Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

'Şişman Sue' sanat mı?

Geçen gün içeriden bir çığlık geldi: "Bu da sanat mı şimdi?" Kulağıma çarpan sözlerden tartışılan eserin ressam Lucien Freud'un olduğunu anladım. Kafamı uzatıp arkadaşa dedim ki: "Hangi tablodan söz ettiğini bilmiyorum ama dörtte biri senin olsa, hayat boyu çalışmana gerek kalmaz."
Meğer Alman kökenli İngiliz sanatçının "Şişman Sue" adlı tablosu 55 milyon dolara satılmış. ("Dört bir" tahminim fena değilmiş.)
Ekrandan baktım: Resimde, lömbür lömbür yağları ve kocaman memeleriyle divana uzanmış bir kadın görünüyordu. Arkadaş ısrarlıydı: "Sanat bunu neresinde?"
"Bu resmi sanat eseri yapanın ne olduğunu anlayabilmek için sanat tarihini biraz olsun bilmek gerekir" dedim.
Sanat havada yapılmaz. Sanatçı yaşadığı toplumla ve diğer sanatçılarla ilişki içindedir. Eser, çoğu kez, bir soruya veya bir tavra verilen cevaptır. Bunu kavrayabilmek için de silsileyi takip etmek gerekir.
Örnek olarak bugün İstanbul'da sergilenen üç grup eseri vermek isterim. Rotamız şöyle:
Önce Emirgan'daki Sakıp Sabancı Müzesi'ne giderek, Zero akımının 1957'deki kurucularından Heinz Mack'ın eserlerine bakacaksınız.
Bilhassa en alt kata indiğinizde, sanatçının ışık ve renk çalışmalarını göreceksiniz. "Ben bunları biliyorum" duygusuna kapılabilirsiniz. Ancak unutmayın ki Mack bir öncüydü. Bunları taa ne zaman yaptı.
Emirgan'dan sonra hedefiniz Tophane olmalı. İstanbul Modern'de yer alan, Olafur Eliasson'un eserlerine bakmalısınız.
Çağdaş sanatın yıldızı, Zero akımını birkaç adım öteye götürmüş bir sanatçı Danimarkalı Eliasson... Londra'daki dünyaca ünlü Tate Modern'in büyük salonuna yerleştirdiği "güneş" ziyaretçilerin aklını başından almıştı.
Eliasson ışığın, dolayısıyla rengin ve tabii karanlığın insan üzerindeki etkilerini sanatsal açıdan araştırıyor.

Süslemeden sanal ölüme

Tophane'den sonra tekrar Boğaz'ın yolunu tutarak Rumelihisarı'ndaki Peri Köşk'te yer alan Borusan Contemporary'ye gitmelisiniz. (Dikkat: Günlerden cumartesi veya pazar olmalı.)
Burada bilgisayarların ve sesin de devreye girdiğini göreceksiniz. Dijital sanat grubu TeamLab'in işleri gerçekten ilginç.
Karanlık bir salon düşünün. Bir duvarında kocaman bir ekran asılı.
Ekranda rengârenk kelebekler uçuşuyor. Buraya kadar her şey normal... Derken bazı kelebekler ekranı aşıyor, duvarda uçuşmaya başlıyor. Nasıl olur? Bunlar bilgisayar yapımı, sanal figürler değil mi? Karanlığa alışmış gözlerinizle çevreye iyice bakınca, kelebeklerin ekrandan kaçmalarını sağlayanın bir projektör olduğunu anlıyorsunuz. İyi de ekrandan projektöre hangi ara geçtik?
Bitmedi. Meraklanıp ekran dışındaki kelebeklere dokunmaya çalışırsanız... Ne oluyor biliyor musunuz? Dokunduğunuz kelebekler düşüp ölüyor!
Japon bilgisayar mühendislerinin kurduğu TeamLab, "süslemeden ibaret" denilen dijital işleri, sanat evrenine dahil ediyor. Dokunduğunuz kelebeğin düşüp ölmesi, artık bir sanat eseriyle karşı karşıya olduğunuzun işareti.
Sanatçıların ve eserlerin nasıl da birbiriyle bağlantılı olduğunu biraz olsun hissettirdiğimi umarım.
Yarın da Tepebaşı'ndaki Pera Müzesi'ne uzanacağız. Ancak bu kez konumuz sanat olmayacak. Peki, ne olacak, dersiniz?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA