiv görüntülerini de araya karıştırarak bazı tarihi anları hiç 'canlandırmaya' kalkışmayarak gayet güçlü etkiler yaratmış, isabetli olmuş. Sancısı, korkuları, endişeleri, yalnızlaşma ve kendini ifade edememe gibi hissiyatlar burada var. 1969'da, New York'ta polis şiddetine karşı duran eşçinsellerin düvüldüğü Stonewall çatışması mesela tarih dersleri arasına girebilir. Kısaca
Milk' i izleyiniz!
Muhteşem bir film veya bir başyapıt olduğu için değil. Gus Van Sant
Gerry, Fil, Son Günler, Paranoid Park misali son dönemki minimalist lakin çok meram anlatabilen filmlerine kıyasla kariyerinin ortalarındaki genel geçer teşebbüslerine daha yakın duran bir sinemayla karşımızda. Ama film ön yargılı veya geniş görüşlü seyirciye bile hoşgörü konusunda bir sınava tabi tutuyor.