Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Bölgenin dış siyaset merkezi Türkiye...

Türkiye, dış siyasette bölgenin merkezi olmayı sürdürüyor. Aslında, gelişme Türkiye'nin hem bölgesinde, hem de dünyada oynadığı olumlu rolün nihayet uluslararası aktörlerce gerçek anlamda kavranmasında yatıyor. Bu köşede, uzun süredir Türkiye'nin dış siyaseti ve dünyadaki rolü üzerinde analizler yaptık. Bu analizler, temel olarak Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada "yükselen bir toplum" olduğu saptamasına dayanıyordu. Bu açıdan bakıldığında, yaşanan konjonktürel sorunların kalıcı zararlar vermeyeceğini, orta ve uzun vadede Türkiye'nin "istikrar ihraç edebilme gücüyle", bölgesinde olumlu ve gerekli bir aktör rolü üstlendiğini vurguluyordu.
Günlük yayınlarda yapılan analizler her ne kadar geniş kitlelere ulaşsa da, doğal olarak günlük bir tüketimin öznesi oluyor ve unutuluyorlar. Geriye dönüp baktığımızda, Türkiye'nin dış siyasetinin bir "felaket" olduğunu açıklayan ve savunan çok sayıda kalemin, Türk hükümetinin son bir ayda gerçekleştirdiği görüşmeleri, attığı adımları açıklamakta ve anlamakta ciddi sorun yaşadığını görüyoruz. Ancak bu gelişmeler, hangi analizlerin ayaklarının yere bastığını da gösteriyor. Joe Biden, Vladimir Putin, David Cameron, Papa Franscis, Federica Mogherini ziyaretleri sonrasında İtalya'nın genç, yaratıcı ve kendisine büyük ümitler bağlanan başbakanı Matteo Renzi de Ankara'ya kapsamlı bir ziyaret için geldi. Bu ziyaretin ilk adımda manşetlere yansıyan iki önemli gelişmesi oldu. Birincisi, Başbakan Prof. Davutoğlu ile görüşen Renzi, AB üyelik müzakerelerinde Enerji faslının açılması için, dönem başkanlığı süresince bütün ağırlığını koyacağını açıkladı. Bilindiği gibi, bu faslın açılması Kıbrıs Rum kesimince veto ediliyor. Dönem başkanlığı, durumun farkında ve daha başkanlığı devretmeden böylesi bağlayıcı ve kesin bir açıklama yaparak, çok ciddi siyasi bir sorumluluk aldı.
İkinci önemli adım, özellikle Kuzey Afrika'dan ve deniz yoluyla devamlı kaçak göçmen akımına uğrayan, bu konuda en deneyimli AB ülkesi olan İtalya, Renzi'nin ağzından Türkiye'nin Suriye ve Irak'tan gelen göçmenler için oluşturduğu insani yardım girişiminin en güzel değerlendirilmesinin yapılması oldu. Renzi, Akdeniz havzasında Suriye, Irak, Libya gibi ülkelerin sorunlarının "ortak sorunlarımız" olduğunu vurgulayarak, Türk dış siyasetine önemli bir destek mesajı gönderdi.
İtalya'nın en fazla yüz elli bin göçmen konuk ettiğini hatırlatan Renzi, Türkiye'nin gerçekleştirdiği iki milyon göçmene ev sahipliği girişiminin önemini ve başarısını vurguladı. Sadece bununla yetinmeyerek, Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı ve AB Dış İlişkiler sorumlusu Mogherini'nin "Türkiye'ye destek vermeliyiz" görüşünün altını çizdi.
Renzi, DEİK Türk-İtalyan İŞ Konseyi toplantısına da katılarak iki ülke ekonomileri arasındaki sağlam ilişkilerin daha da geliştirilmesi konusunda son derece umut verici bir tablo çizdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinin de iki saate yakın sürmesi, İtalya ile ilişkilerin yeni bir ivme kazandığı görüşünü güçlendirdi.
İtalya, AB içinde Renzi döneminde nihayet "büyük oyuncu" olma vasfını kazanıyor demek yanlış bir analiz olmayacak.
Federal Almanya'nın, Şansölye Merkel'in ödün vermez ve inatçı tutumuyla AB içinde büyüme ve istihdam yaratamaması, İtalya ve Fransa'nın giderek artan biçimde yeni bir politika arayışı içine girmesini sağladı.
Matteo Renzi, yeni perspektifler oluşturmaz ise, kendisine bağlanan umutların çabuk sönebileceğini biliyor. Benzer biçimde Fransa Başbakanı Manuel Valls, İtalya ile birlikte alternatif açılımlar oluşturmak istiyor.
Bu açılımların ortak noktası, Türkiye ile dondurulmuş duran ilişkilere çok ciddi ivme verilmesi ve Türkiye-AB ilişkilerinin hızla derinleşmesi ve canlanması... Bu görüşü paylaşan AB ülkelerinin sayısı hızla artıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA