Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BERCAN TUTAR

Batı’daki paniğin anatomisi

Princeton Üniversitesi tarih ve uluslararası ilişkiler profesörü Harold James, Project Syndicate dergisinde çıkan 3 Ocak 2022 tarihli yazısında Samuel Huntington'ın Medeniyetler Çatışması tezinin demode olduğunu zira küresel düzeydeki ekonomik panik, belirsizlik ve gelecek endişesi nedeniyle artık medeniyetler içi savaşlar dönemine girdiğimizi iddia ediyor. Bazı açılardan haksız da sayılmaz. Zira her şeyin parayla ölçüldüğü kapitalist piyasa uygarlığındaki mali krizler yüzünden ahlak, erdem, hakikat, kültür, düşünce, siyaset ve inançların da 'değer'den düştüğünü görüyoruz.
Medeniyetler arası çatışma, iki kutuplu Soğuk Savaş'tan zaferle ayrılan ABD'nin dünyada tek kutup haline geldiği küresel hegemonya ideolojisiydi.
Medeniyetler içi savaşlar şeklinde süren kültürel çatışmalar ise ABD'nin sancaktarlığını yaptığı neo-liberal sistemin çöküşü ve çok kutuplu yeni bir dünyanın doğumunu simgeliyor.
Batı'daki hemen her ülkede başat ekonomi-politik öğe haline gelen kültürel çatışmalar, zero-sum mantığına sahip. Bir ölüm kalım savaşı şeklinde seyrediyor. Belirsizlik ve toplumsal endişe nedeniyle her tür kavram ve değerde büyük bir karmaşa yaşanıyor. Bu da sorunları aşıp ilerlemeyi imkânsız kılıyor.

***

Her alanda vahşi bir kutuplaşma söz konusu. Her olgu, olay, gelişme, kriz ve tartışma kültür savaşlarının birer lokomotifine dönüştürülüyor hemen.
ABD'de bu çatışma daha çok kölelik ve ırkçılık üzerinden yaşanıyor. Avrupa'da ise İslamofobi şeklinde seyrediyor.
İslam karşıtlığı bir bakıma Batılı seküler aklın yeni ırkçılık formu olarak karşımıza çıkıyor.
Amerikalı düşünürlerden John Grier Hibben, zihinsel dünyamız ile finansal dünyadaki krizler arasında bir korelasyon olduğunu söyler.
Tıpkı tedarik ve enerji krizi ile küresel enflasyonun neden olduğu panik havasının siyasal anlayışta bir norm haline dönüşmesi gibi. Unutmayalım ki 2008 küresel finans krizi Batı'da popülizmi, neo-nazist ve faşist akımları tetikledi.
Kovid salgınıyla gelen kriz ise küresel çapta bir panik atmosferini besliyor. Ekonomik buhranlar bu nedenle sadece alım gücünü düşürmüyor, dil ve zihin dünyamıza yön veren ahlaki ve siyasi erdemlerin değerini de düşürüp pula çeviriyor.
Bu yüzden şu an hayatımıza, dilimize ve düşünce dünyamıza geçmişteki kaosların şekil verdiğini akıldan çıkarmamak lazım.
Örneğin kapitalizm veya sosyalizm gibi kavramlar Endüstri Devrimi'nin 19'uncu yüzyılda dünyada yol açtığı altüst oluşların ürünüdür.

***

Bugün kullandığımız küreselleşme, neo-liberalizm, demokrasi ve parlamenter sistem gibi kavramlar da I. Dünya Savaşı'ndan bu yana devam eden büyük devletler arasındaki emperyal güç mücadelesinin birer mirasıdır.
Profesör James'in analojisiyle ifade edersek, tıpkı virüsler gibi bu kavram ve terimler de toplumları enfekte ettikten sonra zamanla mutasyona uğrayıp siyasi, ekonomik ve kültürel yaşamımıza uyum sağlar.
Fakat ne kadar mutasyona uğrasa da Batı'nın kavramları artık uzlaşı yerine çatışma ve kutuplaşmaya yol açıyor.
Lacivert'in Aralık 2021 sayısındaki yazıda da vurguladığım üzere geldiğimiz aşamada Türkiye, Çin ve Rusya'nın öncülük ettiği yeni bir dünya kurulurken Batı'da siyaset ve kültür artık ya amansız savaşlar ya da bayat uzlaşılardan ibaret bir bıkkınlık gösterisi şeklinde sürüyor. Bu da siyasi meşruiyet krizini daha da derinleştiriyor.
Batılı elitler ise retorik cambazlıklarla hem hezimetlerini perdelemeye hem de devletin işlevsizliğinin bedelini topluma ve pop-kültüre mal etme kurnazlığına başvuruyor. Böylece talana dayalı ekonomik sistemin kötülüklerinden kültürü ve kitleleri sorumlu tutma oryantalizmine yöneliyorlar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA